11.09.2022 - 07:00 | Son Güncellenme:
Ege Doğaç Erdoğan - Bir cumhuriyet rejimi çocuğu olarak ortaokul ve lise yıllarımda İngiltere’nin halen monarşik yapısını korumasına hayret ve eleştirel bir gözle bakardım zira benim için cumhuriyet özgürlük, eşitlik ve aydınlanma demekti. Lise öğrenimimi İngiltere’de tamamladığım süre boyunca Britanya halkının neden bu sistemi savunduğunu, hatta neden Kraliçe’lerine büyük bir tutkuyla, sevgiyle bağlı kaldıklarını sorguladım. Bazılarının sandığının aksine sadece sembolik, turist mıknatısı bir kurum değildir İngiltere’de daha doğrusu Birleşik Krallık’ta monarşi. Kraliyet ailesinin reisi aynı zamanda devlet başkanıdır. Başbakan yani hükümet başkanı ile haftalık görüşmeler gerçekleştirir. Her sene parlamentoda hükümetin planını da açıklayan majesteleridir.
Kraliçe II. Elizabeth’in halk tarafından bu denli sevilmesinin, siyasetçilerin gözünde büyük bir saygı uyandırmasının sebebi, Elizabeth’in kendini olabildiğince siyasetin uzağında tutmuş olmasıdır. Belki de Charles’ın şu an kral olarak tahta geçebiliyor olması, İngiltere’nin bir cumhuriyet rejimine dönüşmemesi işte Elizabeth’in bu dengeli, nötr tutumundan dolayıdır. “Kendimi ülkeme hizmete adayacağım” diyerek tahta geçen Elizabeth, 20. Yüzyıl’ın ikinci yarısının tamamından 21. Yüzyıl’ın ilk çeyreğinin sonlarına kadar siyasetten arındırılmış bir dayanak noktası olmuştur Britanyalılar için. Siyaset dışı olaylarda ise İngiltere’nin gelenek ve değerlerini yozlaştırmadan değişime daima açık olarak bir anlamda kamu vicdanı görevini üstlenmiştir.
Kraliçe Elizabeth, Türkiye’ye 1961, 1971, ve en son 2008 yıllarında olmak üzere üç ziyarette bulunmuştur. 1971 yılının 18 Ekim’inde, Türkiye’nin epey çalkantılı bir döneminde aslında bizim için de bir bakıma birleştirici etki yaratmış, devlet erkanı Kraliçe’yi layığıyla ağırlamak için seferber olmuştur. Britanya İmparatorluğu’nun dağılma sürecinde değişimin sert rüzgârlarını dindirerek yıkıcı olmayan meltemlere çevirmeye uğraş gösteren Elizabeth, Atatürk’e olan hayranlığını, dönemin Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay ile Çankaya Köşkü’ndeki görüşmesi esnasında şu sözlerle belirtmiştir:
“Dünya devamlı olarak değişmektedir. Fakat çok az ülke vardır ki Türkiye kadar ani değişiklikler geçirmiş olsun. Birinci Dünya Savaşı’ndan itibaren Kemal Atatürk’ün dehasının liderliğinde Türk milletinin bütün sosyal ve ekonomik yapısı değiştirildi. Bu onun hesabına müthiş bir başarıydı. Fakat başarının kazanılmasında halktan gördüğü sadakat ve destek de en önemli unsur oldu.”
Son cümlesini, Elizabeth’in kendi halkının sadakat ve desteğine ne kadar ihtiyacı olduğunun bir bilinçaltı yansıması olarak yorumlayabiliriz. Cumhuriyetin 100. yılına girmek üzere olduğumuz bu günlerde, ülke olarak ne kadar zor bir şeyi başardığımızı da tekrar hatırlatıyor bu sözler bizlere.
Elizabeth’in belki de en önemli özelliği kendini hiçbir zaman halkından üstte görmemesi, halkının bir hizmetkârı olarak kendini tanımlamasıydı. Zaten ancak bu şekilde kraliyet ailesinin varlığını devam ettirebileceğine inanmıştı. Anladım ki anayasal monarşi rejiminin halen devam ediyor oluşunun sebebi bu “sevimli büyükanne” sayesindeydi. III. Charles dönemi ne getirir kestirmek zor ancak emin olduğum tek şey küresel siyasetin bu denli türbülanslı bir havada seyrettiği bu günlerde Britanya halkının yaslanmak isteyecekleri bir kayaya ihtiyaç duymaya devam edecekleri.