DünyaYıkıntı kuşları

Yıkıntı kuşları

15.02.2020 - 07:00 | Son Güncellenme:

İdlib kent merkezindeyim, bir boru parçası buluyoruz, 13 sivili öldüren füzenin bir parçası. Evlerin kapılarına sahipleri günün birinde gelirler umuduyla duvar örmüşler. Güvercinler görüyorum, bir zamanlar yuvalarının bulunduğu hep aynı yıkık binaya konuyorlar

Yıkıntı kuşları

Yıkıntılar arasından 8-9 milimetre çapında bir boru parçasını bana doğru uzatıyor mihmandarımız. “Buraya düşen füzenin parçası” diyor. Bana kalsa kalınca bir isale hattı borusu. Yani bir ucu çiçek gibi açılmamış olsa, diğer ucunda da isale hattı borularında göremeyeceğiniz kadar ince yivler olmasa kesin boru parçası. Ama bu bir füze parçası. Sadece üç gün önce kimisi en az yüz yaşında, kimisi yeni yapılmış binaların tam ortasına düşerek 13 sivilin ölmesine 33 sivilin de yaralanmasına sebep olan füzenin parçası. Aynı gün Heyet Tahrir Eş-Şam(HTŞ) militanları tarafından düşürülen Suriye helikopterine karşılık misilleme yapan bir Rus savaş uçağından atılmış. Helikopterin düşürülmesinden sadece yarım saat sonra üstelik. Füzenin düştüğü yer ise İdlip kent merkezinde bir sokak. Kentin eski çarşısının, yani kalbinin hemen iki sokak arkası…

Haberin Devamı

Misillemenin sivillere yönelik yapılmış olmasının hesabını soracak kimse yok elbette. Çünkü burası küresel güçlerin oyun alanı. Çünkü burası haramilerin elinde kalmış sahipsiz bir memleket. Çünkü burası Suriye…

Briket köy

Dün İdlib kent merkezine girdik. Hatta çatışmaların tüm şiddetiyle devam ettiği Meyrab köyüne bir iki kilometre kadar yaklaştık. Maksadımız muhalifler tarafından düşürülen helikopterin enkazına ulaşmaktı. Hem kent merkezine hem de enkaza kadar gidebildik ama bir hayli uzun bir rota izledik. Önce İHH İnsani Yardım Vakfı’nın sınıra yakın bir bölgede yaptırmaya başladığı briket evleri görmeye gittik. Şimdiden küçük bir köy oluşturmuş bile bu briket evler. Hemen yanlarında ise üç dört katlı bloklar var. İHH Suriye operasyonu Medya sorumlusu Selim Tosun Suriye’de birçok yerde benzer inşaat faaliyetleri yürütüldüğünü söylüyor. Binaların bir kısmı tamamlanmamış ama içlerinde insanlar yaşamaya başlamış bile. “Rejimin saldırısı başlamadan önce göç bu kadar hızlı değildi. Biz de inşaat halindeki evleri bitirmeye çalışıyorduk. Ama birden göç dalgası gelince insanları yarım yamalak da olsa buralara yerleştirmek zorunda kaldık. Artık onlar içerdeyken bitecek ince inşaatı” diyor Selim bizlere. Sonra yola koyuluyoruz tekrar. Bu kez istikamet idlip…

Haberin Devamı

Kapılar mühürlü

Bombanın yıktığı evler daracık bir sokağın içinde. Burası kentin en eski mahallelerinden biri. Geçen onca yıla rağmen şakulü milim kaymamış taş evlerin pencere ve kapı kenarlarında, alınlıklarında, kilit taşlarındaki işlemelerin zarafeti ise göz alıcı. Fakat en fazla iki metre genişliğindeki sokak boyunca uzanan evlerin her birinin girişine alelacele bir duvar örülmüş. Bu evlerde yaşayanlar savaş nedeniyle buradan kaçmak zorunda kalmışlar. Ama insanı ayakta tutan şey umut ya, onlar da bir gün geri dönmek, döndüklerinde ise ev diyebilecekleri bir yer bulmak umuduyla kapıları mühürleyip gitmişler. Kapıya örülen duvar geri dönüş umudunun simgesi olmuş adeta. Üç gün önce düşen o füze evlerin büyük kısmını harabeye çevirse de bir çok evin kapısında duran o duvarlar hâlâ ayakta. Acaba kaderin garip bir cilvesi mi, yoksa umudun hala ayakta olduğunun bir işareti mi?

Haberin Devamı

Sokağın ucunda bir adam elinde alaz alaz yanan bir odun parçası ile ne olduğunu bilmediğim bir makineyi “yakmaya” çalışıyor. Mihmandarımız “hayır” diyor “ısıtmaya çalışıyor”. Yüzümdeki boş ifadeyi fark etmiş olacak devam ediyor anlatmaya: “Mazotlu jeneratörler bunlar. Çalıştırabilmek için önce ısıtması lazım.” Yüzümdeki boş bakış silinmemiş olacak ki devam ediyor: “Bunlar Hint malı. Bu kadar soğuk iklimde ancak böyle çalışıyorlar”.

Aynı yıkık bina

Yıkıntıların hemen karşısında bir dükkân var. Dükkânın sahibi Ebul Cemal isimli 50 yaşında bir İdlipli. Atalarının Türk kökenli olduğunu öğrenince pek şaşırmıyorum çünkü Arap ülkelerinde özellikle de Suriye’de sıklıkla karşılaşılan bir durum bu. Benim asıl ilgimi çeken şey ise dükkânın içindeki kafeslerde bulunan kuşlar. Güvercininden, sakasına, isketesinden, muhabbet kuşuna, bülbülüne 150 kadar kuş var. “Ey Ebul Cemal” diyorum “Mecnun mu oldun, savaşın ortasında kuş beslemek de neyin nesi?” Gülümseyerek yanıtlıyor sorumu “Onlar benim çocuklarım. Hayata onlar sayesinde tutunuyorum.” Sonra bombardıman sırasında dükkanda olduğunu, dükkanın kapısının ve darabasının yıkıldığını, kendisinin de kolundan yaralandığını gayet sıradan bir şekilde anlatıyor. Ama o patlamada 50 kuşunun öldüğünü söylerken sesi çatallanıyor. “Niye hâlâ buradasın ey Ebul Cemal?” diye soruyorum bu kez. “İmkanım yok. O yüzden kızım ve kuşlarımla kaldım burada. Hem burası bizim toprağımız, biz de gidersek kim sahip çıkacak buralara” diye yanıtlıyor.

Haberin Devamı

Bu arada ötücü kuş ve güvercin merakının Suriyelilerde de olduğunu öğreniyorum. Sabah saatlerinde gittiğimiz kaba inşaatı henüz bitmiş üç dört katlı evin çatısında bile ufak bir güvercin kafesi kondurmuştu İdlipli göçmenlerden biri. Ama onu görünce değil kent merkezinin içinde dolaşırken asıl anladım bunu, bir bina yıkıntısının üzerine konup kalkan bir güvercin sürüsü gördüğümde. “Acaba niye hep o yıkık binaya konuyor” sordum. “Yuvaları herhalde oradaydı” dedi mihmandarımız. İnsanlar belki göçmüş belki o göçüğün altında kalmış. Güvercinlerin artık tüneğinde uykuya dalacakları, yemlenecekleri bir çatı kalmamış. Ama Ebul Cemal gibi, kuşlar da kalmış eski yuvalarında…