Latince Probiota kelimesi, Türkçe’de yaşam için anlamına gelmekte olup antibiyotik kelimesinin zıttıdır. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre yeterli miktarda tüketildiklerinde insan sağlığına yararlı etkileri olan canlı mikroorganizmalar olarak probiyotik olarak tanımlanmaktadır.
İnsan sağlığı üzerindeki olumlu etkileri ilk defa 1908 yılında, Rus araştırmacı Metchnikoff tarafından ortaya atılmıştır. Metchnikoff yıllar önce Bulgar köylülerinin daha uzun yaşadığını farketmiş ve bunu araştırdığında bu insanların bol miktarda yoğurt tükettiklerini görüp, yoğurdu incelediğinde de canlı bakterilerle karşılaşmış ve bunlara Lactobacillus bulgaricus adını vermiştir. Bu keşif bugün gıda bilimindeki çalışmaların büyük bir çoğunluğunun temelidir.
Öncelikle bir gıdanın probiyotikli olabilmesi için içerisinde raf ömrü sonuna kadar 1 gramda en az 1 milyon koloni probiyotik bakteri bulundurmalıdır. En çok kullanılan ve bilinenleri Lactobacillus, ve Bifidobacterium türleridir. Bazı maya ve küflerin de probiyotik olduğu bilinmektedir. Ayrıca her fermente ürün probiyotik değildir. Lactobacillus bulgaricus veya Streptococcus thermophilus kültürü ile üretilen Yoğurtlar, peynir, kefir, boza, ayran, turşu, çikolata, dondurma, tarhana ve sirke mutfağımızda en çok bulunan probiyotikli gıdalardır. Ayrıca takviye edici olarak hap ve tabletlerde de probiyotik satılmaktadır.
Etki mekanizmalarını incelediğimizde, probiyotikler bağırsakların epitel hücrelerine tutunarak patojen yani zarar veren mikroorganizmaların tutunmasını ve beslenmesini engeller. Ayrıca tutunma sırasında ürettiği antimikrobiyal madde olan bakteriyosinler ve bağırsağın asitliğini arttıran organik asitler de patojen gelişimini engeller.
Sadece patojenlerin varlığı değil, yok olsa dahi bağırsakta kalabilen toksinlerine karşı da etkilidir. Bu toksinlerin bağırsakta yarattığı hasarı engeller ve kana karışmasını önler.
Ayrıca probiyotikler, ürettikleri moleküllerle ya da hücre yapı bileşenlerini kullanarak bağırsaklarla doğrudan etkileşime girerek bağışıklık sistemini düzenleyebilmektedirler. Bu konuda çok sayıda çalışma yapılmasına rağmen her probiyotiğin bağışıklık sistemi konusunda etki mekanizması halen tam olarak açıklanamamakta.
Probiyotiklerin insan sağlığı üzerine etkileri farklılık gösterebilmektedir. Tüketilen probiyotik mikroorganizmanın türü ve sayısı, probiyotik ürünün formülasyonu, tüketen bireyin bağırsak mikroflorası ve metabolik durumuna göre değişiklik göstermektedir. Bu nedenle, tüketilen probiyotik ürünün herkeste aynı etkiyi göstermesi beklenmemektedir. Ayrıca fazla tüketimi alerjiniz yok ise ne fazladan fayda ne de zarar sağlamakta, etkileri en az iki hafta sonra ortaya çıkabilmektedir.
Probiyotiklerin önlediği veya tedavi edebildiği hastalıkların başında bağırsak sorunları gelmektedir. Kronik, tekrarlayabilen ve birçok faktörden dolayı ortaya çıkabilecek ülserit kolit ve Crohn hastalıklarının etkilerini azaltabilmektedir. Yaşam kalitesini düşüren bağırsak iltihaplarına karşı da etkilidir. Ayrıca antibiyotik kullanımı, bakteri ve virüslerin bağırsak mikroflorasını değiştirmesinden dolayı ortaya çıkan akut ishalde ve seyahat ishalinde de olumlu etki gösterebilmektedir. Bağırsaklarda laktaz sentezlenememesinden dolayı ortaya çıkan laktoz intoleransının olumsuz etkileri de probiyotikli gıdalar tüketilerek azaltılabilmektedir.
Sadece bağırsaklar değil, sindirim sisteminin diğer organlarında da fayda sağlar. Midede gastrite karşı etkili, ağız sağlığının korunmasında da önemli rol oynayabilmektedir.
En önemli noktalardan biriyse, ikinci beynimiz olarak tabir ettiğimiz bağırsakların nörolojik etkisi. Yapılan birçok klinik deneyde bağırsak mikroflorasının sağlıklı olmasının anksiyeteyi ve kronik yorgunluğu azalttığı gözlemlenmiştir. Ancak depresyona olan etkisi hakkında daha fazla çalışmaya ihtiyaç duyulmaktadır.
Hücrelerin yenilenmesine neden olduğu için de özellikle kolon kanseri riskini azaltabilmektedir. Ayrıca obezite, tip-2 diyabet gibi metabolik hastalıklara da olumlu etki yaratabilmektedir.
Çocukların gelişimi için probiyotik alımı çok önemlidir. Alerjik reaksiyonların gelişimini azaltabilir veya önleyebilir. Bağışıklık sistemini güçlendirir, ishal olma riskini azaltabilmektedir.
Probiyotiklerle ilgili çok çalışma bulunmakta ancak halen çözülemediği noktalar da fazlasıyla bulunmakta.
Prebiyotikler ise ilk defa 1995 yılında tanımlanmış olup bağırsaklardaki kolon bakterilerinin gelişmesine yardımcı olan insan ve hayvan sağlığına olumlu etki yaratan SİNDİRİLEMEYEN veya çok az sindirilebilen karbonhidratlardır. Bir karbonhidratın prebiyotik sayılması için bazı şartlar var:
-Tanımda da bahsettiği üzere öncelikle sindirilememeli
-Bağırsak mikroflorası fermente edebilmeli
-Probiyotiklerin gelişimini desteklemeli
-Sağlığa fayda sağlamalı ve herhangi bir üretim aşamasında stabilitesini koruyabilmelidir.
Prebiyotikler, başta - Sebzeler: Pırasa, yer elması, bamya, enginar, kereviz, domates, soğan, sarımsak, hindiba, kuşkonmaz, hardal bitkisi
Kurubaklagiller: Fasulye, mercimek, bezelye, nohut
Tam tahıllar: Tam buğday, yulaf, karabuğday, arpa, kepekli pirinç
Yağlı tohumlar: Ceviz, badem, fındık, ketentohumu
Meyveler: Zeytin, muz, üzüm, çilek, elmada bulunabilmektedir.
Bu yüzden probiyotiklere, prebiyotiklere farkını gözeterek hayatımızda yer verelim. Bir sonraki yazıda görüşmek üzere.