CumartesiKoşuyorsa sebebi var

Koşuyorsa sebebi var

20.03.2004 - 00:00 | Son Güncellenme:

Bu bölgede normal koşullar altında kimse koşmuyor. Zira burada koşmak "Dikkat, polis var!" anlamına geliyor

Koşuyorsa sebebi var

"Kebap platformu..." "Bence kebapla ilgili bu soruyu İbrahim Tatlısese sorun. Zaten beni kebap platformuna çekmeyin, ben İtalyan mutfağını severim."Buon appetito sinyor Kırmızıgül..."Güvenliği özgürlüğe tercih edenler; ikisini de hak etmez, ikisine de sahip olamaz." Benjamin Franklin Hadi hippilerin kebap yememek için kendilerince bir sebebi var. Mahsun Kırmızıgüle ne oluyor peki? Sabahın pazar ekinin "Kebabın en lezzetlisi nerede yenir?" sorusuna verdiği şu cevaba bakar mısınız: Var böyle bir hadise. Şöyle:- Hadi dünyayı kurtaralım.- Tamam da... Şurada ne güzel oturuyoruz be baba. Şimdi kim kalkacak da dünyayı kurtaracak? Az sonra. - Ama kötü savaşlarda iyi insanlar ölüyor. Gidip onları kurtarmalıyız.- Tabii tabii, kurtaralım mutlaka! Da... Hoca, sen de çeksene bi nefes ya."Hippiler, hippiler... Dünyayı kurtarmak istiyorlar ama tek yaptıkları marihuana içip frizbi oynamak!" (Eric Cartman-"South Park" çizgi dizisinde.) Nitekim dünya kurtarılamadığı ile kaldı. Hippilerin de nesli tükendi; geriye galiba bir tek bizim Dharma ve ailesi kaldı ("Dharma&Greg" dizisinde). Zaten hippiler tüm o çiçek böcek sevgileri, barıştı, aşktı, sevgiydi, haydi el ele tutuşalım, kol kola girip şarkılar söyleyelim, gitarımızın tellerine vuralım tın tın halleri ile falan çekilir çile değillerdi.Ama hayatta iyi bir şey yapmışlıkları da yok değildi. Mesela 1971de Kopenhagda bir askeri bölgeyi ele geçirip "kurtarılmış bölge" ilan etmişlerdi. Ve işte o bölge, yani Christiania o günden beridir "kurtarılmış" kaldı. İpini koparan, ailesine kızan, canı şöyle dibine kadar dağıtmak isteyenler orada Danimarka hükümetinden bağımsız, sadece kendi kurallarının işlediği yaklaşık 2 bin kişilik bir komün kurdular. Derme çatma evlerde, pek seyrek toplanan çöpler arasında, çamur deryasında falan ama işte kafalarına göre... Takılıyorlardı. Sonra ne oldu?Polis de bu bölgeyi "kurtarmaya" karar verdi. Salı sabahı buldozerlerle Christianiaya girdiler. Elbette esrar buldular. Ve elbette bir dolu insanı gözaltına aldılar.Aslında bu ilk kez olan bir şey değil. Polisin arada bir buraları yoklaması vakayı adiye. Ama böyle buldozerlerle falan gece baskını şeklinde değil. Öyle ayda yılda bir dalıp, biraz kovalamaca oynayıp çıkarlarmış eskiden. Hatta burada koşmak, polis alarmı yerine geçtiği için normal koşullarda kimse koşmazmış ki yanlış alarm olmasın diye. Koşmamak zaten bu hayat tarzının karakteri; bunun için özel bir dikkat sarf etmeleri gerekmiyordur herhalde!Her neyse... Yine "kurtaranın" elinde mi kalacak? Evet, esrar Danimarkada yasak. Evet, polisin o insanları gözaltına almaya, tutuklamaya hakkı var. Ama dünyada böyle bir yerin olması... Bu dünyanın dışında bir yer gibiydi orası. O jeani de istiyorum, tişörtüm de şu marka olmalı gibi tüketim manyaklıkları yok. "Ama o terfi benim hakkımdı" zırvalıkları yok. Akşamdan kalıp da sabah uyanamayınca patron kızacak endişesi yok. Komşun açken tok yatmak diye bir şey katiyen yok. Çünkü kasa ortak!Ve ortamda polis yoksa, koşmak yok. Mümkünse hızlı yürümek de yok. Ayaklarınızı dilediğiniz kadar sürüyebilirsiniz. Niye aktif ve dinamik değilsiniz diye sizi yadırgayan yok.Değişik yani. Ve şimdi, galiba, oranın da sonu geldi. Bu dünyada bambaşka bir dünya 2001 yılında Danimarkada Liberal- Muhafazakar Parti iş başına geldiğinde Christianiada marihuana satışını durdurma ve bölgeyi yeniden yapılandırma sözü vermişti. Hükümetin bu planını geçen yıl sonuna kadar gerçekleştirmesi bekleniyordu. Protestolar, özellikle de ağustosta yapılan 7 bin kişinin katıldığı gösteri, planın uygulanmasını geciktirdi ama durdurmaya yetmedi belli ki.Peki hükümet bu bölgeyi "temizledikten" sonra ne olacak? Ya da şöyle mi sormalı: 33 yıldır burada yaşayan insanlar neden ansızın hükümetin ilgisine mazhar oldu?Çünkü buraya lüks, şık, pahalı evler yapılacak!"Anne, hükümete güvenmeli miyim?" Pink Floyd Gitsin hippiler, gelsin villalar... Sayfayı çiçeklerle süsledik. Böyle ilkokul defterleri kıvamında, hippiler hatırına. Alternatif hayatlara saygımız sonsuz yani, o manada. Fakat hippiler, şu çiçek çocuk hadisesi, aslında sinir bozucu bir şey değil mi?Dünyayı kurtarmadıkları için değil. Ot içtikleri için de değil. Frizbi oynadıkları için hiç değil. Boş boş oturdukları için hiç hiç değil. Bol bol seviştikleri için hiç kare hiç değil. Böyle boş boş takılmak için kendilerine içinden barış marış geçen, çiçeklerle süslü ve lüzumsuz bir felsefe icat ettiler diye! Renkli camlı gözlüklerinin arkasında kırpıştırdıkları gözlerinin gördüğü o pembe dünya... Yok öyle bir dünya! Diye.Hem pis kokuyorlar. Uzun saçlarından yağ damlaya damlaya geziyorlar. Sürekli protesto edecek bir şey buluyorlar. Tüketime karşı oldukları için hep eski püskü şeyleri kullanıyorlar... Fakat daha fecisi; hayvan hakları falan ayağına et yemiyor olmaları ki kebap yemeden yaşamak, ağır bir ceza değil mi? En daha fecisi ise et yiyenleri ayıplamaları.Hippi aile kızı, her daim iyi insan Dharmanın mütemadiyen gülümseyen yılık yüzü, aristokrat aile oğlu Gregin kuralcılığı kadar abes işte, abes yani! (Hippileri etkisiz hale getirme taktikleri için bakınız: www.devo.com/tft/hippie/tactics.html)Kemal Köktürkün Türkçe sözlüğünde "hippi" kelimesi aynen şöyle tarif edilmiş: Tıraşı gelmiş, kılıksız, tembel, serseriler. (tabularasa- eksisozluk) tubaakyol@milliyet.com.tr Saygımız sonsuz ama...