14.06.2020 - 07:00 | Son Güncellenme:
Güldener Sonumut
Henüz atanmadı. Diplomatların kelimeleriyle “istikşafi” sürecinde, Ancak atanmasına kesin gözüyle bakılıyor. Avrupa Birliği’nin (AB) Türkiye nezdindeki daimi temsilcisi Büyükelçi Christian Berger’in görev süresi sona eriyor. Dolayısıyla 4 yıldır Türkiye’de görev yapan Berger’in yerine atanacak kişi merak konusuydu. Aday isim ise, halen Almanya’nın Paris Büyükelçiliği’ni yürüten Nikolaus Meyer-Landrut. Helmut Kohl’ün başbakanlığı döneminde Almanya Dışişleri Bakanlığı’na 3. Katip sıfatıyla giren Büyükelçi Landrut, Viyana’da, kısa adı “AKKA” olan Avrupa Konvansiyonel Kuvvetler Antlaşması’nı Almanya adına müzakere etti. Bu çerçevede AKKA’da önemli bir kanat ülkesi olan Türkiye’nin İran, Gürcistan, Irak, Suriye sınırındaki güvenlik sorunlarının yanı sıra kaygılarını da iyi bilen bir isim.
Kendisiyle yolumuz, 1999 yılında Brüksel’de kesişti. O dönemde Almanya’nın AB nezdindeki daimi temsilciliğinde sözcülük görevini üstleniyordu. Daha sonra o görevden ayrılıp, AB Anayasası çalışmaları için oluşturulan konferansın başkanı olan Fransa eski Cumhurbaşkanı Valery Giscard d’Estaing’in yanında görev aldı. 2015’te Fransa’ya büyükelçi olarak atanmadan önce de Almanya Başbakanı Angela Merkel’in AB danışmanlığını yaptı.
Kuşkusuz Türkiye’nin AB üyeliğine yönelik bakışı merak ediliyor. Fransa’da büyükelçi olduğu sürede çeşitli fırsatlarla Fransa meclisi ve senatosunda Türkiye ile ilgili soruları yanıtlayan Landrut, Türkiye-AB ilişkileri konusundaki görüşüne dair bazı önemli ipuçları vermiyor değil. Nitekim Fransa’da parlamenterlerin ekseriyetle Türkiye’nin NATO üyeliğini sorgulayıp, AB üyeliğine karşı çıktıkları bir sır değil. Landrut, Ocak 2017’de Fransa Senatosu’nda yaptığı bir konuşmada, 18 Mart Suriyeli mülteciler anlaşmasını savunarak, bu konuda Almanya ile Fransa arasındaki görüş ayrılığını da ciddi bir şekilde ortaya koyuyor. Fransa’yı rencide etmeden, Türkiye ile işbirliğinin de önemine vurgu yapıyor. Temel hak ve özgürlüklerle azınlık hakları konusunda yaşanan eksikliklere işaret ederken, Türkiye’nin hem NATO hem de AB açısından stratejik öneminin altını çiziyor.
Olumlu yaklaşımlar
Bu yıl Berlin’de düzenlenen Libya Konferansı’nın ardından 22 Ocak tarihinde bir kez daha Fransız Meclisi Dışişleri Komisyonu üyelerinin önüne çıkan Landrut, Fransız parlamenterlerin aksine, Türkiye’nin Libya ve NATO politikalarını anlayışla karşılıyor. Zira Türkiye’nin, bölgesinde önemli bir aktör olduğuna işaret eden Landrut, Türkiye’nin NATO veya AB içerisinde çok çetin bir aktör olabileceğini kabul etmesine karşın Ankara’yı dışlamak değil kazanmak için çaba harcamak gerektiğini, bu çabaya değeceğine vurgu yapıyor. Türkiye’nin mültecilere kucak açtığı hatırlatarak, AB ile külfet paylaştığını da vurgulamak mecburiyetinde kalıyor.
Halen AB’nin Türkiye Büyükelçisi olan Christian Berger, vaktini AB ile Türkiye arasında diyalog yollarını yeniden açmaya ve mülteci krizine çözüm bulmaya harcadı. Başarılı da olmadı değil.
Büyükelçi Landrut ise Merkel’le yakınlığı sayesinde AB-Türkiye ilişkilerine yeniden bir stratejik boyut katabilecek nitelikte. Önemli olan şu: AB’ye üye ülkelerin Türkiye ile ikili sorunlarının hepsini üyelik sürecine bağlanmasının engellenmesi. Zira sorunların kendi içerisinde ikili üçlü bir formatta tutularak çözüm arayışı içine girilmesi önemli.
Doğu Akdeniz, Kıbrıs, terör, Ege gibi sorunların hepsinin Türkiye’nin AB’ye üyelik sürecine bağlanması, Birliğe üye olmaması veya üyelikten vazgeçmesi halinde bu sorunların da hiçbir zaman çözülemeyeceği anlamına gelir. Oysa, ikili sorunların kendi içinde çözülmeye çalışılması halinde, Türkiye’nin AB müzakere süreci rahatlamış olur ve yeni başlıkların açılması sağlanır. Bu çerçevede Türkiye’nin reform sürecine ivme kazandırması için de önemli bir fırsat yakalanmış olur.
AB’nin yeni müzakere politikası hakkında Fransız parlamenterlerin bir sorusunu yanıtlayan Laudrut, “Her faslın açılması ve kapatılması için tüm üye ülkelerin, her defasında birer veto hakkı var. Bu yüzden de süreci biraz oluruna bırakmak gerekiyor. Zira ihtiyaç duyulması halinde isteyen ülkenin dilediği süreçte müzakereleri veto etme hakkı bulunuyor” diyerek, genişleme politikaları konusunda AB’ye üye ülkelerin biraz daha öz güvenli olmaları gerektiğini hatırlattı. İştikşafi çalışmalarının ardından Ankara’nın agreman verilmesine mani görmemesi halinde, Almanya’nın AB dönem başkanlığında göreve gelecek olan Büyükelçi Landrut’un, Türkiye-AB ilişkilerine yeni bir boyut getirmesi beklenebilir.
Kahvenin bardağı ve kahvenin tadı
Şekerli şekersiz, sütlü veya sütsüz, kahve dünyada en çok tüketilen içecekler arasında. Kahvenin türüne veya kullandığınız miktara göre tadı farklılaşabiliyor. Suyun ısısı, kullanılan sütün türü de tadı etkileyen unsurlar arasında. Ancak kahvenizin tadını etkileyen unsurlar arasında bardağın rengi de geliyor. Bu tespit, Avustralya’da bulunan Brisban Üniversitesi Psikolojik Algı Laboratuarı’nca gerçekleştirildi.
Uzmanlar, açık renkli bir bardakta bulunan kahvenin daha sert ve koyu, koyu renkli bardakta servis edilen aynı kahvenin tadının ise daha hafif ve yumuşak algılandığını tespit etti. Tespitler bununla da sınırlı değil. Aynı kahveyi geniş beyaz şeritli bir kupada içerseniz daha sert bir tat alıyormuşsunuz. Deneyip görmek lazım tabii... Kahve sevenlere duyurulur...