17.06.2023 - 06:36 | Son Güncellenme:
Derleyen: Zeynep Dilara Akyürek - Günümüzden binlerce yıl önce inşa edilen etkileyici yapıların sırları büyük merak konusu. Bunlar arasında tamamlanması yıllar süren Gize Piramitleri'nin inşası sırasında dev taş blokların nasıl taşındığı ve kusursuz yapıdaki gizli odaların bugünün teknolojisiyle dahi açıklanamaması başı çekiyor. Ancak Mısır Piramitleri bu anlamda tek değil. Lübnan'daki Alman Arkeoloji Enstitüsü'nün Oryantal Departmanı tarafından yapılan kazılar sırasında keşfedilen dev kaya bloklarla inşa edilen dünyanın en büyük, en eski ve en gizemli tapınağı Baalbek de ona eşlik ediyor.
Baalbek, tarih boyu pek çok medeniyete ev sahipliği yaptı. Ancak içlerinden biri geriye 'Nasıl?' sorusuna pek de yanıt verilemeyecek izler bıraktı. Baalbek ya da Heliopolis diye adlandırılan antik kentin yaklaşık 5 bin yıllık bir mazisi olduğuna inanılıyor. Baalbek ile en ilginç olan şey kentin inşasında kullanılan devasa taşlar. Bin tonu aşan ağırlığıyla devasa yapıyı oluşturan taşların nasıl üst üste koyulduğu ve taşındığı henüz pek de cevaplanabilmiş değil.
1900'lü yıllarda Osmanlı idaresindeki şehirde kazı çalışmaları yapmakla görevlendirilen Alman ekip, 'Hamile Kadın Taşı' anlamına gelen 'Hajjar al-Hibla' adlı devasa boyutlarda yekpare bir taş bloğu buldu. Buna benzer 20 metre uzunluğundaki taş bloklar bir süre önce yine Baalbek’teki devasa Jüpiter Tapınağı'nda da bulunmuştu. Bin ton ağırlığındaki Hajjar al-Hibla, milattan önce 27 yılına tarihleniyordu. Jüpiter Tapınağı'ndaki bloklardan birinin boyutları ise 19.6 metre uzunluğunda, 6 metre genişliğinde ve 5.5 metre yüksekliğindeydi. Taş bloğun ağırlığı ise tam 1650 tondu.
Alman Arkeoloji Enstitüsü, gizemli blokları "Bloğun pürüzsüzlüğü bloğun herhangi bir kesim işlemi yapılmadan taş ocağından olduğu gibi taşınarak kullanılmak için yapıldığını gösteriyor" ifadeleriyle tanımlıyor.
NASIL TAŞINDIĞI HÂLÂ BİLİNMİYOR
Tapınağın bugüne ulaşan kısımlarında 6 adet devasa sütun görülüyor. Tapınağın inşası sırasında bazıları 1000 tona kadar ulaşabilen 7 adet dev kireçtaşı bloğun tam olarak nasıl taşındığı hâlâ bir sır. Uzmanlar, Hajjar al-hibla'nın taş ocağı olduğu belirlenen yerde kullanıma hazır hale getirilip bırakılmasını 'tek bir kenarından taşın kalitesinin iyi olmadığının anlaşılması üzerine kullanılmaktan vazgeçilmesi' şeklinde açıklıyor.
Bölgeye ilk yerleşen Fenikeliler, en güçlü tanrıları olan 'Baal'ın adını yaşatmak amaçlı şehre Baalbek ismini vermişlerdi. Daha sonra Yunanlılar tarafından 'Heliopolis' yani 'Güneş Şehir' adını alan şehir, en son yeniden Baalbek adını aldı. Kutsal şehir, farklı tanrılara adanmış tapınaklarıyla pek çok din için bir merkez işlevi görmüştü. Baalbek, 1500'lü yıllarda Osmanlı hâkimiyetine girdi. O tarihteki kayıtlara göre şehrin en büyük tapınağı olan Jüpiter başta olmak üzere çoğu eser yıkılmış durumdaydı. Osmanlı idaresi 1900'lü yıllarda Almanlara verdiği araştırma izninden sonra şehrin merak konusu olan toprak altındaki büyük bölümü yeniden ortaya çıkarılmıştı. Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra bölgede Fransız araştırmacılar kazı çalışmalarına devam etti. 1984 yılında ise kent UNESCO tarafından koruma altına alındı.
BU YAPILARIN SIRRI DA ÇÖZÜLEMEDİ
Baalbek ve Mısır Piramitleri gizemini koruyor. Ancak dünyada çözülememiş çok yapı var. Binlerce yıl öncesinde devasa taşların nasıl taşındığı ve matematiksel hesapların nasıl yapıldığı merak konusu.
Yakın tarihte Mimar Sinan ve Süleymaniye Camii üzerine yapılan araştırmalarda kubbeyi tamamlayan ve 4 köşede yer alan pandantiflerin yapının inşa edildiği dönemde hangi matematik formülleriyle yapıldığı tespit edilememişti. Dünyanın dört bir yanındaki gizemli yapılar arasında İngiltere'de bulunan Stonehenge de var. Devasa taşların üst üste koyulması ile oluşturulan yapıyla ilgili henüz cevaplanamamış birçok soru bulunuyor.
Mısır'daki gizemi çözülemeyen devasa yapılar arasında ise Giza Piramitleri’nin yanında henüz ayakta olmayan ama inşa edildiği dönem dünyanın en yüksek yapısı olan İskenderiye Feneri de var. Fenerin yaklaşık 90 metre yüksekliğinde olduğu ve tepesinde ateş ve aynalar kullanılarak ahşap gemileri yakan bir silah olduğuna inanılıyor.