22.06.2013 - 02:30 | Son Güncellenme:
Karanlık, kocaman bir salona giriyorsunu. Duvardaki ekranda pos bıyıklı, kravatlı, iri kıyım bir adam “Vatandaş Türkçe konuş!” diye haykırıyor. Bu söz bize Cumhuriyet döneminin ilk yıllarındaki ayrımcı kampanyayı hatırlatıyor. Diğer salondaki ekranda tarihler görüyoruz. Hepsi Türkiye’nin karanlıklarına işaret ediyor: 1915-Ermeni katliamı, 1980-12 Eylül darbesi, 1978- Bahçelievler katliamı...
Günümüz resminin temsilcilerinden Ahmet Güneştekin imzalı tüm bu videolar ve daha fazlası şu sıralar Venedik’in sanat dolu gündemine oturmuş durumda. Venedik Bienali tüm hızıyla sürerken, Güneştekin, videolarından oluşan kişisel sergisini Venedik’te izleyicilerle buluşturuyor.
Güneştekin’in Venedik Arsenale Docks’ta 25 Ağustos’a kadar süren sergisinin başlığı “Momentum of Memory”. Dil yasaklarının merkezde olduğu sergisinde sanatçı “İnkar”, “Düdük”, “Bellek” videolarını, “Recm” adlı enstalasyonunu ve 1500 parçadan oluşan “Yüzleşme” isimli eserini sunuyor. Ahmet Güneştekin ile Venedik’te bir araya geldik; “5 yıl önce olsa açılamazdı” dediği sergisini konuştuk...
Venedik’te kişisel bir sergi açma fikri nasıl doğdu?
Hedefim vardı: Yaptığım serginin Türkiye’den başlayıp Avrupa ve Amerika’nın önemli sanat merkezlerinde gösterilmesi... Venedik de bu merkezlerin olmazsa olmazlarından. Serginin özellikle yabancı basına olan yansımaları ne kadar doğru bir iş yaptığımızı gösteriyor. Sergiden ziyade sunduğumuz eserlerin ne kadar doğru ve bu tarz bir sanat ortamında paylaşılacak işler olduğunu ortaya koyuyor. Çünkü politik ağırlıklı işler. Türkiye’nin yüz yıllık karanlık dönemini,
o mağduriyeti yaşamış halkın içinden gelen bir sanatçı olarak işlemem önemliydi.
Ahmet Güneştekin’in “Recm” adlı enstalasyonu
“Çocukluğumda dil yasağını yaşadım”
Venedik, çok güçlü bir arena ve orada sergi açmak maddi açıdan da çok kolay değil. Nasıl başardınız bunu?
Ben hayatım boyunca sanattan kazandığımı sanata aktardım. Türkiye şartlarında da eserleri yüksek rakamlara satılan bir sanatçıyım. Burası pahalı bir yer; mekan kiraları mesela. O paralarla İstanbul’un mütevazı bir yerinde mülk alırsınız. Birkaç yüz bin avro paranız olması gerekiyor. Yaptığınız sanata inanıyorsanız bu arenada olmak zorundasınız. Sizi engelleyen yok. Türkiye’de bugün bu tarz sergileri yapabilecek birçok sanatçı var. Benden çok daha fazla kazanan, eserleri 300-400 bin dolara satılan yaşayan sanatçılar var. Ama neden buralarda yoklar? Aslında bunu yapabilirler, zor değil. Bir de tabii yaptığınız işe de güvenmeniz gerekiyor.
Serginizde dil meselesini anlatıyorsunuz. Kişisel tarihinizin etkisi oldu mu dil meselesini ele almanızda?
Çocukluğumdan bu yaşıma kadar olan sürecim benim sanatıma referans kaynağı. Özellikle dil üzerinde yapılan milliyetçi baskıları bizzat yaşamış biriyim. Çocukluğumda dil yasağını yaşadım. Bugün artık o inkarın ne kadar yanlış,
ne kadar yalan olduğunu görüyoruz.
Tüm bu çözüm süreci içinde nasıl bir yerde duruyor sizin serginiz?
Benim bir sanatçı olarak bugün söylediğimi artık resmi ağızlar söylüyor.
O inkardan, özürden bahsetmeye başladılar. İleride o kadar cesur insanlar çıkacak ki Ermenilerden, Kürtlerden, Alevilerden de özür dileyecekler. Bugün yaşanan süreç aslında kimsenin kimseye verdiği bir lütuf değil. Bunun tek bir adı var normalleşme.
Sanatçının “Yüzleşme” adlı eseri.
“Yapıtın sanat yönü yerine parası tartışıldı, bu bence kıskançlık”
Yurt dışında sergi dizileriniz devam edecek bildiğim kadarıyla.
Roma ve Stockholm’de sergilerim olacak. Dünyanın en köklü galerilerinden biri olan Marlborough Gallery beni gelip buldu. 6 Aralık’ta New York Marlborough Gallery’de sergim olacak. Türkiye hâlâ benim sanatımı tartışırken dünya sanatına yön veren bir galeri benimle çalışacak.
Neden Türkiye sizin sanatınızı tartışıyor peki?
Sanat tarihi bu tarz örneklerle doludur. Bence bir sanatçı tartışılıyorsa zaten dikkate alınıyor demektir. Genelde sanatımın dışında tartışılıyorum işin ilginç tarafı.
Hangi noktalardan tartışıldığınızı düşünüyorsunuz?
2010 yılında “Güneşe Açılan Kapılar” ve “Çağ Tufanı”nı sergilediğim zaman büyük polemikler oluştu, nasıl bir sanatçı eserlerine bu rakamları isteyebilir diye. Yapıtın sanat yönü tartışılmadı. Oysa bu yapıt iyi bir sanat eseridir ya da değildir diye tartışılmasını isterdim. İşin en komik tarafı bu tartışmayı sanatçıların başlatmış olmaları. Sanatçıların gazetelere beyanatlar vermesi falan komikti. Bunun tek karşılığı var, kıskançlık. Başka bir şey denilemez çünkü sanatçının işi yaratmaktır, başka bir sanatçının yapıtını okumak değil.