Avrupa Parlamentosu’nda (AP) 23 Mayıs 2019 tarihinde yapılan seçimler ile Avrupa Birliği Komisyonu’na yeni isimlerin atanması, Avrupa Birliği (AB) ile Türkiye arasındaki ilişkilerde yeni bir sayfanın açılmasına vesile oldu. İngiltere’nin AB’den ayrılmasının (Brexit) kesinlik kazanması ile birlikte AB içerisinde de siyasi dengelerde önemli bir değişiklik yaşanıyor.
Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula Von der Leyen, Avrupa Komisyonu’nun önümüzdeki 5 yıl boyunca politik değil jeopolitik bir komisyon olacağını açıkladı. Bu hedef, Türkiye’nin AB’ye potansiyel katma değerini göstermek açısından önem taşıyor.
İngiltere’nin AB’den ayrılması ile birlikte Ankara, doğal olarak AB içerisinde bulunan önemli bir müttefikini kaybederken, kendisiyle politikaları ve çıkarları örtüşebilen yeni müttefikler aramaya başladı. Ankara, AB kurumları içerisinde Türkiye konusunda atanan yeni isimler sayesinde AB ile ilişkilerinde beyaz bir sayfa açmak için ciddi bir fırsat yakaladı. AP içerisinde Türkiye raportörlüğüne seçilen Nacho Sanchez Amor’un yanı sıra AP-Türkiye Karma Parlamento Komisyonu Eş Başkanı Sergey Lagodinsky’nin göreve gelmesi de, Türkiye açısından
son derece önemli. Nitekim Sanchez Amor’un Türkiye’ye karşı herhangi bir önyargısı yok. Lagodinsky de AB kurumları içerisinde Türkiye karşıtlığına, Türkofobik söyleme her zaman karşı koyan bir kişi.
Libya krizi ve İran ile ABD arasında yaşanan gerilimin ardından jeopolitik kimliğini pekiştirme arayışında bulunan AB için Türkiye, daha fazla önem taşımaya başlıyor. Bu noktada son dönemde Almanya ve İtalya ile yaşanan siyasi yakınlaşma da, son derece önemli. Bu yakınlaşma süreci Türkiye-AB ilişkilerini yeniden ciddi bir şekilde canlandırmak için umut verici nitelikte olabilir.
Türkiye, AB içerisinde Almanya, İtalya ile kuracağı imtiyazlı ilişkiler sayesinde hem Gümrük Birliği’nin genişletilmesi hem vize serbestisinin sağlanmasını gerçekleş- tirebileceği gibi AB-Türkiye ilişkilerinin seyrini yeniden canlandırabilir.
Almanya Başbakanı Angela
Merkel ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
Erdoğan arasında sağlanan diyalog, verimli sonuçlara neden oluyor. talya ile yaşanan yakınlaşmanın boyutu da sadece dış politikada değil, savunma ve ekonomi alanına kadar genişletilebilecek nitelikte. AB üyesi Macaristan ile Polonya’nın, Türkiye’ye yasadışı göç anlaşması konusunda verdiği desteğe, İspanya’nın geleneksel Akdeniz kutubu desteğini göz ardı etmeden, bir de Almanya ve İtalya’nın eklenmesi, Ankara’nın AB içerisinde önemli bir ağırlığa sahip olmasını sağlayabilir. Bu sayede de AB-Türkiye ilişkilerindeki belirsizliklerin giderilmesi konusunda ilerleme kaydedilebilir.
Bu noktada Türkiye’nin de AB içerisindeki müttefiklerinin elini kolaylaştıracak adımları atması önemli. Temel hak ve özgürlükler alanında atılacak adımlar, AB içerisinde Türkiye’yi destekleyen ülkelerin Ankara’yı savunmalarında yardımcı olabilir. Ankara’nın da AB’ye güvenebilmesi için Brüksel’in atacağı adımların, 18 Mart anlaşmasıyla Türkiye’ye vermeyi taahhüt ettiği 6 milyar euro’luk mali yardımla sınırlı olmadığını göstermeli. Örneğin AB ile Türkiye arasında liderler düzeyinde zirve yapılması... Almanya’nın dönem başkanlığında AB-Türkiye zirvesinin düzenlenmesi, Ege’de NATO’nun harekatına son verilmesi, Doğu Akdeniz’de moratorium konusunda adım atılması, Türkiye’nin AB’ye olan güvenini pekiştirecek nitelikte adımlar olabilir...