06.02.2021 - 03:09 | Son Güncellenme:
Özlem Ülkü / ozlem.ulku@milliyet.com.tr
Ece Dizdar, oyunculuğun hemen her cephesinde yer alan isimlerden. Son filmi “Aşk, Büyü, vs.” pandemi nedeniyle vizyona giremese de 39. İstanbul Film Festivali’nde başrolleri paylaştığı Selen Uçer’le birlikte ‘En İyi Kadın Oyuncu’ ödülünü getirdi.Hayatı geldiği gibi yaşamayı sindirmiş biri de. 99’ depreminde annesi ve babasını kaybetmesi dönüm noktası olsa da zamanla bu durumla baş etmeyi öğrenmiş. Şimdi 40’lara adım atmayı heyecanla beklediği günlerde, Exxen’de yayınlanan “Yetiş Zeynep” adlı sitcom’da altı çocuk annesi Beril olarak karşımızda. Sub Karaköy’de buluştuğumuz Dizdar’la “Daha önce yapmadığım, muzip bir şey. Kendi kendime attığım bir küçük çelme gibi” dediği karakterinden yola çıkarak başlıyoruz sohbete...
- “Yetiş Zeynep” adlı sitcom’la döndünüz setlere. Hem de ne dönüş! 6 çocuk annesi olarak. Bu rolle kendinizi nasıl bütünleştirdiniz?
Sitcom olduğu için ilk okuduğumda çok tatlı buldum. Çevremdeki herkes de senden nasıl 6 çocuk anası olur dedi. O ters köşe de hoşuma gidiyor. Daha önce yapmadığım, muzip bir şey. Kendi kendime attığım bir küçük çelme gibi. Hiç tereddütsüz kabul ettim. Zaten dijital bir iş yapmak, yönetmenimiz Kerem Çakıroğlu’yla çalışmayı çok istiyordum. Drama olsaydı biraz çekimser olabilir, bu kadın gerçekçi mi diye düşünürdüm. Ama şimdi işin eğlencesine odaklandım. Zaten bugünlerde gülmeye daha çok ihtiyacımız var.
- Siz kendinizi anne olarak düşlüyor musunuz?
Ben her şeyin kendi yolunu bulacağına inanıyorum. Herkes anne olmak zorunda değil tabii ama ne illa olacağım ne de istemiyorum diyorum. Bu anlamda iki tarafa da yakınım. O yüzden de akışına bıraktım, gelirse gelir diye düşünüyorum.
- Instagram’da bir paylaşımınızda, “Bu diziyi çekerken anneme benzemeye başladım!” diyorsunuz. Nasıl benzerlikler buldunuz?
Aslında özellikle fiziksel olarak. Saçım, kıyafetlerim, takılarım derken hazırlık bittiğinde anneme çok benzediğimi hissediyorum. Kuzenlerim de aynı şeyi söyledi. Annem enstitü terzilik mezunuydu, her şeyimizi dikebiliyordu; ben de modacıyı oynuyorum. Ve bir sahnede ölçü almam için destek vereceklerdi ama ben elime mezurayı alıp, başladım ölçüler almaya. Ve o an kendime şaşırdım çünkü nasıl yapıldığını hatırlıyormuşum.
- Kadınlar artık yaşadıkları olaylara karşılık daha çok seslerini çıkarıyor. Ama yine de o “hayır” diyebilme durumu çok da kolay olmuyor. Sizce neden bu kadar zorlanıyoruz?
Toplum en baştan kadına biraz daha ağırbaşlı ve kabulle yaşayan biri olmayı öğretiyor. Özellikle kızlar için bunlar öğütleniyor. Ve dolayısıyla büyürken arkadaşlarımıza, sevgililerimize, üstlerimize hayır demeyi çok zor öğreniyoruz. Z kuşağı için böyle olmayabilir ama benim gibiler için böyle. Ben de çok zor öğrendim hayır diyebilmeyi.
- Ne zamandan beri bunu başardım diyorsunuz?
Birkaç senedir. Artık kendi başrolüm benim, benim isteklerim öncelikli, neye ihtiyacım varsa onu düşünerek hareket ediyorum. Kırmaktan korkmuyorum yani.
“HERKES KENDİ SINAVINI VERİR”
- “Hekimoğlu” dizisinde ilgi görebilmek için kendini sürekli hasta eden bir karakteri canlandırdınız. Oradaki sevgi açlığı da aslında çoğumuzun yaşadığı bir durum...
Maalesef, bence hepimiz özdeğer savaşı içindeyiz. Aslında hepimiz küçük 5 yaşında çocuklarız. Şefkate, anlayışa kendi öz değerini oturtmaya ihtiyaç duyuyoruz. Biri beni üzdüğü zaman onun bebeklik halini düşünüyorum. O da bebekti, kimse kötü değildi. Yaptıklarını kendi ihtiyaçları doğrultusunda yapıyor. Aslında herkes aynı şeyin peşinde ve birbirimizden çok da farklı değiliz.
- Yaklaşık 20 yıldır oyunculuk yapan biri olarak tanınıyor ama sokaklarda da rahatça dolaşabiliyorsunuz. “Şöhret” denilen kavramın sizden uzak olduğunu söyleyebilir miyiz?
Tiyatroda, seslendirmede, bağımsız filmde ve dizide de varım. Her birinde kendimi tatmin edecek kadar var oldum. Bu çok şanslı bir şey bence ve çok ağır bir planlamanın da eseri. Yurt dışındaki oyuncu arkadaşlarımın çoğu arada başka işler yapmak durumunda kalıyor. Hâlâ, bu yaşta arada bebek bakıyor, ofislere gidiyorlar. Ne kadar şanslıyım ki oyunculuğumla kazanıyorum. Şöhretle aramdaki “mesafe” bilinçli bir mesafe değil, daha doğrusu göz önünde olmamak için farklı türlerdeki işleri yapıyorum gibi bir durum söz konusu değil. İçinde olmak istediğim işlerde oluyorum ve bunların geçmişte daha fazla göz önünde olmayı getirdiği de oldu, daha geri planda bıraktığı da. İşin bu tarafıyla gerçekten ilgilenmiyorum. Önemli olan işimi en doğru şekilde yapmam ve bundan da fazlasıyla haz duymam. Tabii bu iş ne kadar çok kişinin kalbine dokunursa o kadar iyi benim için.
'KENDİMLE İYİ HİSSETTİĞİM BİR DÖNEMDEYİM'
- Kadınların çoğunluğun en güzel dönemde dediği 40’lara adım atmaya hazırlanıyorsunuz. Bu durum neler hissettiriyor?
Sabırsızlık, heyecan. 40’ımı sabırsızlıkla bekliyorum. Para verseniz 20’lerime dönmek istemem, hem de hiç. Sancılı geçti. Kendimi yetiştirirken çok zorlandığım yıllarım oldu. Bu dönem bence harika ve inşallah sağlığım yerinde olsun çalışmaya devam edeyim başka da hiçbir şeyi takmıyorum.
- Sancılarınız ailenizin kaybıyla oluşan dönem sanırım. Ki bu da “Dışarıdan oldukça tuzu kuru ve güçlü görünürüm, ama içimde onarılamayan bir hüzün ve melankoli her zaman mevcuttur” diye yazdığınız paylaşımınızı getirdi aklıma. Hani acısı çok olanların gülüşü hep çoktur, güzeldir derler ya o hesap...
Evet, bu benim hikayemin parçası sonuçta. Gerçekten çok sancılıydı o dönem, iyileşirken kolay şeyler yaşamadım. Bugünkü ben olmama yaşadıklarımın çok etkisi var ama şuna da inanırım, illa çok büyük bir travma olması gerekmiyor, herkes kendi sınavını verir. İlla kocaman hastalıklar, kayıplar, depremlere gerek yok. Ama şimdi yetişkin bir kadın olarak her şey istediğim gibi ilerliyor. Çok şükür, bundan daha büyük bir şükür ben bilmiyorum yani. Şimdi kendimi kendimle iyi hissettiğim bir dönemdeyim ve bu kötü olamaz.
“YOĞURDUMU, TURŞUMU KENDİM YAPARIM”
- Ekranda çok sayıda projede yer aldınız ama hiç “mahallemizin kızı” olmadınız. Bunu neye bağlıyorsunuz?
Önemli olan enerjim diye düşünüyorum. Belki daha gençlik yıllarımda birileri bana senden olmaz demiştir ben de inanmışımdır. Ama bugünlerde diyorum ki neden sahip olduğum yelpazeyi tam açmayayım ki. Yani yetenek mi çalışmak mı, şans mı çalışmak mı denildiğinde ben her zaman çalışmaktan yanayım. Çalışırsam, o rolü kendime verirsem olur. Demek ki bugüne kadar vermemişim.
- Spor da hayatınızın bir parçası...
Ortaokul yıllarında hem koşu hem yüzme takımındaydım. Spor, benimle hep vardı ruhumda olan bir şey. Yaklaşık 25 yıldır yoga yapıyorum. Aletli pilatesi özellikle boyun sıkıntım olduğu için seviyorum. Ama haftada iki kereyi geçmem. Çünkü devamlı olarak sürdüremediğim hiçbir şeyi hayatıma almam. Az ama istikrarlı olması çok daha iyi.
- Peki sağlığına dikkat eden biri olarak mutfakla aranız nasıl?
Her zaman iyi bir bağım olmuştur. Probiyotiklere tutkunumdur; yoğurtlarımı, turşularımı kendim yaparım. Bu dönemde denemediğim şeyleri de yapma şansım oldu. Kefir gibi, kek gibi ve hatta pazı sarma dahi yaptım.