19.11.2018 - 08:15 | Son Güncellenme:
Güldener Sonumut - Haber Analiz
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 27 Eylül tarihli Almanya ziyareti sırasında Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu ile İstanbul Ekonomi tarafından hazırlanan rapor, Alman iş dünyası ve düşünce kuruluşlarına sunularak Ankara’nın bu konudaki iradesi vurgulandı. Gümrük Birliği’nin modernleştirilmesi çalışmaları sayesinde de Türkiye temel hak ve özgürlükler alanında kapsamlı çalışmalar başlatmak için ivme yakalamış olur...
Diğer yandan ise Avrupa Parlamentosu’nun (AP) Türkiye raportörü Hollandalı sosyal demokrat parlamenter Kati Piri’nin taslak Türkiye raporu okunduğunda ilişkilerin artık sonuna geldiği izlenimi yaşanabiliyor. Keza, Avrupa Komisyonu’nun komşuluk ve genişleme politikalarından sorumlu üyesi Johannes Hahn’ın Türkiye-AB ilişkilerinin geleceği konusundaki talihsiz açıklamaları da, Piri’nin görüşlerini sanki teyit eder nitelikte. Piri, bugüne kadar Türkiye raportörü olarak ülkemizi ve AB-Türkiye ilişkilerinin önemini bir türlü anlayamadı. Johannes Hahn ise Türkiye-AB ilişkilerine karar veren merciinin kendisi değil AB liderleri olduğunu bir türlü kabullenemedi.
İYİ POLİS ROLÜ
AB Dış Politika Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini ise, Türkiye-AB ilişkilerinde bugüne kadar hep “iyi polis” rolüne soyundu. Ancak AB’nin önümüzdeki hafta başlayacak olan “PACE 18” isimli masabaşı tatbikatına Mogherini’nin Türkiye’yi, AB’ye üye olmayan Avrupalı müttefikler kategorisine neden dahil etmediği ise merak konusu.
Tatbikat, AB’nin güneyiyle ilgili. AB hem hibrit hem de siber saldırılara maruz kalıyor... Yani Türkiye’yi de doğrudan ilgilendiriyor. Üstelik Ankara, AB ile NATO’nun, siber ve hibrit tehditler konusundaki iş birliğinin kapsadığı konulara yeşil ışık yakmıştı. Bu sayede Ankara AB’ye Türkiye’nin güvenlik üreten bir NATO ülkesi olduğunu bir kez daha kanıtlamıştı. Resmi temaslarda bulunmak üzere 22 Kasım’da Ankara’ya gelecek olan Mogherini, muhataplarına bu konudaki çelişkiyi açıklayacaktır. Mogherini ile Ankara’ya gelecek olan Hahn’nın da Türkiye konusundaki demeçlerine açıklık getirmesi gerekiyor. Hahn’ın, Türkiye konusundaki sözleri kendi patronu olan Avrupa Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker’in sözcüsü tarafından sert bir şekilde düzeltildi.
Avusturyali bir Hristiyan Demokrat olan Hahn, aslında bir yandan Avusturya Başbakanı Sebastian Kurz’a göz kırpmak, diğer yandan da Mart 2019’da başlayacak olan Avrupa Parlamentosu seçimleri bağlamında Hristiyan Demokrat seçmenlere seslenmek amacıyla bu talihsiz açıklamalarda bulundu. Ancak AB-Türkiye ilişkilerinin niteliğini AB Devlet ve Hükümet Başkanları zaten belirlemişlerdi. Bu ilişkinin niteliğini değiştirme yetkisi de Hahn’da değil...
SEÇİM ATMOSFERİ
Avrupa Parlamentosu seçimlerine start verileceği dönemde de Avrupa’daki Hristiyan Demokratlar maalesef bir kez daha Türkiye aleyhinde propagandalara başlayacak gibi görünüyor. Hristiyan Demokratlar’ın Avrupa Komisyonu Başkanı adayı Manfred Weber de, 5 maddelik eylem planında Türkiye’nin AB üyeliğine karşı geleceğini ve müzakereleri sonlandıracağını ifade eden bir bölüme yer verdi.
Bir başka değişle, AP seçim dönemine girildiği andan itibaren, AB üyesi ülkelerde bolca Türkiye karşıtı söylemelere yer verilecek. Ankara’nın buna hazırlıklı olup, son derece soğukkanlı davranması gerekiyor. Ankara, o seçim döneminin çalkantılı ortamında kendini kalabalıkta yapayalnız hissedebilir. Ama AB içerisinde Türkiye’nin bu aralar biraz sessiz ancak göz ardı edilmeyecek kadar önemli ve stratejik destekçileri olduğunu da unutmaması gerekiyor. Türkiye’nin REG’i yeniden canlandırması, GB’nin modernizasyonunu arzulaması ve bu yönde siyasi irade göstermesi çok önemli.
Önümüzdeki dönemde AP seçimlerinden dolayı siyasi rekabetin bir parçası olarak yükselecek olan popülist Türkiye karşıtı söylemlerin, soğukkanlılıkla karşılanması önem taşıyor. O tarihe kadar Türkiye’nin ev ödevini yapıp, Finlandiya dönem başkanlığını, kendisine hedef olarak belirlemesi gerekiyor. 1 Temmuz 2019’da AB dönem başkanlığını Romanya’dan devralacak olan Finlandiya’nın dönem başkanlığı, Türkiye’nin adaylık statüsü aldığı Helsinki Zirvesi’nin 20. yıldönümüne rastlayacak. Belki Finlandiya dönem başkanlığı, ilişkilerin yeniden her açıdan hasmane değil dostane bir şekilde ivme kazanması için milat oluşturabilir.
Türkiye’nin bu kapasitesi var. AB içerisinde de, Kati’nin, Johannes’in ve Federica’nın sözlerinin aksine Türkiye’nin stratejik önemini anlayan, AB-Türkiye ilişkilerini feda etmeye razı olmayan sessiz bir çoğunluk yok değil. Önemli olan onların ellerini güçlendirmek.