05.03.2016 - 02:30 | Son Güncellenme:
Elif İpek Türer
Hani bazı oyuncular vardır tanımadığınız halde sıcak, tatlı ve samimi biri gibi gelir size. Kendi kendinize sorarsınız “Acaba gerçekten öyle mi?” diye. Buluşunca anladım ki Aslı Enver gerçekten de öyle; sıcakkanlı, samimi, güvendiği zaman da mesafesiz... Tabii bir de sabırlı ve anlayışlı. Zira DoubleTree by Hilton Moda’da gerçekleştirdiğimiz çekimlerimiz biraz uzun sürdü ama o bir an bile kibarlığından bir şey kaybetmedi hatta bir de sıcacık enerjisi ve gülümsemesiyle ortamı yumuşattı. Biz de Enver ile bol kahkalı ve içeriği bizde saklı az dedikodulu bir sohbet gerçekleştirdik.
- Eminim birçok proje gelmiştir, neden “Kış Güneşi”?
Çünkü senaryosunun çok farklı olduğunu düşünüyorum. Evet, ikiz hikayesi gördük daha önce, ben de bu yüzden biraz tedirgindim mesela “İkizi aynı anda nasıl gerçek kılacağız?” diye ama izlediğim şey o kadar tatmin etti ki beni. Bu arada Şükrü’nün (Özyıldız), cast, yapım, senaryonun da etkisi var tabii... Şükrü’ye güvenmeseydim mesela cesaret edemeyebilirdim ya da yönetmenlerime ve yapıma...
- Nasıl bir partner Şükrü bey?
Şeffaf insanlar vardır ya içini gördüğünüz, öyle biri. Ben çok seviyorum Şükrü’yü ve onunla çalıştığım için gerçekten mutlu hissediyorum.
“Nisan’da beni cezbeden şey dönüşümü olacak”
- İlk iki bölümü izledik, az çok tanıdık Nisan’ı ama bir de sizden dinlemek isterim karakterinizi...
Nisan aslında ilk başta çok uysal, işlerde çok sıkıntı çıkartmak istemeyen, onun yüzünden kriz çıksın istemeyen bir karakter. Fakat Nisan’da beni cezbeden şey Nisan’ın dönüşümü olacak. Şu anda mesela dördüncü bölümü çekiyoruz ve birinci bölümle gerçekten çok alakasız bir kadın profili var. Bazı kızlar vardır 25’inde, gerçekten anne olmak, aile kurmak için doğmuştur. Fakat bir şey olur, hayatı takla atar ve içinden başka bir cevher çıkar. Nisan biraz öyle bir karakter olduğu için onu oynamak bana çekici geliyor.
- Bu işe ilk başladığınızda şu anda bulunduğunuz yeri hayal edebilir miydiniz?
Hiç o yaşlarda böyle bir hayal kurmuşluğum, “Ben ileride şöyle olacağım” demişliğim yok. “Kendimi 5 sene sonra şurada görüyorum” gibi cümlelerim hiç olmadı hayatta, hâlâ da demem. Severek oynamak yeterli bence, hayat seni bir şekilde bir yere getiriyor.
- Bir arkadaşım “Böyle sessiz, sakin, utangaç ve hep güler yüzlü mü yoksa tam tersi susmak bilmeyen hatta belki tersi de kötü biri mi onu sor” dedi...
Ortamına göre aslında, mesela çok kalabalık bir yerse öyle çok da konuşmam. Daha çekingen bir tarafım var ama kendi çevremde ve çok rahat olduğum bir ortamdaysam gerçekten susmadığım günler oluyor.
“Büyüdükçe daha iyi hissedenlerdenim”
- Çok küçük gösteriyorsunuz. Gelmeden yaşınızı düşündüğümde
“Ne zaman o kadar oldu?” dedim...
Mayısta 32, evet. Yani şöyle aslında daha iyi hissediyorum tuhaf bir şekilde. Daha ne yaptığımı, ne istediğimi bilir bir yaştayım, daha güvende hissediyorum... Ben büyüdükçe daha iyi hissedenlerdenim. Belki küçük gösterdiğim için onun da avantajını sürüyorum. Şikayetçi olduğum bir durum değil açıkçası.
- Bu arada neredeyse tüm Türkiye’nin merakla takip ettiği bir ilişki yaşıyorsunuz. Yılın çifti oldunuz desem yeridir. Nasıl gidiyor ilişkiniz?
Ben çok özel hayatımla ilgili konuşmuyorum, hiçbir zaman da konuşmadım ama çok güzel bir dönemindeyim hayatımın, mutluyum yani.
“Her işime duygusal olarak bağlanırım”
- Dizi sektöründe son birkaç yıldır hep erken finaller oluyor. Biz seyirci olarak sinir oluyoruz mesela, siz ne hissediyorsunuz hikayeniz yarım kalınca?
Ben her işime çok duygusal bağlanan biriyim ama artık biraz onu bırakmaya başladım çünkü bu durum hakikaten sosyal hayatımı etkilemeye başlamıştı. Çünkü reyting sisteminde kimin izlediğini bilmiyoruz. Sosyal medyada o kadar güzel yorumlar okuyorum ki “Biz güzel bir iş yapıyoruz” diyorum. Dolayısıyla da “Bizim içimize sinmesi bir noktadan sonra yeterli” diye düşünüyorum. Ben de şansım oldukça içime sinen işler yapmaya çalışıyorum. Ama evet ben de çok üzülüyorum işlerim bittiği zaman çünkü her işime çok severek ve çok seçerek giriyorum. Özellikle arasına altı ay koymaya çalışıyorum; seyirciye, kendime ve işe olan saygımdan dolayı. Her seferinde farklı karakterler seçiyorum, üstüne çalışıyorum, emek harcıyorum...
- Peki bu kadar işinizin içinde sizin için bir tık daha özel olanı var mıydı?
“Kayıp” ile “Bana Artık Hicran De” arasında kalırım açıkçası. “Suskunlar”ı zaten seviyordum. Bir de o çok erkek işiydi, güçlü erkek karakterlerin olduğu bir işti. Ben oradaki erkek karakterleri ve işi çok seviyordum. Ama mesela “Kayıp”taki Özlem ve Hicran karakterleriyle de özel bir bağım vardı. O yüzden de artık daha temkinli, daha mantıklı bakmaya çalışıyorum. Duygusal olarak varımı yoğumu katmıyorum içine ya da deniyorum en azından.
“Ev keki takıntım var”
- Spor yapıyor musunuz? Ekranda gördüğümüzden çok zayıfsınız çünkü...
10 sene önce “Kavak Yelleri”ne başlarken biraz kiloluydum evet ama çocuktum, daha 20 yaşındaydım yani. O en uzun süre izlenen işim olduğu için belki de hâlâ öyle bir algı var. Ama ben yediklerime dikkat ediyorum genellikle. Zaten genel olarak daha yeşillikli, sebze ağırlıklı beslenmeyi seven biriyim. Et, hamur işiyle pek aram yok. Son beş senedir spora da çok gittim ama set varken aynı zamanda spor da yapabilen biri değilim.
- O “genetik” olarak şanslılardan biri değilsiniz o zaman...
Yok, asla değilim! Hiç şanslı değilim hem de. Kilomu dirayetle korumaya çalışıyorum çünkü çok kolay kilo alan biriyim. Bu mesleği yapıyorsanız da dikkat etmelisiniz. Bir de ekranda normal çıkabilmek için ideal kilonuzun altında olmanız gerekiyor zaten!
“Dolapta ne varsa yapmayı severim”
- Bu kadar yemek, kilo konuştuk; yemek yapmayı sever misiniz?
Çok severim. Her şeyi yaparım. En çok da dolapta ne varsa yapmayı seviyorum, o kadar güzel yemekler çıkıyor ki... Dışarıda yiyip beğendiğim bir şeyi hemen eve gelip yapmayı da seviyorum. Mesela tatlı denemiyorum, çünkü yememeliyim...
- Ben tatlıları yapıp birilerine götürürüm mesela...
Hayatta kıyamam, canımo benim. Benim bir de ev keki takıntım var. O kokuyu iki kat yukarıdan alayım, mesela komşudan, onu takip ederim. O keki yemek durumundayım yani. O yüzden tatlıya bulaşmıyorum ama misafirim olduğunda çok zevk alıyorum yemek yapmaktan.
- Bu arada L’Oreal Paris Elseve’in de yüzü oldunuz. Nasıl bir araya geldiniz?
L’Oreal Paris Elseve standart güzellik anlayışları yerine, dünya kadınlarının sahip olduğu güzelliği bir bütün olarak ön plana çıkartıyor. Bu anlamda güzellik konusunda aynı bakış açısına sahip olduğum bir markanın güzellik elçisi olmaktan dolayı mutluluk duyuyorum. “Çünkü biz buna değeriz” diyerek Türk kadınlarına ulaşmak, tüm kadınların güzelliklerini ve kendilerine güvenlerini ortaya çıkarmaları için yol göstermek benim için de anlamlı.