15.05.2012 - 21:11 | Son Güncellenme:
NEŞE MESUTOĞLU/nese.mesutoglu@milliyet.com.tr
Tükenme sürecinin 1956 olaylarıyla hızlandığını anlatan Vartanyan, “Paskalya’da mahallenin çocuklarıyla ellerimizdeki mumları yakar İstiklal Caddesi’nde yürürdük. Kadir Gecesi’nde de hep birlikte yedi cami gezerdik” diyor
* Sizin İstanbul’unuz nerede başlıyor?
Ben doğuma büyüme İstanbulluyum. O yüzden İstanbul her zaman aşkımdı. İstanbul benim için yaşamın ta kendisi. İstanbul 40 yıl önceki haritasıyla İstanbul’dur. Yoksa bugün genişleyen İstanbul’da Haliç’i görmeyen yüz binlerce insan yaşıyor. Şu anda Amsterdam’da yoğun zaman geçiriyorum. Ancak, İstanbul rakipsiz tek aşkım. Ne Atina, ne Amsterdam ne de Londra. Oralarda hep bir şeyler eksik.
* Özel bir kentte yaşadığınızı ne zaman hissettiniz?
İlkokul sıralarındayken. Şanslıydım çünkü Beyoğlu’nda büyüdüm. Galatasaray’daki sahaftan harçlıklarımla kitap alırdım. Yine öyle bir gün kitap seçerken hissettim bunu. ‘Ben zaten kocaman bir kitaplığın içinde yaşıyorum’ diye düşündüm. Gerçekten de İstanbul büyük bir kütüphane ve yollar kitaplarla dolu. Her telden, her dilden.
* Ermeni, Rum, Yahudi, Türk ve Rus üyeleriyle aileniz size kültürel bir sentez sunuyor. Peki ya İstanbul? Bu kent bu sentezi koruyabildi mi?
Küçükken Paskalya’da mahallenin çocuklarıyla ellerimizdeki mumları yakar İstiklal Caddesi’nde yürürdük. Kadir Gecesi’nde de hep birlikte yedi cami gezerdik. Hıdrellez de Cihangir’in sokaklarında ateş yakardık. Benim üzülerek izlediğim, bu sentezin her geçen gün zayıflaması.
* Bu sentezi ne zaman yitirmeye başladık?
Bence tükenme süreci 1956 olaylarıyla hızlandı. Ama Hâlâ, ben bu sentezi bulabiliyorum. Sadece dediğim gibi her geçen gün zayıflıyor. İstanbul’un zenginliği de Anadolu gibi onu oluşturan mozaik. Ben atölyelerime de bu mozaiği taşıyarak bir nefes de ben katmaya çalışıyorum İstanbul’uma. Mesela Cihangir şu an çok popüler, ama benim çocukluğumun zenginliğinden çok uzak ve yapay.
* İstanbul’un kaybolan güzellikleri nedir sizce?
Doğasını, yapılaşmasını, düzensizliğini herkes konuşuyor. Ben kültürünün kaybolmasını, en büyük kaybı olarak görenlerdenim. İstanbul’un aldığı göç. Gelenlerin İstanbul’u hoyrat kullanması, çünkü “Memleketim değil” diyor gelen. “Memleket nere?” diye soruyor taksici, sonra da anlıyorsun ki hiç sevmiyor bu şehri, sadece geçici yaşadığı yer olarak görüyor. Bence üzerinde duran çoğunluk hak etmiyor İstanbul’u. Bir de çok genişledi. Artık Edirne-İstanbul, İzmir-İstanbul birleşti. Benim için yeni yerleşim alanları İstanbul değil.
* İstanbul hakkında yazmak nasıl bir duygu? Cömert bir ilham perisi mi?
Benim varoluşumun karşılığı insana dair üretmek. Konu olunca sınırlar kalkıyor. Atölyemin ismini ‘Yaşam Atölyesi’ koyarken, ilhamım İstanbul’du. İstanbul da yaşamın atölyesi. 7 düvel 1001 kültür, köklü bir tarih... İstanbul’un ruhu var. Bu ruh, doğal olarak sanata, sanatçıya ilham veriyor. Yazarken, tıkandığımda sokağa çıkıyorum. Geceleri sokaklara karışıyorum. Kayboluyorum. Döndüğümde parmaklarım durmuyor, İstanbul’un doldurduğu ruhum sayfalara akıyor.
“Sorun etiketler dünyasında sıkışıp kalmak”
* Peki, İstanbul’un iyi bir öğrencisi olabilmek için nasıl bir bakış açısıyla yaklaşmak gerekiyor?
Gözerimizdeki perdeleri kaldırarak sokaklarına karışmak. İnsanlardan korkuyormuş gibi uzaklaşmak yerine yaklaşarak. Bazen Eminönü’nde çay içerken uzaklara dalan yaşlı bir amca, bazen sokak satıcısı, bazen Beyoğlu’nun arka sokaklarında sıkışan yaşamlar. Zaten hepimizin sorunu etiketler dünyasında sıkışıp kalmak, duvarlarımızı örmek ve sonra da paylaşamadan, konuşamadan sanki birbirimizden korkarak yaşıyor olmak. Bu şekilde İstanbul’un verebileceği hiçbir şey yok.
* Kitapta ayrıca “Senin İstanbul için yapabileceğin bir şeyler var” diyorsunuz. Neden bunu söyleme ihtiyacı duydunuz?
İstanbul kanıyor, yaralı. Sanki saçını süpürge etmiş, kendini eksiltmiş, ama her şeye rağmen sevdiklerine sarılan bir anne gibi. İstanbul çok daha fazla saygıyı, özeni ve sevgiyi hak ediyor. Gözünü hırs bürümüş müteahhitlerin gökdelenlerine ihtiyacı yok İstanbul’un. Ağaçlarını kesip, suyunu kirleten yatırımcılara da. İstanbul’un kucağında oturan bizlerin yapabileceği çok şey var. Minik minik de olsa, belki yoldaki bir çöpü alıp çöpe atmak bile çok değerli. Ve kültürü, hoşgörüsü ve karşılıksız sevgisi. Son cümleden İstanbul’u örnek alarak yaşamlarımıza, yüreklerimize katacağımız çok ama çok şey var.
* Bu kent size ne kattı?
Yaşamı anlatıyor. Her gün bir şeyler öğreniyorum. Her gün büyüyorum. Bugün her ne isem, İstanbul’un payı büyük.
* Sizce İstanbul’u en iyi anlatan sanatçılar kimler?
Mario Levi, Mercan Dede ve Abidin Dino.
iSTANBUL BU YÜZYIL ÖNE ÇIKACAK
İstanbul aynı zamanda kozmik evren içinde çok değerli. Yedi Tepeli İstanbul yeni bin yılda, düşünce devriminde bu yüzyıl öne çıkıyor. Mistik yönüne baktığımızda İstanbul’un zirve yaptığı bir yüzyıl. Hz. Muhammed’in ve birçok farklı ezoterik/mistik yaklaşımın İstanbul’un altını çizmesi bunun gerçeğin yansıması.
GELECEK HAFTA RAFLARDA
‘Bir Nefes İstanbul’ isimli kitabım, ‘Bir Nefes İstanbul’da Bir Olmak’ adıyla yeniden yayımlanıyor. ‘Bir Nefes İstanbul’ sadece bir ‘İstanbul kitabı’ olarak algılandı, oysa gerçekte tüm kitaplarımda irdelediğim “Niye yaşıyoruz?” “Ne arıyoruz?” sorularının İstanbul ekseninde cevaplanmasıydı. Gelecek hafta raflarda olacak.
FAVORiLERi
Kitapçı: Kanyon ve İstinyePark D&R, Beyoğlu Robinson
Restoran: Kireçburnu Set, Asmalımescit Aperativo, Yakup, Zübeyir, Gazebo, Kalpazankaya ve popülerlikten uzak kalabildiğinde Bambi.