23.04.2022 - 12:06 | Son Güncellenme:
BBC Türkçe
Fransa'da cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turu Pazar günü yapılacak. Birinci turda ilk sonuçlara göre Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron oyların yüzde 27,6'sını, aşırı sağcı rakibi Marine Le Pen ise yüzde 23,4'ünü aldı
Beş yıl önce de ülkenin en üst düzey makamı için karşı karşıya gelen Macron ve Le Pen arasında sıkı bir yarış sürüyor.
Kamuoyu araştırmalarında Macron şimdilik Le Pen'in önünde görünüyor. Araştırmalar, ikinci turda oyların Macron yüzde 51'ini, Le Pen ise yüzde 49'unu alacağını tahmin ediyor.
Macron yeniden Fransa Cumhurbaşkanı seçilirse, ülkesinde 20 yıldır üst üste iki kez cumhurbaşkanlığı seçimini kazanan ilk siyasetçi olacak.
Peki Macron'un siyasetin dış çeperlerinden başlayıp, cumhurbaşkanlığa ilerleyen yolunda neler oldu?
Macron, 2017'de ilk seçim kampanyasında aslında oldukça şanslıydı. Sosyalist ve Cumhuriyetçi partiler, Macron'a siyasi yelpazenin merkezinde uzun süredir el atılmamış açık bir alan bırakmıştı. Üstelik Cumhuriyetçi Parti adayı François Fillon, seçim döneminde bir yolsuzluk skandalına karışmış ve bu nedenle popülaritesi düşmüştü.
Her halükarda Macron, Fransa için yeni bir vizyona sahipti ve bu konuda çok kararlıydı.
2017 seçim kampanyasında düzenlediği mitinglerde halka onları ne kadar çok sevdiğini ve desteklerine ihtiyacı olduğunu haykıran Macron, bu vizyonu büyük bir enerji ve tutku ile ortaya koydu.
Öncesinde vergi müfettişi olan Macron, siyasete bir rock yıldızı gibi giriş yaptı.
O dönemde yaygın olan hissiyat ise Fransa siyasetinde yeni bir rüzgarın estiği, daha anlayışlı ve demokratik bir sürecin başladığı yönündeydi.
Macron'un kurduğu La République En Marche!- Cumhuriyet Yürüyüşü (LREM) partisi, seçim öncesinde ülkenin dört bir yanında seçmenlerin kapısını çaldı ve iki temel soru sordu: Fransa'da işleyen ve işlemeyen şeyler neydi?
Toplam 25 bin görüşme yapıldı. Seçmenlere göre ülkede demokratikleşme sürecine girilmişti ve bu yenilik tek bir adam sayesinde gerçekleşiyordu.
Ancak siyasi biyografi yazarı Marc Endeweld, halkın tüm seslerini bir araya getirmeyi hedeflediğini söyleyen En Marche'ın aslında dikey bir yapıya sahip olduğunu, karar veren kişinin her daim Macron olduğunu anlatıyor.
Endeweld, "En Marche'ın bir kampanya yöneticisi yoktu. Macron'un güç algısı ise tamamen kişiseldi" diyor.
Macron'un beş yıl önce lehine kullandığı bazı kozlardan bu seçimde faydalanamayacağı düşünülüyor.
2017'de siyasette yepyeni bir yüzdü, gençti ve pek tanınmıyordu. Fransa için hayal ettikleri ise henüz denenmemişti.
Macron'un hedefi, eski partileri bölerek siyasetin merkezinde konumlanan yeni bir parti yaratmaktı. Böylece siyasetin her iki tarafından da seçmenleri bir araya getirecek ve oy sayısını yükseltecekti.
Macron'un LGBTİ+ ve kadın hakları gibi sosyal meselelerde aldığı liberal duruş ve Avrupa Birliği yanlılığı siyasetin soluna hitap ederken, ekonomide liberalliğe kayan politikaları da sağ için çekiciydi.
Siyasette böyle bir çizgi Fransa'da daha önce görülmemişti.
Öte yandan seçim kampanyası boyunca vaat ettiği bazı şeylerin yüzeysel olduğu gerekçesiyle de eleştirilmişti.
2017'de seçim sürecinde konuşan Sosyalist Parti üyesi Martine Aubry, "Söylenen sözler muğlaksa gün geldiğinde yüzeye çıkıp can yakacak şeyler var demektir" ifadesini kullanmıştı.
Uzmanlar, 2017 seçiminden beş yıl sonra Macron'un seçmen profilinin soldan sağa kaydığını, Fransa'da çok sayıda kişinin çok büyük hayal kırıklığına uğradığını söylüyor.
Macron'un, iktidarda olduğu süre boyunca yeni iş imkanları yarattığı, Covid-19 pandemisinde çalışanları ve şirketleri desteklemek için milyarlarca dolarlık yatırım yaptığı ve son 6 aydır Fransa'da doğal gaz ve petrole sübvansiyon sağladığı doğru.
Ancak Macron'un yoksulluk ile mücadele etmek ve ekonomiye katkı sağlamakta izlediği yolun işçileri sömürerek büyük şirketlerin önünü açmak yönünde olduğu düşünülüyor. Bu tutum, sınıfsal açıkları kapatmaktansa Fransa'nın tarihinde sıkça karşılaşılan bir sorunu tekrar gündeme getiriyor.
Macron'un iktidara geldikten hemen sonra gelir vergisini azaltması da eleştirilmişti. Bu ve buna benzer bazı diğer kararlarıyla işçi sınıfına "ihanet" ettiği söylendi, "Zenginlerin başkanı" lakabı takıldı.
Macron, 2017'den beri böyle bir söylemin önüne geçmek için mücadele ediyor.
Beş yıl önce bir gazetecinin bankacılık geçmişini gündeme getirerek işçi sınıfına hitap etmediğini söylemesi üzerine şöyle konuşmuştu:
"Gazeteciler, siyasetçiler ve bankacılarla yakından uzaktan ilgisi olmayan bir aile ile taşrada büyüdüm. Büyük bir gururla işçi ve orta sınıf üyesi olduğumu söyleyebilirim."
Macron'un ailesinde öğretmenler, demiryolu işçileri ve karayol mühendisleri bulunuyor.
Ailesinin hikayesi, sınıflar arasındaki açıkları kapatma mücadelesine örnek olarak gösterilebilir.
Macon, bunu daha sonra siyaset hayatında tekrarlamayı vadetti, şimdi ise hüsrana uğramış ve kendisine sırt çevirmiş seçmenlerini geri kazanmaya çalışıyor.
Macron'un kararlı ve tutkulu kişiliğinin bir başka göstergesi ise eşi Brigitte. Macron'un biyografisini yazan Anne Fulda, 2007'de evlenen çiftin, sıradışı hikayelerini 2017 yılına kadar gizli tuttuğunu, seçim kapmanyasının başlamasıyla ortaya çıkardığını anlatıyor.
Fulda'ya göre seçim kampanyası boyunca Macron, tüm eleştirilere rağmen kendisinden 24 yaş büyük olan ve küçük bir kasabada yaşayan eski tiyatro hocasını baştan çıkarmayı başardıysa Fransa'yı da aynı şekilde fethedebileceğini göstermek istiyordu.
Peki bunu tekrar yapması mümkün mü?
Macron'un seçim kampanyasında bu sefer her şey değişti. Değişmeyen tek şey rakibi Marine Le Pen ve bu sefer iki aday arasındaki farkın çok dar olacağı düşünülüyor.
Siyaset danışmanı Alain Minc, beş yıl önce kurulacak bir Macron hükümetinin "daha çok Avrupa, daha az işsizlik ve aşırı sağcılık" anlamına geleceğini düşünüyordu.
Minc, bugünlerde ise Macron'un ülkedeki aşırı sağ hareketini azaltmakta başarısız olduğunu ifade ediyor, Macron'un yöntemlerinin Fransız İmparatoru "Napolyon'a fazlasıyla benzediğini" söylüyor.
Fransa'daki seçmenler iki aday arasında tercih yapmakta zorlanıyor. Bir tanesi aşırı sağcıyken değişimden söz ediyor, diğeri ise kendini merkezde konumlandırıyor ama ülkedeki sorunları görmezden geliyor.
Macron, bu sefer eski seçmenlerini geri kazanmak için mücadele ediyor, emeklilik haklarını iyileştireceğini, ekolojik dönüşümü önceliklendireceğini vadediyor.
Minc, 2000'lerde tanıştığı ve o dönemde finans sektöründe çalışan Macron'un 'bundan 20 yıl sonra nerede olacaksın?' sorusuna, "cumhurbaşkanı olacağım" yanıtını verdiğini hatırlıyor.
Minc, "Tekrar kazanırsa umarım değişir, ama sanmıyorum" diyor.