01.01.2014 - 19:19 | Son Güncellenme:
Dört kadın... Gülay, Bilge, Dürdane ve Nihal... Yabancı değiller, çok iyi bildiğimiz kadınlar onlar. Sebebi söylemeyelim. Dört sıkı arkadaşın fena halde paraya ihtiyacı var ve çıkış yolu yok! Battı balık yan gider hesabı kafalar iyiyken yapılan “banka soyalım planı”nı işletecekler ama elbette kadınca!
Yönetmen A. Taner Elhan’ın filmi “Kadın İşi”ne bir “kendini iyi hisset filmi” denebilir rahatlıkla. “Batsın Bu Dünya”yı söylerken ya da tangolu banka soygununu izlerken, kadınların gene başka olduğunu görüp havaya giriyoruz. Meltem Cumbul, Özge Ulusoy ve Esra Dermancıoğlu’yla sohbete oturuyoruz. Filiz Ahmet ise Makedonya’daki hava muhalefetinden dolayı havaalanında kalınca, ona da selam göndermek kalıyor.
Oynadığınız karakterlerle başlayalım, Gülay, Bilge, Dürdane ve Nihal, nasıl kadınlar?
Meltem Cumbul: Benim oynadığım Gülay’ın başına çok şey gelmiş ama karakter özelliklerinde yılmak yok. Aynı zamanda annesiyle de arası pek iyi değil. Bu sebeple de aile sıcaklığı ve samimiyetini arkadaşlarıyla kapatmaya çalışıyor. Bir de tabii kanser gibi bir derdi var. Beni çok çeken, her şeye rağmen vazgeçmediği direnci.
Özge Ulusoy: Nihal şehirli bir kız, bankacı. Hayattan ne istediğini bilen, kendi ayakları üzerinde duran, aşk hayatının nasıl gitmesi gerektiği kararını vermiş ve bunu uygulayan bir kız.
Esra Dermancıoğlu: Dürdane, Küçükarmutlu’da tango bar işletiyor ve iflas etmek üzere. Ama bir kaybeden değil. Dürdane, diğer karakterler gibi direniyor hayata. Dürdane’nin enerjisini sevdim, benim de öyle bir enerjim var.
Filmde şöyle bir cümle var: “Yaşamakla hayatta kalmak arasında fark var.” Bu fark nedir?
Meltem C.: Yaşayan ölüler var demek. Yani otomatiğe bağlamış, hiçbir risk almıyor, ne gerekiyorsa onu yapıyor. Halbuki yaşamak, gerçekten ne istediğini bilmek, onun arkasında durmak, gerektiğinde risk almak, korkmamaktır.
Özge U.: Kendi adıma konuşursam, hayatımda hep kendi kararlarımı aldım, sonrasında ceremesini çeksem de! Kendi tercihlerini yaşayabilmek önemli olan.
Esra D.: Hayatın getirdiklerine tamam diyorum. Ölüm, acılar olabilir, tamam ve onlarla başa çıkmak senin elinde. Kendim için söylersem, ben çok savaşçıyım hayatta.
Kadın, kadına daha çok zarar veriyor
“Kadın kadının kurdudur” anlayışı yaygındır. Filmde ise kadın arkadaşlığı çok sağlam. Özge U.: Her zaman geçerli değil elbette ama kadınlar kadınlara daha çok zarar veriyor. Ya da benim hayatımda öyle oldu. Çok yakın ve sağlam kadın arkadaşlarım var, iyi günde ve kötü günümde. Şükrediyorum onlar olduğu için, şanslıyım.
Esra D.: Bence kadın-erkek diye ayırmamak lazım. Bu insanlık durumu. Erkeğin doğası bence çok iyi. Erkek arkadaşlığını çok severim ben.
Özge U.: Kadınlar daha katakullici.
Esra D.: O da kadını kötü yapmıyor. Doğası öyle. Kabul ediyorsun ama erkek iyidir, düzdür.
Meltem C.: Kadınlardan zarar gördüğümü söyleyebilirim. Gene de hemcinslerimden ne kadar zarar görürsem göreyim, onların yanında olmaktan vazgeçmem.
“Bu filmin rengi mavidir”
Tangolu soygun sahnesi kimin fikriydi?
Meltem C.: Benden çıktı. Tutkulu bir insanım, tango da benim için tutkuyu temsil eder ve elbette direnci.
Özge U.: Bir kadın bir banka soyduğunu nasıl hayal eder? Dans, müzik ve tutkuyla. Ne kadar zarif değil mi?
Aynı filmde “Batsın Bu Dünya” şarkısını da söylüyorlar. Tango ve “Batsın Bu Dünya”nın birleşimi hiç de tuhaf durmuyor.Meltem C.: Annemin en sevdiği şarkı “Batsın Bu Dünya”ydı. Abim Eric Clapton dinliyordu. Ablam Neşe Karaböcek, Ferdi Özbeğen, Ümit Besen hastasıydı. Ben Michael Jackson... Karışık bir durumdu, o yüzden çok tuhaf gelmiyor.
Özge U.: Babam Neşet Ertaş, Arif Sağ dinliyordu, annem Ajda Pekkan, Dean Martin, ablam Guns n’Roses.
Esra D.: Babamın müzik mağazası vardı, Altuğ Müzik diye.
Meltem C.: Aaaa! Altuğ sizin miydi?
Esra D.: Eveeet!
Meltem C.: Sen Altuğ’un kızı mısın? Gel buraya, sarılayım sana. Benim çocukluğum o dükkanda geçti yaa!
Esra D.: Nişantaşı’nda. İlk klasikleri, cazları hep orada dinledim. Tango bir direnme hali olduğu için de batmıyor. Latin koysaydık olmayacaktı.
Meltem C.: Bence bu filmin rengi mavidir. Yani blues. Blues olduğu için tango da var, aynı zamanda arabesk de.
‘KiN CiLT YIPRATIR’
Filmde “Dünyanın en tehlikeli şeyi kalbi kırık bir kadındır” diyor. Siz ne düşünürsünüz? Özge U.: Hiç öyle değilim, hatta en çok zararı kendime veriyorum.
Meltem C.: Kalbim kırıldığı zaman, daha çok içime kapanan bir yapım var. Ama bu cümlenin, birçok kadın ve erkek için geçerli olduğunu biliyorum.
Esra D.: Çünkü bu tehlikeli olma hali, en sonunda dönüp dolaşıp sana zarar veriyor. Kin dediğin şey fenadır. Ben hiç kinci bir insan değilim, o yüzden cildim cillop gibi. Kin, haset, bunlar hep dışarıya vuruyor, kararıyorsun.
Meltem C.: Zeki Müren ne demiş: “En kötü huylar, kin, nefret, hınç! Hiçbiri bende yok efenim!”
Esra D.: Yay burcu işte Zeki Müren, benim gibi! Tabii ben de “Çok iyi bir insanım” demiyorum! Ama kin cilt yıpratır valla.
Özge U.: Hatta kilo aldırır, kilo verdirir, çirkinleştirir. Kalbin gerçekten yüze yansıdığını düşünüyorum. Bu, erkeklerde de var. Yoksa bu kadar kadın cinayeti nerden çıkıyor?
Röportajın tamamını Milliyet Sanat dergisinin ocak sayısında okuyabilirsiniz.