23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’mızın 100. Yaşı kutlu olsun. Bugün tarihte ilk kez, çocuklar bayramlarını meydanlarda, okullarda bir arada kutlayamayacaklar. Düşünüyorum da, sanırım hayatımın en özel 23 Nisan’larından ilki, ilkokul birinci sınıfta, sahneye çıkıp şiir okuduğum yıl idi. Şimdi kızım birinci sınıfta ve aylardır çalıştıkları gösteriyi yapamayacaklar. Ama olsun! Değerlerimiz, inançlarımız, coşkumuz içimizde olduktan sonra, nerde ve ne şekilde kutladığımızın önemi yok. Bu yıl inadına daha da coşkuyla kutlayalım evlerimizde. Çocukların günü bugün. Bu sabah erken kalkın, camları açın, en güzel kıyafetlerinizi giyinin. Müzikler çalsın bütün gün. Bayraklar asılı olsun. Tarihimizi, cumhuriyetimizi, özgürlüğü, kültürümüzü konuşun bol bol. Resimler yapın, hayaller kurun çocuklarla. Ekranlar aracılığı ile pek çok güzel seçenek var, birlikte izleyin. Fazıl Say’ın, Türkiye’nin dört bir yanından çocuklarla çaldığı Kumru Ballad’ı son ses açıp dinleyin mesela. Yaşayın ve yaşatın 23 Nisan’ı!
Canlı yayın enflasyonu
Sosyal medya kanallarındaki canlı yayınlar ve erişime açılan içerikler konusunda ne düşünüyorsunuz? Salgın başladığı ve evlere kapandığımız ilk haftalarda, bu yayınlara ilgi çok yüksekti. Çünkü bu yayınlar, insanlar için önemli bir dayanışma ve paylaşım aracı idi. Ancak zaman ilerledikçe, neredeyse her ünlü, her firma, her kurum canlı yayınlar yapmaya ve sahip oldukları içerikleri ücretsiz bir şekilde sunmaya başladı. Bugün geldiğimiz noktada, aşırı bilgi bombardımanı nedeniyle, ihtiyaç duyulan faydalı bilginin de görünmediğini ve arada kaybolduğunu düşünüyorum. İnsanların ilgisi de ciddi oranda düştü. Milyonlarca takipçisi olan Hollywood yıldızlarının bile izlenme oranları yüzde 10 değil. Bu anlamda özellikle firmaların farklı stratejiler geliştirmesi gerektiğini düşünüyorum. Belki bir durup, gidişatı koklamak ve her hafta değişen psikolojik kırılımları iyi analiz etmek gerekiyor. Her kesimin ihtiyacı farklı. Bilgiyi de değersizleştirmenin anlamı yok.
Korona beslenme alışkanlıklarımızı nasıl değiştirdi?
Korona virüs ile pek çoğumuzun en fazla zaman geçirdiği yer mutfaklar oldu. Evde pişen yemek miktarı ciddi olarak artış gösterdi. Geçenlerde Uluslararası Araştırma Şirketi Euromonitor, Korona ile birlikte değişen gıda ve beslenme alışkanlıklarına dair bir rapor yayınladı. Yeme alışkanlıkları, restoranlardan evlere döndüğü için, perakende sektöründe ciddi bir yükseliş var. Özellikle raf ömrü uzun, paketli gıdalarda satışlar uçmuş durumda. Ancak burada da tüketiciler yerel üretimleri tercih etmeye başlamışlar. En çok ürünün menşei, GDO içeriği ve organik olma özelliklerine bakılıyormuş. Yeme-içme sektöründe kalıcı olacak değişikliklerin, e-ticaretin artması, gıda güvenliği, yerelliğin artışı ve sağlıklı gıdaların alımında artış olacağı öngörülüyor.
Ne yapsak?
İp atlayın
Günler geçtikçe, hareket kısıtı nedeniyle, hissedilen ağırlığım artıyor. Evin içinde egzersiz zamanları yaratsak da, yetmemeye başladı. Küçük yaşta çocuklar için durum daha zor. Her geçen gün bedenimizi nasıl daha çok kullanabiliriz diye düşünüyoruz. Evin içinde ip atlamak da iyi bir seçenek olabilir. (Tabii alt kat komşunuz anlayışlı ise) Eşinizle karşı karşıya geçip, ipi çevirebilirsiniz, çocuklarınız da sırayla ip atlayabilir. Hatta beraber, çocukluğumuzun tekerlemesi “Laleli Belkıs, içeriye gir kız, ipten tut kız, dışarıya çık kız” söyleyebilirsiniz.