10.03.2022 - 07:07 | Son Güncellenme:
Derleyen: Fazilet Şenol / Milliyet.com.tr - Her şey Fransa'nın Grad bölgesinde bulunan küçük ve sakin bir köy olan Pont-Saint Esprit'te, 16 Ağustos 1951 günü ilginç olaylar yaşanmasıyla başladı. Sabah yatağından kalkan herkesin üstünde büyük bir gariplik vardı. Köylüler inanılmaz tuhaf davranışlar sergiliyordu. Birçoğu ejderha gördüklerini söylüyor ve yılanların kendilerine saldırdıklarını ifade ediyorlardı.
İşler o kadar tuhaf bir boyuta ulaştı ki 11 yaşındaki Charles Granjhon, evinden çıkıp büyük annesini öldürmeye çalıştı. Yaşananlar sadece bununla kalmadı. Aynı zamanda köyde yaşayan bir işçi olan Gabriel Validire kendisinin öldüğünü, oda arkadaşının kafasının bakırdan yapıldığını ve karnını yılanların yediğini iddia ediyordu. Aynı gün bir başka kadın kendisine kaplanların saldırdığını söylüyordu.
Herkes korkunç bir hayal dünyasının içindeydi. Köyde derilerinin yandığını düşünüp kendini pencereden aşağı atan insanlar, peşinde insan yiyen kaplanlar olduğunu görenler, beyninin yılanlar tarafından ele geçirileceğini düşünüp iki bacağı kırık olmasına rağmen sürünerek kaçmaya çalışan insanlar dolaşıyordu.
SORUMLUSU KÖYÜN FIRINCISI MI?
Sadece insanlar değil, köpekler de bir garipti. Bazı köpeklerin taşları yemeye çalışırken dişleri kırılmış, hatta ördekler penguen gibi yürüyerek penguen sesi çıkarmışlardı. Bazı insanlar ilahi sesler duyduklarını ve parlak renkler gördüklerini söylüyorlardı. Bütün bu olanlar sonucunda 5 kişi gördüğü halüsinasyonlar nedeniyle yaşamını yitirdi, 300'den fazla kişide ise çeşitli hastalıklar gelişti ve yaklaşık 50 kişi akıl hastanelerine kapatıldı. Yaşanan bütün bu olaylardan kısa bir süre sonra bilim insanları konuyu araştırmaya başladılar. Bu köyde yaşayan insanlara ne olmuştu? İlk iddiaya göre, 7 kişinin ölümüyle sonuçlanan bu korkunç olayların sorumlusu köyün fırıncısıydı. Kasım 1951'de bilim insanları British Medical Journal'a 'Zehirlenmenin Çıkışı' isimli bir yazı yazarak, olayın ekmek yapımında kullanılan çavdardaki ergot mantarı yüzünden yaşandığını iddia ettiler. Ancak bu iddia kesin olarak kanıtlanamadı ve yeni iddialar türedi.
'LSD YAPTI' DEDİLER AMA GERÇEK BAMBAŞKA OLABİLİR
LSD'nin ana maddesi olarak bilinen ergot mantarı, dünya üzerindeki en güçlü halüsinojen maddelerden bir tanesi olarak biliniyordu. İşlenmiş haldeki ergot alkoloidlerinin bu kadar güçlü bir etkisi olamayacağı düşünüldüğünde bu iddia giderek kuvvetlendi. Kasabanın toplu halde delirmesinden iki yıl sonra yaşanan intihar vakaları ise farklı tezlerin ortaya atılmasına sebep olmuştu. CIA'nın MK-Ultra adını verdiği ve zihin kontrolünü amaçladığı deneylerde, belirli miktarda LSD verilerek zihni kontrol edilmeye çalışılan Frank Olson kaldığı otelin 13. katından atlayarak intihar etti.
Olson'un bilincini kaybettiği ve yapılan deneyi tüm dünyaya duyurma isteği duyduğu düşünülüyordu. İntiharla ilgili yapılan araştırmalar sırasında ulaşılan belgede, bir ilaç firması ile bir CIA ajanı arasında geçen görüşmelerde, kasabada yaşananların tamamen LSD nedeniyle olduğu iddia ediliyordu. O dönemde Avrupa'da LSD üretimi yapan tek ilaç firması olma özelliğini elinde bulunduran firmanın kasabaya 100 kilometre yakınlıkta üretim tesisinin bulunması ise bu iddiaların gerçek olabileceğini düşündürürken, CIA ile ilaç firmasının MK-Ultra projesi için birlikte çalıştığı biliniyordu.
Bu korkunç olayların sorumlusu olduğu iddia edilen köyün fırıncısı
CIA HİÇBİR ZAMAN KABUL ETMEDİ
İddialara göre, CIA zihin kontrolü için kullandığı LSD'yi köylülere ekmekle birlikte vererek topluluğun kontrol edilip edilemeyeceğini test etmek istiyordu. Zihin kontrolünü ağırlık veren CIA, bu kontrolü sağlamak için LSD'yi kullanarak gizli deneyler yapmaya devam ediyordu. LSD tıp literatüründe en güçlü halüsinojen olarak bilinirken, fazla miktarlarda alınması halinde insanın aklını kaybetmesini sağlayabiliyor. Bütün bu yaşananların sebebi CIA olduğu düşünülse de CIA bu iddiaları hiçbir zaman kabul etmedi. Toplamda 300 köylünün uzun süre hayal gördüğü, 50 köylünün uzun süreler tımarhanelerde tedavi altına alındığı ve 7 köylünün de hayatını kaybettiği 'Lanetli Ekmek' olayı gizemini hâlâ koruyor.
HAREKETSİZ KALARAK HAYATLARINI KAYBETTİLER
Gizemi devam eden ve kitleler halinde pek çok insanı hasta eden tek olay 'Lanetli Ekmek' olayı değil. Birinci Dünya Savaşı'ndan kısa bir süre sonra Avrupa’da gizemli bir hastalık türü ortaya çıktı. Bu hastalık öyle bir hastalıktı ki milyonlarca insanın canını aldı, üstelik bu yalnızca 'uyumak' gibi masum bir şekilde oldu. Bu gizemli hastalığa yakalananların hareket kabiliyetleri sınırlandı ve uzunca bir süre konuşamadılar. Uzun süren hareketsizlik ve sessizlik beraberinde uykuyu getirdi ve hastalık böylece başlamış oldu. İlk bakışta masum gibi görünen uyku hali, Birinci Dünya Savaşı'nın ardından Avrupalılar için tam bir kabusa dönüştü. Sebebi çok uzun yıllar anlaşılamayan 'uyku hastalığı', insanları öylesine yordu ki bu hastalığa yakalananlar ya felç kalarak hayatlarına bir heykel gibi devam ettiler ya da hareketsiz kalarak hayatlarını kaybettiler.
BİR ANDA UYUYAKALIYORLARDI
Uzmanlar milyonlarca kişinin hayatına sebep olan bu hastalığı araştırmak için var gücüyle çalıştılar. Dönemin uzmanlarından bir kısmı bu hastalığın Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra değil de tam da savaş esnasında olduğunu düşündüler. Savaş yıllarında Paris'te bir hastanede sayısız askerde görülen tembellik ve uykusuzluk davranışlarını da bu düşünceye gerekçe olarak gösterdiler. Doktorların iddialarına göre, Birinci Dünya Savaşı'ndan dönen askerler birden fazla hastalığı da beraberinde getirdiler. Askerlerden biri herhangi bir tanı konulamayan hastalığa yakalandı. Bahsi geçen askerde sürekli uyuma hali gözlemlendi. Kısa bir süre sonra bu hastalık 60 asker de daha görüldü. Doktorların tanı koymak için yaptıkları her çalışma başarısızlıkla sonuçlandı. Birinci Dünya Savaşı'ndan dönen askerlerde görülen bu hastalık kısa bir süre sonra sivillerde de görülmeye başladı. Viyana'daki bir nörolog tarafından bu durum fark edildi. Hastalık öylesine yayıldı ki kısa bir süre içerisinde tüm klinikler benzer şikayetlerle giden hastalarla doldu. İnsanlar, yemek masasında, yürürken ve konuşurken bir anda uyuyakalıyorlardı üstelik sebebi de bilinmiyordu.
BEYİNDE ŞİŞLİKLER GÖRÜLDÜ
Doktor Constantin Von Economo'nun yaptığı çalışmaya göre o yıllarda hastalık çok hızlı bir şekilde yayıldı ve önlenemedi. İspanyol gribi ile benzer belirtiler gösteren bu hastalık özellikle 15-35 yaş arasındaki bireyleri etkiledi. Milyonlarca insanın hayatını etkileyen bu hastalığın karanlık yönlerini aydınlatmak için çalışan Von Economo, uyku hastalığından ölen bir kişi üzerinde yapılan otopside insan beyninde kişinin birçok hareketini engelleyebilecek bir şişlik fark etti. Bu şişlik açlık, kızgınlık ve acı gibi duyguların yer aldığı ön beyin bölgesi olan Hipotalamus'taydı. Von Economo'nun elde ettiği veriler sonucunda Viyana'da bu hastalık 'Letarjik Ensefalit' olarak adlandırıldı. Hastalık yalnızca Viyana ile sınırlı kalmadı, zamanla dünyanın birçok yerinde vakalar görüldü. Kaydedilen bilgilere göre bu hastalık sonucunda 1 milyon insan hayatını kaybetti ve milyonlarca insan da adeta bir heykel gibi donmuş bir şekilde hayatına devam etti.