18.10.2004 - 00:00 | Son Güncellenme:
Efendim geçtiğimiz hafta tam dört gece, beş gün İstanbuldan, evimden uzaktım. 41. Antalya Altın Portakal Film Festivalindeydim. Aslında gitmeye pek istekli değildim. Nedeni Adanadan çok yorgun dönmemdi. Bir de Anti-Ageing alanında dünyanın önde gelen firmalarından Ferrosanın ürettiği Imedeen cilt beslenme tabletleri Türkiye Temsilcisi Sun Farmanın basın ve halkla ilişkiler danışmanı cici bir hanım Necla Ateş Özkeskin beni bu ürünün tesislerini görmek için Danimarka-Kopenhaga davet etmişti. Üstelik Tom Cruise, Nicole Kidman, Naomi Campbell gibi dünya starlarının kullandığı bu ürünü tanımanın yanı sıra bir de Danimarka-Türkiye milli maçını da izleyecektim. Ama Antalyanın genç ve yakışıklı Belediye Başkanı Menderes Türel ve onun dünya güzeli eşi sevgili Ebruya olan sevgim nedeniyle Antalyayı seçtim. Bu yılki festival geçmiş yıllara, oranla haber açısıdan çok sönüktü. E haber sana gelmezse, sen haberin ayağına git diye bir söz vardır. Gidince de ayıptır söylemesi benim adım Şenay Düdek, Antalyanın altını üstüne getirdim. Festival sonuçlarını zaten biliyorsunuz. Ben sizlere festivalin arka yüzünü ve Antalya gecelerini anlatmak istedim. Bu arada başkanlığının dışında benim 25 yıllık güzel dostum Menderes Türel ile de minik bir röportaj yaptım. Daha doğrusu festival sonrası bendeniz bir özeleştiri getirdim. O da içindekilerini aktardı. Yazımın sonunda bu minik röportajı bulacaksanız. Evet kaldığımız yerden devam. Antalyaya perşembe akşamı 20.10 uçağı ile 1,5 saat rötarla gittim. Bu arada CIP Salonunda ANSnin (tv dizi, film ve eğlence yapımları üreten büyük bir şirket) yakışıklı CEOsu ünlü yönetmen Abdullah Oğuz, güzel eşi Selay, minik kızı Maya, ANSye bağlı pek çok sanatçının menajerlik işlerini üstlenen AJANSın Genel Müdürü Feryal Pere ile Ayça Çingilitaş vardı. Onların uçağı 19.10du ve 3 saat rötarla Antalyaya ulaşabildiler. Bence THYde bu rötarlar bir faciaya dönüştü. Alanda Ayça ile kaynattık, kendileri ünlü dans hocaları Tolgahan ve Fatoş Çingilitaşın kızları olurlar. Caliantenin işletmeciliğini yapan Tolga ise ağabeyi. Ayça annesi Fatoşun yakında bir dans okulu ve ağabeyi Tolganın da Calianteden ayrıldığını kendisine bir bar, restoran açacağını söyledi. Neyse havaalanında beni sevgili Menderesin basın müşaviri, eski meslektaşım Haluk Üncel karşıladı. Sağolsun festival süresince de Haluk hep ilgilendi. Antalyalı şoförüm Levent her saniye imdadıma koştu. Bu kez Konyaaltında Falez Otelde kaldım. Çok da mutlu oldum. Özellikle personel güler yüzlü, servis mükemmel. Yalnız otelin odaları biraz eskimiş. Benim kaldığım 628 nolu süit odadan manzara muhteşemdi. Özellikle de güneşin batışı. Bu arada sinema ve müzik dünyasından pek çok ünlü de Falez Otelinde kalıyordu. Sevgili Engin Evin, Yılmaz Duru, İzzet Günay, Türker Reklamcılıkın patronu, güzel dost Ali Rıza Türker, Ali Rıza Binboğa, Uğur Yücel, Aykut Oray, Fikret Hakan, Meral Orhansoy, SESAM Yönetim Kurulu Başkanı Kadri Yurdatap. Kadri Ağbi ile ayaküstü sohbet ettik. Üç yeni projesi var. Festivaldeki filmleri eleştirdi. Sinemada son dönemde iyi ve kaliteli yapımların zor çıktığından söz etti... Falez Oteli bana göre Antalyanın renkli otellerinden biri. Bir kere Mehtap Restaurant&Club a la cart yemek için, Kristal, Summer, Piano Bar sohbet için keyifli. Ayrıca yazın havuz kenarında Pamfilya Restaurant ve Kuyu Kebab, Olympos Disko turistlerin en çok rağbet ettiği yerlerin başında ve tatil için ideal. Bu arada Antalya turist kaynıyor. Otellerde doluluk oranı ekim ayında bile yüzde 90. Valla her şey dahil de olsa bana göre kazınıyorlar, o yüzden kimse şikayet etmesin. Benim Antalyada olduğum sırada Gloria Golf Otelde aralarında Alman Kraliyet Ailesi Veliahtı F.H.Von Wüttembergin de olduğu zengin bir turist grubu vardı. Bu arada Altın Portakal nedeniyle Pinema Filmin genç ve yakışıklı patronu Pamir Demirtaşla birlikte AKSAV Başkanı Menderes Türelin davetlisi olarak Antalyaya gelen yabancı yönetmen, oyuncular da Antalyaya hayran kaldılar. Bir akşam sevgili Menderes ve Amerikalı konuklarla Antalyanın simgesi olan 7 Mehmetde yemek yedik. Seven Arts Pictures Film Şirketinin Kurucu Başkanı Peter Hoffman, Lolitanın yapımcısı Mario Kassar, Kral Conanın yapımcısı, oyuncu ve senarist John Millius, Huricane, Leo, The Alibi filmlerinin oyuncusu Deborah Kara Unger, yapımcı-yönetmen Bronwen Hughes, Imaginarya Gracenin yönetmeni Egidio Coccimiglio vardı. Yönetmen Osman Sınav ile Peter Hoffman arasında çekimlerine nisanda başlanacak Türk-Amerikan ortak yapımı bir film için ise prensipte anlaşmaya varıldı... Falezde eğlence, Amerikalı konuklar Bu yıl Antalyaya gelen sinema, sahne dünyasından pek çok konuğun korteje katılma, halkla buluşma yerine barda muhabbet edip, içki içmeleri beni rahatsız etti. Burada ismen yazmak onların sanatına olan saygımdan bana yakışmaz. Dilerim gelecek yıl 42. Altın Portakalda her şey mükemmel olur. Neyse bir akşam İstanbulda kaçırıp çok üzüldüğüm iki muhteşem ismin muhteşem düetine gittim. Ünlü piyano virtüözü Mehveş Emeç ile halk müziği sanatçısı Yavuz Bingölün Antalya Cam Piramit Sabancı Kongre ve Fuar Merkezinde verdikleri konserde üç kez sahneye davet edildiler. Ayakta alkışlandılar. Tabii onlara eşlik eden Antalya Devlet Opera ve Balesi Korosu ile Antalya Devlet Senfoni Orkestrası sanatçılarından oluşan 115 kişilik dev orkastra da muhteşemdi. İzlerken gözlerim doldu, tüylerim diken diken oldu. Bu arada bu muhteşem ikili önümüzdeki ay Berlin Flarmoni Orkestrası eşliğinde Berlinde konser verecek. Tabii Mehveş Emeç rahatsızlığını atlatırsa. Çünkü Emeç trahom. Yani göz kapaklarının altında birtakım kabarcıkların belirmesiyle başlayan, tedavi edilmezse kirpiklerin içeriye kıvrılması, saydam tabakada yaralar çıkması yüzünden körlükle sonuçlanabilecek bulaşıcı bir hastalık. Emeç yakında ameliyat olacak. O gece 7 Mehmet Restaurantda konser sonrası görüştük. Mehveşin rahmetli babası Çetin Emeç, benim çok değer verdiğim, önemli bir gazeteciydi ve ben sayesinde çok genç yaşta önemli görevlere gelmiştim. Yeri gelmişken kendisini anayım istedim. Efendim, 7 Mehmet Restaurant yine yıkılıyor. Fiyatlar İstanbula oranla iyi. Bence İstanbulun Kıyı, Park Fora ve Körfezi neyse 7 Mehmet de Antalyada o. O gece sadece dondurmalı köşkül yedim, biraz da meşhur kaymaklı kabak tatlısından aldım. Antalyaya gittiğinizde mutlaka tadın. Bu arada buranın dünya efendisi patronu Hakkı Ağbi (Akdağ) kızı Şerifeyi evlendirmiş. Damat Parlar Kuyumculukun sahibi Mustafa Parlar. Peri masalı gibi olan düğün iki gün sürmüş. Yakışıklı oğlu Mehmet de o akşam gece aleminde değil babasının yanındaydı. Bugünlük bu kadar. Antalya gece yaşamı, eğlencesi, yeni açılan bar ve restaurantlarda kısmetse çarşamba günü buluşmak üzere hoşkalın. Yarın PAZAR POSTASInda İstanbul eğlence yaşamı var kaçırmayın. Evet sevinçleriniz okyanuslar, üzüntüleriniz ise kum tanesi kadar olsun. Mübarak Ramazan ayınız kutlu ve mutlu olsun... Muhteşem Düet, 7 Mehmet... Başkan çok umutlu MT-Sanatçı kaprisleri beni üzmez. Kırılmam da. Tüm sanatçılar başımızın tacı ve düşlerimizin ağır işçileri. Antalya halkının sevgisi ve alkışı çok besleyicidir. Bizim görevimiz sevenle sevileni buluşturmaktı. Keşke küçük kırgınlıklar ve sorunları aşıp herkesi burada görebilseydik. Eleştirilere gelince , ben ve ekibim kıt kaynaklarla, en iyisini yapmaya çalıştık. Keşke herkes bardağın boş olan yarısı kadar dolu olan yarısını da bizim kadar görebilseydi. ŞD-Sevgili Menderes bu yıl festival sönük geçti, kortejde kimseler yoktu. Organisazyonla ilgili bazı tepkiler ve eleştiriler var, sen ne diyorsun? MT-Ben Yeşilçam filmleriyle büyüdüm. Yeni Türk sineması ayrımı yapamam. Ama dünyanın ve çağın gelişen koşullarına ayak uydurmak gerekir. Bu nedenle Türk sineması yeniden yapılanma sürecinden geçmekte. Herkes bu değişimden nasibini alacaktır. Ayrıca en yaygın tüketim ürünlerinden biri haline gelen sinema artık ciddi bir sanayi kolu olmuştur. Bugün dünyada bu sektör için ciddi paralar harcanıp yatırım yapılmaktadır. Hatta ABDnin en büyük ihracat kalemlerinden biri sinemadır. ŞD-Yeşilçam ve yeni Türk sineması sana ne ifade ediyor? MT-Şenaycığım şunu söyleyeyim. Küreselleşmenin geldiği bu eşikte artık kalite açısından ulusal, uluslararası diye ayırım yapmak doğru değil. İkisi arasında tek bir fark var. Uluslararası bir festival için dünya ilişkileri iyi olmalı. Ben açıkcası dünyayı örgütlemeyi, Türkiyeyi örgütlemekten kolay buluyorum. Konsept doğru, ürün farklı, sunduğunuz değerler evrenselse bunu dünyada satmak Türkiyede satmaktan daha kolay. Biz bu işin üstesinden geleceğiz. ŞD-Benim gözlemlediğim kadarıyla henüz ulusal anlamda Altın Portakal oturmuş değil, nasıl uluslararası olacak? MT-Her işin tehditleri ve fırsatları vardır. Tehditleri fırsatlara çevirmek ve fırsatlarınızı dünya pazarında satmak strateji, emek, çaba işidir. Tarihsel koşullar uygundur. Doğal ve coğrafi koşullar da öyle. Sayın bakanımız ve hükümetin çıkardığı sinema yasası ile hukuki alt yapımız da uygundur. AB yolunda ilerleyen Türkiyenin ruhu zaten bu işe hazırdır. Geriye yapmak kalmıştır, haydi yapalım. ŞD-Peki dünyanın büyük festivalleri arasında yer bulmak zor olmayacak mı? MT-Biz Antalyayı gelecekte dünyanın en büyük turizm ve eğlence kentlerinden birisi yapacağız. Bir tarafta güneş, doğa, tarih satarken, öte yanda eğlence ve kültür satacağız. Sinema, eğlence sektörünün en yaygın ve kitlesel ürünlerinden. Bu vizyonla sinema ve sinemanın yaratacağı devasa ekonomiyi ve çağrı gücünü ıskalamak istemiyoruz. Avrasya Film Festivalini gerçekleştirebilecek bir alt yapıya sahibiz, dolayısıyla stratejimizin bir parçası olarak Avrasya ile ilgiliyiz. Biz Las Vegasdan daha moda bir kent olmanın hayal olmadığı fikrindeyiz. Herkes de bunu görecek... sdudek@simge.com.tr ŞD-Antalya ile Avrasya Film Festivali ilişkisine nasıl bakıyorsun?