Nil Karaibrahimgil eğer bir çizgi film karakteri olsaydı Şeker Kız Candy olurdu. Zaten bu yakıştırma da ona sık sık yapılıyor. Ve o bu durumdan hiç şikayetçi değil tam tersine kendini en iyi ifade ettiği tarzın bu olduğunu söylüyor. Yani o çocuk kalmaktan gayet memnun. Bu yüzden Milliyet Kardeş Dergisi’nin onu kapak yapıp "Nil bizden biri" diye başlık atmasını kahkahalar atarak anlatıyor.
Karaibrahimgil 1976 doğumlu, babası ve amcası (Suavi ve Selami Karaibrahimgil) müzisyen. Kendisi de 13 yaşından beri gitar çalıp şarkı söylüyor. B. Ü. Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun olduktan sonra Reklamevi’nde metin yazarı olarak çalışmaya başladı. O zamana kadar hiç Türkçe beste yapmayan Nil, Hazır Kart’ın reklam kampanyası için "Ben Özgürüm" adlı besteyi yaptı. Reklamı çeken ekip "Müziğini yaptı, bari filmde de o oynasın" deyince Özgür Kız oluverdi. Sonrası malum. Türkiye bir anda Özgür Kız’ı ve Nil’in kim olduğunu konuşmaya başladı. Ama Nil pek konuşmadı. Çünkü reklam ekibi Özgür Kız’ın gizemli kalmasını istedi. Kampanya boyunca röportaj vermeyen Karaibrahimgil "Nil Dünyası" adlı ilk albümünü çıkardı. Hemen sonra da hem kendisi hem de Özgür Kız hakkında konuşmaya başladı.
Albümdeki "Benim yaşım kaç başım kaç" gibi sözler sizin yaşınıza göre çocukça kalmıyor mu? Sonuçta siz 25 yaşında bir kadınsınız.Evet doğru olabilir. Ama ben kendimi çok çocuk gibi hissediyorum, o yüzden bana garip gelmiyor. Dışarıdan bakan biri "Bunu söyleyen 25 yaşında, çocuk değil ki" diyebilir. Çok komik bir örnek vereceğim, bu ayki Milliyet Kardeş dergisinde kapakta benim resmim var, altında şöyle yazıyor: " Nil, o bizden biri". (Gülüyor) Çok komik. Bu yüzden fazla garipsemiyorum.
Albümde karşımıza ilk çıkan söz "selülit kremi". Hayattaki en büyük problem bu mu?Büyük problemlerden biri bence. Bu espritüel bir albüm. O çerçeveden bakmak lazım. Kadınların hayatındaki detaylara indiği için selülit kremiyle başlaması manalı.
Bu albümde kendinizi tam olarak ifade ettiğinizi düşünüyor musunuz?Tam olarak,
yüzde yüz ifade ettiğimi düşünüyorum. Albümün bir gücü varsa eğer bunu samimiyetinden alıyor.
Kendinizi ifade ettiğinizi söylüyorsunuz ama mesela siz kendi kıyafetlerinizi yapıp, onları çizip boyuyorsunuz. Ama albümdeki kıyafetlerin tasarımı Hüseyin Çağlayan’a ait. Burada bir çelişki yok mu?Çok güzel bir nokta... Çünkü aslında her şeyi yapmak isterdim. Kıyafetlerden çizimlere kadar... Ama albümün konsepti sonradan "bir kadın dergisi olsun"a gidince bence bir dahi olan Hüseyin Çağlayan’ın tasarımlarını kullanmak istedik. Çünkü bu derginin içinde moda çekimlerinin de olması lazımdı. Zaten Hüseyin Çağlayan’la haftanın rüküşü seçildim. Böyle de bir memlekette yaşıyoruz. (Gülüyor)
Kafanızda bir imaj karmaşası yaşamıyor musunuz? Bir Özgür Kız imajı, bir Nil imajı... Hayır çünkü o kız benim ve "Nil Dünyası" da benim ve bu iki kız birbirleriyle iyi anlaşıyor. İkisinin kişilikleri birbirine çok benziyor. Bu iki kimlikte de doğal ve rahat hissediyorum.
Peki siz Nil olarak Özgür Kız’ı seviyor musunuz?Çok seviyorum. "Özgür Kız’ı seviyorum" garip bir cümle oldu ama ben albümde Özgür Kız’a teşekkür ettim. Sanal bir kahraman olduğu doğru. Bana da en başından beri ben değilmişim gibi geliyor. Sanki Tomb Raider gibi bir şey o. Seviyorum onu çünkü o çıktığı zaman bütün Türkiye onu konuştu. Çünkü verdiği mesaj çok yeniydi. Bence bir kahraman o, bazen "Onun kadar cesur olabilir miyim?" diye düşünüyorum. O kız benim için bir rol modeli.
Siz Özgür Kız’dan konuşmayı pek sevmiyorsunuz ama albümün kapağında bile "Özgür Kız’ın albümü çıktı" yazıyor? O espri olsun diye konuldu. Orada aslında bir çalım var. O bir kadın dergisi olduğu için kapağında öyle yazabilir. Ayrıca insanlar bilsin istedik, bu kız o kız diye. Bir sticker yapıştırıp "Aha! Özgür Kız’ın albümü budur" demekten daha şık. Tabii ki kabul ediyorum canım yani. "Hayır, Özgür Kız ben değilim" gibi bir durum yok yani. Ama o kadar çok konu onun üstünde dönüyor ki biraz da şarkıcı Nil hakkında konuşalım istedik.
Size hem Özgür Kız hem de Bridget Jones yakıştırması çok yapıldı. Bu karakterlerin ikisi de kentli, başına buyruklar. Ama siz albümde erkekler için kek yapıyorsunuz, kremler sürüyorsunuz. Bu durum çelişmiyor mu sizce?Herkesin kendi özgürlük anlayışı farklı. Böyle bir albüm yapmak zaten özgürlük. Benim özgürlük anlayışım çantamı alıp çıkmak değil, böyle bir albüm yapmak. Nil’in kendisi için "Şehirli, yalnız Bridget Jones" dedin, bu çok doğru. O kitapta da kendi mücadelesini veren bir kız var. "Ben sizin olmak istediğiniz gibi değilim" diyor. Bu açıdan Bridget Jones’a daha yakın olduğumu kabul ediyorum.
Tarkan’la nasıl tanıştınız? Ozan Çolakoğlu onun bütün albümlerinin aranjörlüğünü yaptığı için tanışıyorduk. Onun İngilizce bir albüm yapmasını da çok takdir ediyorum. Çok samimi, rahat bir insan.
Tarkan reklama girince Özgür Çocuk, Tarkan’ı kıskandı mı?Sanal bir senaryodan bahsediyoruz şu anda. Sanmıyorum böyle bir şey olduğunu çünkü Tarkan orada özgürlüğünün peşinde koşan bir kahraman. Özgür Çocuk da kızın ruh eşi. Bu yüzden araya Tarkan da girse Michael Jackson da girse bir şey değiştirmez.
Röportajlarınızda özel hayatınızı hep kapalı bırakıyorsunuz. Şimdi siz Serdar Erener’le ne durumdasınız? Evet, bu konularda konuşmuyorum. Kişilerin önemi yok. Özel hayatımı isim isim açıklamayacağım. Ben mümkün olduğu kadar fikirlerden bahseden bir insan olmak istiyorum.
Ama sonuçta bu da hayatınızın bir parçası.Ama beni ilgilendiren bir parçası. Ben ancak bunu şarkı, resim ve karikatürlerde bahane olarak kullanabilirim. Tabii ki var böyle bir gerçeklik.
Güzelliğinizi ve seksiliğinizi pek fazla kullanmadınız...Ben çocuksu giyinmeyi severim. Kaldırabileceğim ve kaldıramayacağım seksapeller var. Vamp kadın konseptinden uzağım. Bir anda pullu elbiselerle sahneye çıkamam. Seksi imaj olarak kullanmak istemiyorum.