25.04.2023 - 12:20 | Son Güncellenme:
Derleyen: Oğuzcan Atış / Milliyet.com.tr - 1821 yılında onlarca İngiliz vatandaşı büyük bir umutla bir Orta Amerika ülkesi olan Poyais’e gitti. Günümüzde Honduras sınırları içine denk düşen Poyais isimli bölge, anlatılanlara göre bereketli tarım arazileri, zengin yeraltı kaynakları, akarsuları ve yeşil coğrafyasıyla el değmemiş bir cennet gibiydi. Bölgede yaşayan yerliler olan Poyerslerin yabancılara karşı dost canlısı olan, zeki ve çalışkan insanlar olduğu söylenen Poyais’in başkenti St. Joseph opera binası, devasa katedrali ve gelişmiş limanı ile adeta bir Avrupa şehrini andırıyordu. Çok hoş bir iklime sahip olduğu söylenen Poyais, 'dünyanın en sağlıklı ve en güzel yaşam alanlarından birisi' olarak tarif ediliyordu. Ancak 19. yüzyılda teknoloji tek tıkla istediğiniz konuda bilgi alınabilecek kadar gelişmiş olmadığından insanlar bir hilekâra inandı.
Tarihin gördüğü en ilginç dolandırıcılık hikayelerinden birisinin arkasındaki beyin, hareketli bir hayata sahip İskoç bir maceracı ve asker olan Gregor MacGregor'du. 1786 yılında doğan MacGregor gençliğini İngiliz ordusunda geçirdi. 1803'ten 1810'a kadar İngiliz ordusunda bir subay olan Gregor, 1812'de Venezuela Bağımsızlık Savaşı'nda cumhuriyetçilerin safına katıldı ve Güney Amerika’da birçok ülkenin milli kahramanı olan Simon Bolivar’ın emrinde general olarak görev yaptı. MacGregor, daha sonraki süreçte Karayiplerde bir dizi sefer düzenledi ve Florida’yı İspanyollardan ele geçirdi.
Çevresindekiler tarafından gelecek vadeden bir subay olarak görülmüyordu. Savaş meydanında işler ters gitmeye başladığında askerlerini terk etme eğilimi gösteriyordu. Asıl yeteneğiyse kendini tanıtma ve aldatma konusundaki ustalığıydı. Bu yeteneğini kullanan MacGregor, 1820 yılında Kralı George Frederick'i ikna etmeyi başardı ve İngilizler tarafından terk edilen devasa Kara Nehir (Rio Tinto) bölgesinin tapusunu aldı. Arazi vahşi ormanlarla kaplı bir halde olsa da MacGregor’un aklında çok farklı planlar vardı.
YENİ 'ÜLKE' KURDU
MacGregor, 1821 yılında İngiltere’ye geri döndüğünde artık bir prens olmuş ve Poyais ulusunu inşa etmişti. Zengin ve gelişmiş bir ülke olan Poyais’in yeni yatırımcılara ve yeni yerleşimcilere ihtiyacı vardı. “Prens MacGregor” tam da bunun için Avrupa’ya dönmüştü. Poyais prensi, kısa süre içerisinde Londra sosyetesinin toplantılarında vazgeçilmez isimlerden birisi oldu. Zengin bir aristokrat, onu ve karısını bir taşra malikanesine yerleştirdi ve şehrin belediye başkanı onun onuruna bir ziyafet verdi. MacGregor, cazibesini kullanarak ve büyük ölçüde abarttığı geçmiş askeri başarılarından alıntı yaparak insanlarda güven uyandırdı.
Gregor servet sahibi birçok kişinin güvenini kazandıktan kısa bir süre sonra planını uygulamaya koymaya karar verdi. Katıldığı toplantılarda Poyais ile ilgili yanında getirdiği belgeleri insanlara göstermeye başladı. Kurmaca ülkenin sınırlarını, bayrağını ve toplumsal yapısını gösteren harita ve belgeler, o tarihlerde haberlerin yayılma hızı ve Güney Afrika’daki istikrarsız siyasi durumla birleştiğinde birçok kişinin Poyais’in varlığına inanmasını sağladı. MacGregor, ülkesinin inandırıcılığını artırdıktan sonra insanlara tahvil ve tapu satmaya başladı ve iki yüz bin sterlinden fazla para topladı.
BÜYÜK HAYALLERLE YOLA ÇIKIP SADECE ORMAN BULDULAR
1822 yılının eylül ayında onlarca kişiyi taşıyan bir gemi Poyais’e gitmek için Londra’dan ayrıldı. İlk geminin ayrılmasından 4 ay sonra 200 kişiyi taşıyan ikinci gemi de İskoçya’dan yola çıktı. Hayali ülkeye gitmeye çalışan çoğu kişi, birikimlerinin neredeyse tamamını Poyais yolculuğuna yatırdı. Hatta bazı yolcular tüm nakitlerini MacGregor'un İskoçya'da basmaya başladığı Poyai dolarına çevirmişti. Gerçek ortaya çıkmak üzereydi.
İngiltere’den ve İskoçya’dan ayrılan yolcular, Orta Amerika’ya bırakıldıktan sonra büyük bir şaşkınlık yaşadı. Sahile çıkan insanlar, ne St. Joseph isimli bir başkent ne de Poyais gibi bir ülkenin varlığına dair bir iz yerine kilometrelerce uzanan ve vahşi canlılarla dolu bir orman buldular. Bölgeye ulaşan insanlar dolandırıldıklarını anladıktan sonra yardım gelene kadar hayatta kalmak için mücadele etmeye çalıştı ve barınaklar inşa etmeye başladı. Ancak sıtma ve diğer hastalıkların saflarına yayılması çok uzun sürmedi. Dolandırılan ve Orta Amerika’ya gidenlerden birisi olan James Hastie, yaşananları şöyle anlatıyordu:
“Hastalık ve umutsuzluk o kadar yaygındı ki çok az kişi kurtulmak için herhangi bir çaba gösterebildi veya bunun için çabaladı.”
Dolandırıcılık mağdurlarına yardım 1823 yılının Mayıs ayında ulaştı. Ancak yardımın ulaşmasına kadar geçen zamanda İngiltere ve İskoçya'yı terk eden yaklaşık 250 göçmenden en az 150’si çeşitli hastalıklar sebebiyle hayatını kaybetti.
ONLARCA YIL SATIŞ YAPMAYA DEVAM ETTİ
Poyais'ten sağ kurtulan ilk kişiler evlerine döndükten sonra bile MacGregor’un suçlu olduğu kabul edilmedi. Az sayıda mağdur da dahil olmak üzere Gregor’un destekçileri, basında onun suçsuz olduğunu söyledi ve koloninin sabotaj sonucunda başarısız olduğunu savundu. 1823 yılının sonbaharında sessizce İngiltere'den ayrılan MacGregor, Fransa’ya gitti ve Paris'te Poyais dolandırıcılığını devam ettirebileceği bir satış ofisi açtı. Bir süre sorunsuz satış yapan MacGregor yetkililerin şüphelerini üzerine çekti ve Aralık 1825'te gözaltına alındı. Dolandırıcılık ve komplo kurmaktan yargılanan MacGregor, delil yetersizliğinden beraat etti ve sekiz ay sonra serbest bırakıldı.
Uzun yıllar tamamen kurmaca olan Poyais’ten tapu satışı yaparak büyük bir servet kazanan MacGregor, 1827'de Londra'da yeniden ortaya çıktı ve tahvil satışı yapmaya devam etti. 1830’lu yıllar sona ermeye başladığında efsanevi kurmaca ülkesine ait tapu ve tahvil satışlarına son veren sahte prens, ülkesini “emekli” ettikten sonra bağımsızlık savaşlarına katıldığı için kendisine emekli maaşı veren Venezuela'ya gitti. 1845'te Venezuela’da hayatını kaybeden MacGregor, mahkemeye çıkmış olsa da ölene kadar hiçbir suçtan suçlu bulunmadı.