Kaç gündür evdeyim ve kaç gün daha evde olacağım saymayı bıraktım artık. Bazen hangi günde olduğumu unutuyorum. Yeni düzene göre fena sayılmayacak bir rutinimiz var. İlk işim mutlaka bir sonraki günkü yazımı yazmak oluyor. Bu nedenle de gündemi takip etmeye, kim ne yazmış bakmaya çalışıyorum. Ama ayarı biraz kaçırırsam, saatlerce zamanı bilgisayar başında ve sosyal medyada geçirdiğimi fark ediyorum. Ve ne zaman bu süre artsa kendimi daha aşağı çekilmiş, enerjisiz ve eleştirir bir halde buluyorum. Her yerden, öyle çok bilgi akıyor ki, insan hepsine yetişmesi gerektiğini düşünüyor ama zihin oradan oraya savrulurken, aslında hiçbir bilgi kalıcı olmuyor. Bilgiyi gerçekten içselleştirmedikten sonra, nasıl ve nerede kullanacağımızı bilemedikten sonra, bu kadar bilgi hiçbir işe yaramıyor. Gündemi ve konuşulanları kaçırırsam endişesi büyük strese sebep oluyor. Ben artık bundan çok sıkıldım ve yoruldum. Zaten sınırladığım haber kaynaklarımı, bir kere daha eleme kararı aldım. Gerçekten dijital minimalizmin tam zamanı. Çünkü en az pandemi gündemi kadar, bu da hasta ediyor insanı.
Sosyal medyada gördüklerimiz mutsuz ediyor
Sosyal medyada sergilenen hayatların, insanlarda eksiklik ve değersizlik duygusuna ve sonucunda mutsuzluğa sebep olduğuna dair pek çok araştırma var. Korona virüs süreci ile de muhtemelen zirve yapmıştır. Sosyal medyada her gün düzenli egzersiz, şık ve sağlıklı yemek paylaşımları yapan ve çocuklarıyla 7x24 oyun oynayan, şapkadan tavşan çıkaranları takip edip, “İyi bir ebeveyn, iyi bir eş değil miyim?”, “Yeterli bir insan değil miyim?”, “Neden hep böyle mutlu olamıyorum?”, “Uyuyamıyorum, kilo da aldım, bir tek ben mi bu dönemde zorlanıyorum?” gibi şeyler düşünüyorsanız aman diyeyim, bunu kendinize yapmayın! Teknoloji kullanımını kısıtlamanın zamanı gelmiş de geçiyor bile. Sosyal medyada görünen ile, gerçek hayatların çok farklı olduğunu, kimsenin sürekli mutlu falan olmadığını aklınızdan çıkarmayın ve kendinize haksızlık etmeyin.
EVDE VERİMLİ ÇALIŞMAK İÇİN NE YAPMALI?
Uzaktan verimli çalışma için önerilen maddeleri genelde gerçekçi bulmuyorum. Evler içleri çıkarılmış yorganlar gibi darman duman. Hele ki çok çocuklu evlerde, söylenenler pek işlemiyor. Evden çalışıyorsanız, en önce halinizden anlayan bir eşe ihtiyacınız var. Tabii aynı şekilde sizin de onun halinden anlamanıza ihtiyacı var. Şirketler, yöneticiler, eşler ya da evdeki yetişkinler birbirini desteklemezse bu iş çok zor. Daha önce evden çalışmanın verimliliği önemli derecede düşürdüğünü yazmıştım. Yarım saatte yapacağınız bir işi, iki saatte yapamıyorsunuz. Bu da normalden daha çok yoruyor. O nedenle çocuklu değilseniz;
- Günlük program yapın.
- Tıpkı iş yerinde gibi çalışma saatleri belirleyin.
- Pijama ile değil üstünüzü değiştirerek bilgisayar başına oturun.
- Aralarda mola verin ve hareket edin.
- Sessiz bir çalışma köşesi yapın. Mümkünse aydınlık olsun ve yeşile/çiçeğe baksın.
- Etraftaki uyaranları minimize edin.
- Uyku ve beslenme düzenine dikkat edin.
Çocuklu iseniz bunlara ek olarak;
- Eşinizle birlikte program yapın. Önemli saat dilimlerini paylaşın.
- Çocuklarla dönüşümlü olarak ilgilenin.
- Öncelik sıralaması yapın.
- İş bölümü yapın.
- Bazı şeylerin yarım kalabileceğini unutmayın.
- Çocuklarınızla her günkü programı konuşun. Onlara ayırabileceğiniz zaman dilimlerini söyleyin. Gerekirse bir kağıda yazarak duvarına asın.
- Küçük çocuklarınız var ise, iş vereninizden anlayış rica edin.
- Bu sürecin sıra dışı olduğunu ve biteceğini kendinize hatırlatın.
NE İZLESEK?
DİZİ ÖNERİLERİM:
Korona günlerinde hayatımda izlemediğim kadar dizi izler oldum. Bunların neredeyse tamamı Netflix dizileri. Şu ana kadar izleyip çok beğendiğim dizileri yazmak istedim. Çünkü biliyorum ki, bu aralar pek çoğumuz hiç olmadığı kadar dizi ve film önerisi istiyoruz.
- Black Mirror: Uzun zamandır izlemek isteyip fırsat bulamadığım diziyi, Korona sayesinde izledim. Teknolojinin gelebileceği nokta tüyler ürpertici. Her bölümü bir film gibi, pek çok şey düşündürüyor.
- Unorthodox
- Anne with an E
- Self made: Inspired by the Life of Madam C.J. Walker
- After Life