Cumartesi"Beni de bardan içeri almadıkları oluyor hâlâ"

"Beni de bardan içeri almadıkları oluyor hâlâ"

27.01.2007 - 00:00 | Son Güncellenme:

"Barda" adlı filmin başrol oyuncularından Nejat İşler hâlâ barlardan içeri alınmadığı zamanlar olduğunu söylüyor: "Hiçbir şey için ısrarcı değilimdir. Almazsa almaz, bana ne? İki hafta önce Line'a almadılar. Kapıdaki çocuk gıcık oldu herhalde. Bu durum sinirimi bozmuyor. Niye bozsun ki? Komik geliyor"

Beni de bardan içeri almadıkları oluyor hâlâ

Bundan dört yıl önce verdiği ilk röportajda fotoğraflarını çeken Ercan Arslan, İşler'e "O zaman fotoğraflarınızı çektiğimde işin başındaydınız. Şimdi ortasındasınız. Bundan sonra ne olacak?" diye sordu. İşler "Şimdi de yok olacağım" dedi. Temennisi bu ama...Onu konuşturmak hayli zor. Bunu ona söylediğimde "Öyle derler" diyor. Toplumsal konulara girdiği için sıkıcı buluyormuş onu gazeteciler. Oysa biraz sıkıcı şeylerden bahsetmenin vakti geldi galiba. Zaten Nejat İşler'in başrolünde olduğu, Serdar Akar'ın yönettiği "Barda" adlı film de toplumun içinde bulunduğu kaosu, insanların içinden fışkıran şiddeti anlatıyor. Bir gece yarısı arkadaşlarının işlettiği barda son biralarını içip eve dönecek olan bir grup arkadaş içeri giren beş kişilik bir grup tarafından silahla alıkonuyor. Sabaha kadar dayak, işkence ve tecavüze maruz kalıyorlar. İşler de filmde bu grubun elebaşısı rolünde. Dizilerin mahcup ve efendi delikanlısı bu filmde kötü adam. Filmle hayatının örtüştüğü bir nokta var. Kendisi de Galatasaray'ın arka sokaklarından birinde Tezgah adlı bir bar işletiyor. Tezgah, 80'lerin rock parçalarının çalındığı, küçük ve kendi halinde bir yer. Nejat İşler şimdiye kadar karşılaştığım en ünlü gibi olmayan ünlü. Ne ünlü gibi konuşuyor ne ünlü gibi davranıyor ne ünlü gibi yaşıyor ne de ünlü gibi havalarda. Yanıtlamak istemediği sorularda konuyu ne başka taraflara çekiyor ne de sinirleniyor. Sadece dürüstçe ve açıkça "Söylemem" diyor ve gülüyor. Orada artık konuyu hayal gücünüze bırakıyor. Ben kimseden rahatsız olmam ama bir yer işletince birilerinin sorumluluğunu alıyorsun. Orası senin ve oraya gelmelerini istiyorsun. Oraya geldikleri zaman onlar senin misafirin. Eğer onları birisi rahatsız ederse müdahale etmek zorundasın. Yoksa beni rahatsız etmez. Sarhoş falan, uğraşırız, sorun değil de müşteriyi rahatsız ediyorsa o zaman... Siz de Beyoğlu'nda bar işleten birisiniz. Filmde anlatılanlar hepimizin başına gelebileceklerin en kötüsü. Herkeste birikmiş bir öfke var. Siz barınızın kapısında seçmece yapıyor musunuz? Çok revaçta olan bir yer olmadığı için şimdiye kadar bir sorun olmadı belki. Aman revaçta da olmasın zaten. Tezgah'ın yeri de pek tekin sayılmaz. Bu tür bir olay oldu mu hiç? Çok oldu. Ben hiçbir şey için pek ısrarcı değilimdir. Çevremin en sevmediği özelliğim budur. Almazsa almaz, bana ne? İki hafta önce Line'a almadılar mesela. Kapıdaki çocuk gıcık oldu herhalde. Benim sinirimi bozmuyor. Niye bozsun ki? Komik geliyor. Bir barın kapısından çevrildiğiniz oldu mu? Bu iş başka türlü biraz zor olurdu zaten. Hiç ara vermeden girip çıkmak hepimiz için daha iyi oldu. Benim açımdan çekim biraz daha uzun sürseydi iyi olmazdı. "Barda" filmi 13 günde çekilmiş. Çok kısa bir süre değil mi? Orada yaptığın bütün kötülükleri yapabilecek kıvama getiriyorsun kendini ve onu gerçekte yapmaman lazım. Kendini sürekli kontrol ediyorsun. O kontrol insanı çok yoruyor. Oyuncu canlandırdığı karaktere bürünüyor. Daha uzun sürse filmdeki gibi "kötü adam" olup çıkardınız belki setten. Bu mu sizi korkuttu? İyi hissetmiyorum. Kötü ve gittikçe de kötüleşiyor. Her türlü açlık var sokakta. Bu çok tehlikeli. Sokaklar tekin değil. Paylaşmayı bilmeyen insanlar yan yana geldikleri zaman ortaya şiddetten başka hiçbir şey çıkmaz. O yüzden ben de yolda korkarak dolaşıyorum. Yürürken sokak lambaları gölge oyunu yapıyor. Gölgemden korkuyorum. "Kim takip ediyor?" diye dönüp arkama bakıyorum. İşkence, linç, tecavüz olayları iyice arttı. Sokaktan kopmamış biri olarak sokakta nasıl bir enerji hissediyorsunuz? Yok. Duvarlar köpüktü zaten. Filmde bir acı hissetmedik. Filmdeki adam dövme sahnelerini çekerken kazara yaralanan oldu mu? "Şımarıklığa tahammülüm yok" Barındırıyorum. Bazen İstiklal Caddesi'nin bir tarafından samuray kılıcıyla girip öbür tarafından çıkmak istiyorum. İnsanın doğasında şiddet olduğu söylenir. Filmdeki şiddet herkesin içindeki şiddetten oldukça farklı ama, değil mi? Siz içinizde böylesine bir şiddet barındırıyor olamazsınız herhalde. Yo, canım istiyor. Yalnız kalmak istiyorum. Kalabalık olduğu için mi? İnsan içine rahat çıkamam. Sıkılıyorum. Asosyal olduğunuzu söylediniz çok kez. İşimi yaparken çok utanmazlaşıyorum. Kendimi çok özgür hissediyorum, o yüzden işimi çok seviyorum. Ama yaşadığım keyifli anın bozulmasına tahammül edemiyorum. Benimkinden farklı nedenlerden dolayı bu işi seçen insanlarla yan yana geldiğimde çok anlaşamıyoruz. Öyle olunca da sıkılıyorum. Oyun oynuyoruz ya... Ben oyunu eğlenmek, iyi hissetmek için oynuyorum. Bunun karşılığında para ödüyorlar. Ne güzel. Ama işiniz bunu gerektiriyor. Zaten bu işi de zorla yapıyor gibi bir haliniz var. Alıyorum, sen deli misin! Oynarken çok ciddiyimdir. Şurada bir basketbol maçı çevirelim mesela, basketbol oynarken de çok ciddiyimdir. Ama şımarıklığa tahammülüm yok. İşin getirdiklerini kullanmak için işi yapanları ya da yaptığı işin getirdikleri nedeniyle havaya girenleri, egoları yükselenleri sevmiyorum. Onlarla yan yana duramıyorum. Çok fazla ciddiye almıyor musunuz? "Çok ağzım burnum kırıldı" Ben aslında başka şeyler yapacaktım da, onları yapamayınca bunu rahat yapabileceğimi düşündüm. Sizin bu işi seçme nedeniniz ne? Hiçbir kadına tecavüz edemezsin normal hayatta. Mesela araba kullanmayı filmlerde öğrendim. Hiç merakım yok. Havaalanında uçak kovaladım iki kere. Normalde uçak kovalayamazsın. Şaka gibi şeyler yapıyoruz bazen, çok hoşuma gidiyor. Arabaların üzerine atlıyoruz, cam patlatıyoruz. Başka? E zor. Biri karşı koyarken bir şey yapmaya çalışmak zor. Nasıl yapıyorlar, merak ediyorum valla. Rol icabı da olsa tecavüz etmek nasıl bir şey? 13 günde çekip oradan hiç çıkmadığımız için herkes başına geleceklerin farkındaydı. Biz de ne yapacağımızın farkındaydık. Her şey kontrollü gelişti. Bizim kapıldığımız zamanlar mutlaka olmuştur ama Serdar (Akar) çok güven veren bir adam olduğu için bizi durdurdu. Filmde o ruh haline girmek zor olmadı mı? Aynen öyle. Serdar kafasında çoktan çekip bitirmişti filmi. Her şey planlı olduğu için onun kontrolü dışında hiçbir şey olmadı. Yoksa olay insanın doğasındaki şiddetin ortaya çıktığı "Sineklerin Tanrısı" romanına dönecekti herhalde. Ben biraz kavganın ortasında kalanlardanım. Genelde kaçarım. Çok ağzım burnum kırıldı. Her yerim yara bere içinde. Çok kavgaya karıştığınız oldu mu? "Kadınların aşırı ilgisi beni artık korkutuyor" Geçmiş olsun. Kadınlar size hasta oluyor. Meşhurlukla gelen hali hoşuma gitmiyor. Ben çok şanslı bir adamım. Kadınların arasında büyüdüm. Bir sürü güzel kadın vardı etrafımda. İlkokuldan sonra Cağaloğlu Anadolu Lisesi'ni kazandım. İstanbul Kız Lisesi'nin içine açtılar okulu. 800 kızla beraber okudum ve hepsi güzeldi. Kadınlardan yana şansım hep açıktı. Bu meşhurluk dalgasıyla başka bir şey olmaya başladı. O başka şeyi sevmiyorum. Yoksa öbür türlüsü çok tatlıydı. Gayet ilgi çeken birisiydim. Siz hiç oralı değil gibi görünüyorsunuz. Bu durum hiç mi hoşunuza gitmiyor? Ama öyle. Bir de çok ortadayım ya. Bu ilgi hayli büyüdü. Bir şey fazla olunca rahatsız etmeye başlar. Bu beni korkutuyor bile. Kadınların yapacaklarının ve yaptıracaklarının sınırı yok. Kadınlar bu konuda erkeklerden daha cesur. Neden bugün sadece meşhursunuz diye kadınların ilgisini çektiğinizi düşünüyorsunuz? Niyetini anladığım zaman -ki kolay anlaşılıyor- üzüyorum. Ama bu beni paranoyak yaptı. Herkese şüpheyle yaklaşıyorum. Bir de ben aç değildim. Hiçbir şeye aç kalmadım. Diyelim birisiyle tanıştınız, ona nasıl güveniyorsunuz? Benimki aşağılık kompleksi değil ama etrafta artık ekmek kazanmaya başlamış, işiyle kendinden söz ettiren herkeste yükseklik kompleksi olduğu için ben aşağıda görünüyor olabilirim. Hayatı bir şov olarak yaşamıyorum. Hiçbir zaman "Oooo ne güzel para kazandım. Bakın, şahane bir arabam var. Bakın, süper bir evde oturuyorum. Bakın, süper güzel kadınlarla takılıyorum" yapmayacağım. Bugüne kadar kendinizle ilgili sorulara verdiğiniz cevaplar akla iki şey getiriyor. Ya bir şeylere tepki veriyorsunuz ya da aşağılık kompleksiniz var. Biri kendini bu kadar mı beğenmez? "Hoşlanmadığım kişi bunu anlar. Yalan söyleyemem artık, 35 yaşına geldim" Ben hiçbir zaman televizyona karşı olmadım. Dizilere de karşı değilim. Şu anki yapılış tarzına itirazım var. Bunu değiştirmek için güçlü olmam gerekir. Şu anda o adamların gözünde güçlüyüm. Ve birkaç kişiyle birlikte güçlerimizi bir araya getirip bu şartlarda biraz değişiklikler yapma yoluna gideceğiz. "Ya sev ya terk et" zihniyetinin bizi bugün getirdiği yer çok aşikar. Burayı bu haliyle sevmiyorum ama seveceğim bir yer haline getirmek için elimden geleni yapacağım. O dizileri bu halleriyle sevmiyorum. İnsanlar "Beğenmiyorsan yapma kardeşim" diye çok söyledi ama o öyle değil işte. Bunu beğenmezsen yapma, başka bir şey yap; orada beğenmediğin bir şey olunca oradan git, buradan git... 80'li yılların çocukları 70'li yılları yaşamadıkları için böyle düşünüyor. Biz çok kolay bırakıp gidemiyoruz, biraz uğraşıyoruz. Abilerimiz, ablalarımız uğraştı. Biz de biraz uğraşalım. Bir dönem "Dizi oyunculuğunu sevmiyorum" sözünü o kadar çok tekrarladınız ki insanın bir noktada "O zaman sen de gurur duyacağın bir iş yap" diyesi geldi. İşim değil. Manası yok. Birinden hoşlanmadıysam, onunla yan yana gelmem tabii. Hoşlanmadığım kişi hoşlanmadığımı anlar. Yalan yapmam. Yalan söyleyemem artık, 35 yaşına geldim. Bir röportajınızda "İnsanlara 100 üzerinden notlar vermem. İnsan insandır. İşimiz empati kurmak zaten. Herkesin haklı olma ihtimalini göz önünde tutarım" demişsiniz. İnsanları yargılamaz mısınız? Evet. Emirler beyinden vücuda biraz geç gidiyor. Birine bir şey demeden önce düşünüyorsun. Aklından ağza gelene kadar uzun yol katediyor. Bir de harekete geçmek zor oluyor. Eskiden "Haydi bilmem ne yapalım" deyip kalkar giderdik. Şimdi kalkıp gidemiyorsun. Ağır ağır gidiyorsun ya da gitmiyorsun. Daha yaşlanınca nasıl olacak, çok merak ediyorum. 35 yaşında bir şeyler değişiyor mu gerçekten? Şimdiye dek öfkemden besleniyordum. Öfkemi tanıdım. Önceden tanımlayamazdım ve hayatımın bir sürü şeyine, her hareketime karışırdı. Şimdi oradan aldığım gücü nerede kullanmam gerektiğini biliyorum. Hayata bakışınız değişti mi?