CaddeGüneş Nemrut'ta eriyor

Güneş Nemrut'ta eriyor

20.11.2007 - 00:00 | Son Güncellenme:

Zirveye çıkmak biraz zahmetli... Hele son 500 metreyi yürümek zorundasınız ki, insanın o eğimli bir yolda nefesi kesiliyor. Ama zirveye çıkınca; her şeye değiyor!

Güneş Nemrutta eriyor

fturkmenoglu@milliyet.com.tr Hem tanrıların gücüne, hem kendi gücüne tutkun. Hem "yedi alem beni duysun" istiyor, hem dokunulmaz bir "insan üstü" olmanın özlemini kuruyor...Bugün görünce, "iyi ki" dememek elde değil. İyi ki Antiokhos bu kadar egosantrik, bu kadar narsist, bu kadar şan-şöhret meraklısıymış... Yoksa burada ne işimiz olabilirdi? Kral Antiokhus, M.Ö. 50'li yıllarda yaşamış. Büyük İskender ve Pers İmparatoru Darius'un soyundan gelen, güce tutkun bir kral. Anne tarafından Grek baba tarafından Persler'le akraba. Kahta'da kalıyorum. Güneş kaybolunca, hayat duruyor sanki. Sessizliğin içinde, son günlerde uyuyamadığım kadar çok uyuyorum. Bu işi yapmasam, Kahta'ya gidip de iki gece üç gün kalır mıydım? İyi ki buradayım, iyi ki "gezen gazeteci"yim...Dünyadan uzaktayım işte. Köylerde dolaşıyorum, kaleleri seyrediyorum. Hayvan pazarında, el sıkışarak yapılan ve bir hayli uzun süren pazarlıklara tanık oluyorum. Yerel sanatçı Kahtalı İbrahim'den canlı canlı türküler dinliyorum. Esnafla sohbet edip her köşede bir çay içiyorum... Bütün zahmetlere değer Hem de iki kere. Bir batışa, bir de doğuşa. Yolunu şaşırmış bir öğrenci grubu, karavanla gezen ve kahve içmeye davet eden İtalyanlar ve bir hayli kalabalık Japon yaşlılar grubunun yanında, bir de ben. Arabayla bir saat gidip sonra da o dik yolu yürüyerek çıkıyorum. Güya spora alışkın vücudum iflas ediyor, nefesim râkıma dayanmıyor. Ama gördüklerim karşısında dilim tutuluyor. Ve zirveye çıkıyorum! Güneş yavaş yavaş eriyor sanki. Gökyüzünün renkleri, sayabileceğim her renge dönüyor. Bütün bunlar çok çabuk oluveriyor. Bir de rüzgâr yoksa ve hava açıksa, çok şanslısınız. O zaman, nasıl anlatsam, sanki suluboya tabloya hiç fazladan bir damla su sıçramıyor; kolunuz çarpmıyor...Saniyeler içinde manzara değişiyor. Hiçbir anı kaçırmamak için pür dikkat seyretmek lazım. Dünyada her gün gerçekleşen bu mucize, Nemrut tepesinde bambaşka. Arkada heykeller, boşluğun ve sonsuzluğun içinde bir "sen" ve "sen"in tüm halleri...Ben önce batışa çıktım; iki gün sonra da saat 03.30'da kalkarak doğuşuna. Zeus'tan Herkül'e kadar tüm tanrıların heykellerini inceledim. Bereket Tanrıçası Tykhe, Güneş Tanrısı Apollo, Baş Tanrı Zeus ve tabii artık kendince "tanrı" olmuş ve ölümden sonra Zeus'la yakınlaşmayı garantilemiş olan Antiokhus... İçinde mezar olan höyüğü uzun uzun seyrettim. "Nasıl olmuş da doğu ve batı cephelerine dokuzar heykel yapılmış?" diye kafa patlattım. Heykelleri korumakla görevli Grek ve Pers ikonları, kartal ve aslanları gördüm. Heykellerin, depremlerle biraz çöktüklerini, kafaların biraz aşağı düştüğünü gördüm. Sonra gene sonsuzluğa, o her an değişen ışıklara daldım... Bir kere karanlığa gömülürken, bir kere de aydınlanırken; "hiç"liği yaşadım. O derinliğe daldım; en ucunda, kendimi gördüm. Hiçbir anı kaçırmamak lazım En iyisi Adıyaman'a uçmak. Daha sonrasında Kahta'ya gitmek zor değil. Birkaç kişi araç kiralarsanız daha mantıklı olur, ama otellerin turlarıyla da Nemrut'a çıkmak mümkün. Nasıl Gidilir? Kebap. Şehirdeki lokantalar fena değil. Öyle Urfa gibi şahane bir mutfak yok. Sabah kahvaltıları daha iyi. Neşet'in Yeri'nde balık da var. Bir de ben gitmedim, ama Adıyaman'da "Peri Hanımeli Sofrası" diye bir yer varmış. Burada dövme buğday, patlıcan ve biberle hazırlanan "meyir" özellikle pek lezzetliymiş... Ne yenir? Kahta'da Karakuş Tümülüsü'nü de görmenizi öneririm. M.Ö. 1. yüzyılda yapılmış. Komagene Krallığı'nın kadınlarının mezarı. Anne tarafı Grek, baba tarafı Persler'den olan Komageneler'in mezarlarını hem Grek hem de Pers figürleri koruyor: Pers mitolojisinin koruyucu tanrısı kartal ve Grekler'in aslanı. Tabii yıllar içinde defalarca talan edilmiş; anıt mezardan geriye sadece bir tümülüs kalmış. Cendere ya da Septimus Severus Köprüsü, Romalı İmparator Septimus Severus tarafından yaptırılmış. Orijinalindeki dört sütun, imparatorun aile bireylerini simgeliyor. Eksik sütunun ise iki oğuldan birinin, Caracalla'nın, kardeşi Geta'yı öldürttükten sonra yıktırdığı düşünülüyor. Köprünün orijinali, yakın tarihte ağır bir benzin kamyonuna dayanamayarak yıkılmış. Çoğunlukla aynı taşlarla yeniden inşa edilmiş. Adıyaman Müzesi'ni ben görmedim, ama hiç fena olmadığını duydum. Zaten müze dışında şehirde turistik bir cazibe yok. Kahta'daki hayvan pazarı çok renkli. Sabah erkenden başlıyor. Pazar sadece çarşamba günleri. Atatürk Barajı nefes kesici. Kendinizi engin bir denizin kıyısında hissediyorsunuz. Baraj kıyısında "Neşet'in Yeri" diye bir lokanta var. Plastik iskemleli falan, ama iyi bir enerjinin çabası hissediliyor. Üst katında ufak çaplı bir müze de var. Eski Kahta'daki Kale ve Komagenema Sarayı'nın kalıntılarını barındıran Arsameia'yı görseniz de olur. Yani birkaç gününüz varsa, tabii ziyaret edin. Ama şart değil... Yakınlardaki köylerden birine gitmeyi düşünürseniz, ki mutlaka gidin derim, ben Çıralık Köyü'nü çok sevdim. Evler güzel, halkı aydın. Ve tabii ki Nemrut Dağı ve mümkünse orada bir 24 saat.. Yalnız inanılmaz soğuk oluyor. Yani eldiven, şapka, palto; hatta bir de battaniye almanızı öneririm. İnanın abartmıyorum! Atatürk Baraj Gölü üzerinden feribotla Diyarbakır'a gidebilirsiniz. Vakti olanlar için yapacak ne çok şey var... Oradan da GAP turuna devam; mesela dedim! Ne yapılır?