24.07.2023 - 06:58 | Son Güncellenme:
Derleyen: Betül Yasemin Keskin / Milliyet.com.tr - İkinci Dünya Savaşı'nın sona ermesinden sonra başlayan Soğuk Savaş tam 44 yıl boyunca dünyayı adeta iki parçaya ayırmıştı. 1947 ve 1991 yılları arasındaki dönem olarak ifade edilen Soğuk Savaş'ta dünya ABD ve Sovyetler Birliği arasındaki iki kutuplu dünya düzeninde yüksek gerilimli bir dönemden geçmişti. Her iki ülke de karşılıklı olarak diğer süper güce karşı önlem alıyor, yaşanan gerilimden tüm dünya etkileniyordu. Batı cephesinde ABD'nin Sovyet Rusya'sına karşı aldığı önlemlerden biri de nükleer silah denemeleriyle ilgiliydi. ABD, bu denemeler için kendisine herkesten uzak bir bölge olan, Avustralya'nın kuzey doğusundaki Marshall Adaları'nı seçmişti.
O BÖLGEYİ ÖZELLİKLE SEÇTİLER
Marshall Adaları, Pasifik Okyanusu'nda bir ABD eyaleti olan Hawaii ile Uzak Doğu ülkesi olan Filipinler arasında kalan, adeta 'gizli cennet' olan bir ada ülkesiydi. Doğallığı ile görenleri kendine hayran bırakan bu adalarda insan eliyle yapılmış devasa bir kubbe vardı. Adayı neredeyse ikiye bölen bu kubbe ne bir tapınak ne de bir askeri karargahtı. 'Runit Kubbesi' (Runit Dome) adı verilen bu kubbe, ABD tarafından nükleer silah denemeleri için inşa edilmişti.
Runit Dome'un hikâyesi, ABD'nin Marshall Adaları'nı nükleer silahları test etmek için uygun bir bölge olarak belirlediği 1940'lı yıllarda başladı. ABD yönetiminin özellikle bu bölgeyi seçmesinin de bir sebebi vardı. Hesaplamalara göre, ülkenin düşük nüfusuna ve diğer ülkelere ve nakliye yollarına olan uzaklığı testler için çok doğru bir yer olduğunu gösteriyordu.
ANTLAŞMA İMZALADILAR
Çalışmalara hızlıca başlayan ABD'li yetkililer, 1946 yılında adalara ilk nükleer bombayı attı. Sonraki beş yıl içinde, hem Enewetak Mercan Adaları hem de Bikini Atolü Adaları'nın yakınlarında 23 ila 225 ton arasında değişen sekiz nükleer bomba daha patlatıldı. Takvimler 1952 yılını gösterdiğinde ise ABD yönetimi daha büyük silahları test etmeye başladı.
Marshall Adaları'nda yapılan bu testler 1950'lerin sonlarında yer üstü testlerinin yasaklanmasından endişe duymasıyla hızlandı. Yalnızca 1958 yılında 28 Nisan ile 18 Ağustos tarihleri arasında tam 33 bomba atıldı. Bu gelişmeler çerçevesinde 1963 yılında ABD, SSCB ve Büyük Britanya temsilcileri uzayda, su altında veya atmosfer içerisinde yapılacak nükleer silah denemelerini kısıtlayan 'Sınırlı Nükleer Deneme Yasağı' (Partial Nuclear Test Ban Treaty) antlaşmasını imzaladı. Antlaşma imzalandıktan sonra bile ABD, nükleer silah olmasa da 1968'den itibaren düzinelerce biyolojik silah da test etti.
1946-1958 yılları arasında Marshall Adaları’nda toplam 67 adet nükleer bomba patlatıldı.
70'Lİ YILLARDA ÇEKİLME KARARI ALINDI
İşlerin giderek çığırından çıktığı 1970'li yıllarda ABD, Marshall Adaları'nda silah testi yapma ihtiyacına son verdi. Onlarca yıl boyunca adalarda yapılan patlamalar adaların doğal güzelliklerini tahrip etti ve geriye devasa kraterler bıraktı.
Yapılan testler tüm adaları yok etme derecesine getirmiş ve hepsinden kötüsü, geride tonlarca radyoaktif atık bırakmıştı. Sonunda ABD, 1972 yılında adalardan çekilme kararı aldı. Kararı aldı almasına ama ardında bıraktığı tonlarca radyoaktif atığın nelere yol açacağı herkesin merak konusuydu.
KUBBEYE MECBURLARDI
Testlerden önce insan eli değmemiş tüm doğallığıyla korunan bu adalar nükleer testlerden sonra adeta savaş alanına döndü. ABD Atom Enerjisi Komisyonu ve Savunma Bakanlığı ortak bir karar aldı. Özellikle takımadalardan Runit Adası'nda meydana gelen krateri kullanmaya karar verdiler.
Plan şu şekildeydi: Nükleer atıklar toplanacak runit kraterine boşaltılacak ve üstü beton bir kubbeyle örtülecekti. ABD bu iş için askeri birliklerini görevlendirdi. Buna ek olarak adada hâlâ az da olsa yaşamaya çalışan yerli halktan kişiler de gönüllü oldular ve kubbenin inşasına başlandı.
Amaçlanan şey atıkların toplanması ve kimseye zarar vermemesiydi. Özellikle yerli halk okyanusun ortasında bir kubbenin varlığını istemiyordu ancak buna mecburlardı.
1977 ve 1980 yılları arasında yaklaşık 4 bin ABD askeri, 35 adet Olimpik yüzme havuzu değerindeki kirli toprağı ve molozu kürekle kratere boşalttı. Enkazı betonla karıştırdılar, ardından sözde Runit Kubbesi'ni kapadılar. Bölge halkı bu yapıyı gerçek bir mezar olarak görüyor.
DÜNYAYI BEKLEYEN BÜYÜK TEHLİKE!
Profesyonelce kapatılan bu kubbenin 80'li yıllarda insan ve çevre sağlığı için ilerleyen yıllarda bir tehlike oluşturabileceği hiçbir şekilde düşünülmedi. Gözden kaçan bu detay, şimdi Marshall Adaları ve etrafını çevreleyen Pasifik Okyanusu'nun büyük bir sorunu olarak görülüyor.
Dünyayı her geçen gün daha da tehdit eden küresel ısınmanın, kubbenin yapısına zarar verdiği ve dahası kubbede bazı çatlamaların meydana geldiği tespit edildi. Bu, açıkça büyük bir tehdit. Bu kubbenin içinden nükleer atıkların sızmaya başlaması aynı zamanda bölgedeki radyoaktif maddelerin okyanusa karışması anlamına geliyor. Atık maddelerin okyanusa karışması da gezegenimiz için büyük bir tehlike oluşturabilir.
ADALARI KENDİ KADERİNE TERK ETTİLER!
Runit Kubbesi'nin çatlamaya başladığı yetkililere iletilmiş ancak kimse bu ihtimali göz önünde bulundurarak bir plan yapmamıştı. Bugünlerde ise olası bir facianın önüne geçmek için hiçbir çalışma yapılmadığı kaydedildi.
Kimilerine göre kubbe yapıldı ve Marshall Adaları kendi kaderine terk edildi. Gerçek nedir bilinmez ancak acil bir eylem planı uygulanmazsa gezegenimiz yıllarca üstü kapatılmış radyoaktif maddelerle karşı karşıya kalabilir.
Runit Kubbesi başka olmak üzere adalardaki radyoaktif maddelerin imha sürecinde çalışan yüzlerce asker ve yerli halktan kişilerin kanser, kemik hastalıklarıyla mücadele ettiği ve adada yaşayan kadınların o yıllardan sonra hamilelik ve doğum sürecine kadar sorun yaşadığı kaydedildi. Her ne kadar yetkililere bu durum bildirilse de hastaların tıbbi bakımlarının üstlenilmesinde çekimser kalındığı sıklıkla dile getiriliyor.