20.02.2021 - 03:04 | Son Güncellenme:
Ceyda Ulukaya
Romantik aşk şarkısı “Üryan”, müzisyenin “İçimden mırıldandığım ezgiler” diye tanımladığı ve artık daha fazla duyurmak istediği şarkıların ilki. Pandemi günlerini ağırlıklı olarak memleketi Hopa’da geçiren Koyuncu’ya bağlandık, aynı zamanda, yönetmen Özcan Alper’in ilk klip yönetmenliği deneyimine de sahne olan “Üryan”ın arka planını, yeni heyecanlarını ve tabii 15 yıl önce yitirdiğimiz abisi Kazım Koyuncu’yu konuştuk.
“Üryan”ın arka planını sorarak başlayayım.
Birkaç ay önce evde yazdığım bir besteydi, aslında bu tür bestelerim çok fazla. İçimden mırıldığım şarkılar diyorum onlara. Melodi hoşuma gitti, söz yazdım ama istediğim gibi olmadı. Beraber çalıştığım, sahne arkadaşım Çağatay Kadı’ya götürdüm. Söz yazmak istiyorum dedi ve yazdı. Ve hoşumuza gitti, aranjesini yapıp klibini çektik. Fark ettim ki, şimdiye dek çok fazla klibim de yokmuş. Halbuki dinleyici görsel bir şey de istiyor. Sağ olsun yönetmenimiz Özcan Alper de beni kırmadı ve böyle bir klip çıktı ortaya.
Şarkının ismi de oldukça ilgi çekici. “Zail aşk ile üryan olacak” dizesinden alıyor adını, ne demek bu?
Aşk bir çıplaklık hali değil mi? Çıplaklıktan kastım, içindeki neyse onu gösterebilmen, verebilmen anlamında. Ama aynı zamanda yok olan bir şey aşk, zail olan. O dize benim çok hoşuma gitti, şarkıya üryan adını vermek istedik o yüzden.
Klibe dönersek, dijital platformların yükselişiyle klip çekmek sanki gitgide nostaljik bir işe dönüştü. Sizce klibin etkisi ne oldu?
Öyle bir tarafı var ama aslında insanlar hâlâ izleyerek dinlemeyi de seviyor. Özellikle evde daha fazla vakit geçirdiğimiz bugünlerde buna daha fazla yönelim oldu. Ben de klibi çektikten sonra daha iyi anladım aslına bakarsanız. Hem dinleyicileriniz sizi bir şekilde görmek istiyor hem de müzik görsellik kattığınızda dinleyiciye daha kolay ulaşıyor.
Sizi daha çok Karadeniz müziğiyle tanıyoruz ama “Üryan” bu çerçevenin dışında bir çalışma. Artık sizi başka kulvarlarda da mı göreceğiz?
Evet, ben Karadeniz müziği yapıyorum; kendi kültürümden, kendi coğrafyamın dillerinde şarkılar söylüyorum ama içimde mırıldandığım başka ezgiler de var ve bunlar bölgesel müziğe sığdırabileceğim şeyler değil. Biraz da bu alana girmek istedim. İçimden mırıldandıklarımı da artık birilerine duyurmak istedim. Tabii ki Karadeniz müziğinin naçizane temsilcisiyim ve bu müziği icra etmeye devam edeceğim ama beslendiğimiz başka kültürler, kaynaklar da var. Biraz farklı bir şeyler de denemek istediğimi fark ettim. “Üryan” da bunun başlangıcı oldu.
Son dönemde rap müziğin yükselişine şahit oluyoruz. Farklı alanlara girmek demişken, sizi Karadeniz rap gibi bir alanda da görebilir miyiz o zaman?
Aslında Karadeniz müziği bence ritmik olarak rap’e çok uygun. Hatta Fuat Abi’nin (Saka) de rap atmışlığı vardır. Biz aslında rap’i yıllar önce yapmışız diye düşünüyorum. Ama tabii bugün rap yapar mıyım diye düşününce, neden olmasın? Bu fikre açığım. Bir rapçi arkadaşımla bunun üzerine düşünmek isterim. Çünkü çok hakim olduğum, icra ettiğim bir tarz değil.
“Karadeniz’de onkoloji hastanesine ihtiyacımız var”
Kazım Koyuncu’dan sonra babanızı da akciğer kanserinden kaybettiniz. Diğer abiniz de aynı sebeple tedavi görüyor. Aslında ailenizde Çernobil kaynaklı üç kanser vakası var değil mi? Hopa geneli için de benzer bir durum geçerli mi?
Babamdan önce de amcamı kaybettik ama abimin durumu iyi, hastalığı atlatıyor gibi. Karadeniz’de, özellikle de Hopa’da en azından her ailede bir kanser hastası arkadaşımız var. Burada kanser araştırma merkezleri kurulması için çok çağrı yaptık. Bu bölgede bir tane bile tam teşekküllü kanser merkezi yok. Hopa’daki devlet hastanesi içinde küçük bir onkoloji servisi daha yeni açıldı, öyle söyleyeyim. Kanserde erken teşhisin ne kadar önemli olduğunu biliyoruz. Herkes tedavi için İstanbul’a ya da özel hastanelere gidemiyor maalesef. Evet Çernobil oldu ama elimiz kolumuz bağlı değil, böyle bir felaketten sonra neler yapabiliriz diye düşünmeliyiz. Bölgedeki kanser vakaları için geniş çaplı bir onkoloji hastanesine ihtiyacımız var.
“Acı hafiflemiyor, onunla yaşamayı öğreniyorsun”
Kazım Koyuncu’dan bahsetmemek olmaz. Ölümünün üzerinden 15 yıl geçti. Acı, zamanla hafifliyor mu, neye dönüşüyor sizin açınızdan?
Asla. Sadece acıyla yaşamayı öğreniyorsun. Ölüm hiçbir şeye benzemiyor. Ebedi bir hasret duygusu, onu bir daha göremeyecek, sarılamayacak olmak insanı çok zorluyor. Annem hâlâ abimin şarkılarını dinleyemez, bir yerde çalsa titremeye başlar. Dün gibi hatırlıyoruz o acıyı. Ama abimin sevenleri de acımıza ortak oluyor. Her 25 Haziran’da, bir çağrımız olmadığı halde, Türkiye’nin dört bir yanından, bazen yurt dışından gelenler oluyor ve hep birlikte abimi anıyoruz. Bu duyguyu paylaşmak biraz olsun dindiriyor acımızı. Acıyı yalnız yaşadığın haliyle, kalabalıkta yaşadığın hali gerçekten çok farklı.