07.05.2016 - 02:30 | Son Güncellenme:
Gizem Coşkunarda - gizem.coskunarda@milliyet.com.tr
Mısırlı bir babanın ve İngiliz bir annenin çocuğu olarak dünyaya gelen Karim Rashid, 3 binden fazla tasarımı olan, 40 ülkede çalışan ve 300 ödül sahibi, Time dergisi tarafından ABD’nin en ünlü endüstriyel tasarımcısı seçilmiş küresel bir şöhret. Bu defa İstanbul’a ofis mobilya tasarımının önde gelen markalarından Tuna Ofis’e tasarladığı mobilyaların lansmanı için geldi. Rashid’le çocukluğunu, ailesini ve iş yaşantısını konuştuk
- 30 yıllık bir kariyeriniz var; bu kadar ünlü olacağınızı tahmin ediyor muydunuz?
Endüstriyel tasarımcı olarak bir yeteneğimin olduğunun farkındaydım ama bu kadar meşhur olacağımı düşünmüyordum. Biz müzisyen ya da aktör değiliz. İstatiksel olarak çok az tasarımcı bu kadar ünlü oluyor. Ben bulunduğum noktayla gerçekten gurur duyuyorum. Sadece ünle alakalı değil. Bu durum insanların dikkatini çektiğim anlamına geliyor. Yıllarca tasarımı daha demokratik hale getirmeye çalıştım. Geçtiğimiz 30 yıllık sürede tasarım hep elit kısıma aitti, zenginlere ve tırnak içinde entelektüellere. Ama aslında tasarım hayatımızın her alanını içeriyor. Bizim aklımızda ise “Tasarım çok özel bir ürünmüş demek” gibi kalıyor.
“Yaratıcılık yönümü babamdan aldım”
- Bu kadar ünlü ve başarılı olmanızdaki fark bu diyebilir miyiz?
Farkım bu demek doğru olur mu bilmiyorum ama benim felsefem bu şekilde. Amacım herkesin hayatına tasarımı sokmak, hayatlarında bir anlam yaratmak ve bir de güzel tasarlanmış bir ürünle kötü tasarlanmış bir ürün arasındaki farkı anlamalarını sağlamak.
- Ben yaratıcılığın genlerden geldiğine inanıyorum. Siz bu yönünüzü kimden aldınız?
Eğer annem bunu okursa çok üzülür ama babamdan aldım bu yönümü. Babam ressamdı ve ailemize ekmek getirmek için televizyona set tasarımları yapıyordu. Ben onu hep film seti tasarımları yaparken izledim ve bende etkisi çok oldu. Annem de sanata çok meraklıydı. Görsel kültürü olan bir ailede büyüdüm. Evde her yerde bir sürü moda dergisi ve ünlü tasarımcıların kitapları vardı. Bunların bendeki etkisi büyük oldu.
- Özgür yetişen bir çocuktunuz o halde. Parkeleri, dolapları karaladınız mı?
Evet, çok özgür yetiştim ama babam bir yerleri çizecek olsam beni döverdi. O yüzden yapmadım hiç. Şu an üç yaşında olan bir kızım var, o bazen mobilyaların üzerini çiziyor ama ben kızmıyorum. “Tamam yap, keyfini çıkar” diyorum. Kalem ve kağıdın çok önemli olduğu bir ortamda büyüdüm. Ailem hayal gücümü geliştirmem için bana çok fazla özgürlük alanı sağladı. Bunun çok önemli olduğunu düşünüyorum.
- Tasarım ritüeliniz nedir? Ne olmazsa çalışmaya başlayamazsınız?
Çok fazla eskiz çizerek başlıyorum işe ve bu esnada çok fazla kahve içiyorum. Ne olmadan olmaz derseniz, müzik dinlemeden çalışamam. Çalışırken günümüzün müziklerini dinliyorum çünkü nostaljik bir şeyler dinleyerek aklımın geçmişe gitmesini istemiyorum. Anlık bir şeyler dinlediğimde kendimi daha özgür hissediyorum. Elektronik müzik de seviyorum. Müzik bu anlamda doğal bir uyuşturucu gibi oluyor. Herkes uyuşturucu kullandığımı sanıyor ama kullanmıyorum.
“Tasarımlarımı otel odalarında yapıyorum”
- Tasarım yaparken nerelerde çalışmayı tercih ediyorsunuz?
O kadar çok seyahat ediyorum ki yılda neredeyse 130 gecemi otelde geçiriyorum. 10 yıldır hayatım böyle. En iyi tasarımlarımı uçaklarda ve otel odalarında ortaya çıkıyor.
- Bu durumda rüyalarınızda bile çalışıyor olabilirsiniz.
Kesinlikle. Ben projelerimi hep rüyamda görüyorum zaten. Bir projede sıkıntı yaşıyorsam rüyamda bazen cevap bana malum oluyor. Biz uyurken de bilinçaltımız çalıştığı için bazı şeyleri daha net görebiliyoruz. .
- Tuna Ofis için ofis mobilyası tasarladınız. Ofis mobilyası tasarlarken nelere dikkat ettiniz?
Ofis mobilyası yapmak ev mobilyası yapmaktan daha çok hoşuma gidiyor. Ofisler de artık eskisi gibi değil. Bazı genç şirketler daha eğlenceli mobilyaları tercih ediyor. Bazı ofislerde sıkıcı klasik mobilyalar kullanılıyor. İsteğe göre ofis mobilyası tasarlamak benim için daha kolay oluyor.
“Aşkı mantıklı bir çerçevede açıklamak zor”
- Tüm hayatı görsellik üzerine olan bir erkeğin dikkatini çekmek çok zor olsa gerek. Eşinizin nesine âşık oldunuz? Türkiye’de evlenme teklifi ettiğinizi duymuştum.
Bunu nerden biliyorsunuz,çok şaşırdım. Basında hiç yer almamıştı. Evet Antalya’da evlenme teklifi ettim. Sekiz yıl önceydi. Aşk ilginç bir şey. Neredeyse kimyasal bir ürün alıyorsunuz ve o kafanızda bir durum yaratıyor. Bunu mantıklı bir çerçevede açıklamak çok zor o yüzden. Mesela ben bir liste yapabilirim, bir kadında benim için olması gereken özellikler hakkında. Sonrasında beni öyle biriyle tanıştırırlar ama bir bakarsınız aramızda hiçbir şey olmuyor. O yüzden tarif etmesi çok zor ama dış görünümü Türk kadınlarına çok benziyor. Sırp asıllı kendisi ama onda da Osmanlı kökenleri var. -