“Marmaray’ı Ecevit yaptı” diyen Tuncay Özkan, biraz abartmakla beraber, aslında ‘Devlette devamlılık esastır’ sözüne bir atıfta bulunmuştu.
Marmaray’ın müşavirlik ihalesi Özkan’ın dediği gibi 2000 yılında Ecevit’in başbakanlığı döneminde yapıldı. 15 Şubat 2000 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan ihale metninde dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ve Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli’nin de imzası var.
Ancak DSP-MHP-ANAP döneminde ihalesi yapılan dev projeyi hayata geçirmek ve iki kıtayı denizin altından birbirine bağlamak Recep Tayyip Erdoğan’a nasip oldu.
Rahmetli Ecevit’in geniş vizyonu sadece Marmaray ile sınırlı değildi. Eğer iktidarda kalabilseydi muhtemelen CHP’nin bugün şiddetle karşı çıktığı Kanal İstanbul’u yapmak için de harekete geçecekti.
Nereden mi biliyorum? Çünkü DSP bu kanalı Türkiye’de bir seçim vaadi olarak gündeme taşıyan ilk parti. DSP’nin 1994 yerel seçimlerinde en önemli vaadi İstanbul’un Avrupa yakasında Karadeniz ile Marmara’yı birbirine bağlayacak bir kanal açmaktı. Bu vaat “Boğaz ve DSP’nin Kanal Projesi” ismiyle partinin seçim broşürlerinde yer aldı.
İstanbul’un batısında bir kanal projesinin Cumhuriyet döneminde ilk kez gündeme gelmesi ise 1990 yılında oldu. Dönemin Enerji Bakanlığı Müşaviri Yüksel Önem’in TÜBİTAK’ın Bilim ve Teknik dergisinde yayımlanan makalesinin başlığı “İstanbul Kanalını Düşünüyorum” idi. Makalede Büyükçekmece Gölü’nden başlayıp Terkos Gölü’nün batısından geçecek, 47 km uzunluğunda, 100 metre genişliğinde, 25 metre derinliğinde bir kanalın İstanbul için şart olduğu anlatılıyordu.
Ankara’da kanal mesaisi
İstanbul Boğazı’na alternatif bir su yolu projesi ilk kez bizim aklımıza gelmiş değil. Romalılardan itibaren tam altı kez tartışılmış bir konu. En son 27 Nisan 2011 günü dönemin Başbakanı Erdoğan “Kanal İstanbul” için kolları sıvadı.
O tarihten beri Türkiye’nin başına gelenler pişmiş tavuğun başına gelmediği için projeye bir türlü başlanamadı. Ama bu kez durum farklı. 26 Mart 2020’de gerçekleştirilen ilk ihaleyle Kanal İstanbul için düğmeye basıldı. Şu an Ankara’da ilgili bakanlıklarda yoğun bir Kanal İstanbul mesaisi yürütülüyor.
Küçükçekmece Gölü-Sazlıdere Barajı-Terkos doğusunu takip eden güzergâhta inşa edilecek kanalın uzunluğu 45 km, taban genişliği minimum 275 metre ve derinliği 20.75 metre olacak. Toplam maliyeti 75 milyar lira olarak öngörülen projeyle İstanbul’da bir yeni ada ve yarımada oluşacak. Kanaldan dünya denizlerinde dolaşan en büyük konsept gemi olarak belirlenen boyu 275 metre, draftı maksimum 17 metre olan ve ortalama 145 bin tonluk tankerler geçebilecek.
Kanalın Marmara ile birleştiği noktada 500 bin nüfusun yaşayacağı, yatay mimariye dayalı iki akıllı kent kurulacak. Kanalın sadece inşaat sektörü üzerinden ekonomiye katkısının 45-50 milyar dolar civarında olacağı öngörülüyor. Kanaldan yıllık geçiş ücreti olarak elde edilecek gelirin ise minimum 1 milyar dolar olacağı belirtiliyor. Bu durumda kanal sadece geçiş ücreti gelirleriyle kendisini 10 yılda amorti edebiliyor.
Kanal İstanbul’un lojistik ve turizm sektörünü güçlendirmesi, İstanbul Havalimanı gibi büyük projelere entegre olması, İstanbul Boğazı’nın trafik yükünü hafifletmesi ve buradan geçecek tehlikeli madde taşıyan tankerlerin yarattığı riski minimize etmesi bekleniyor. Türkiye kanalın devreye girmesiyle hem yerel hukuka tabi bir su yoluna sahip olacak hem de İstanbul’un marka değeri zirveye ulaşacak. Projenin getireceği yatırım olanakları dışında on binlerce kişiye de istihdam sağlanacak.
Neden tercih edilsin?
Montrö sayesinde Boğaz’dan ücretsiz geçen gemiler neden para ödeyerek Kanal İstanbul’u tercih etsin? Herkesin cevabını aradığı soru bu. Güncel verilere göre, İstanbul Boğazı’ndan yılda yaklaşık 43 bin gemi geçiyor. 2019 verilerine göre Boğaz’dan normal şartlarda 1.5 saatte geçmesi gereken gemiler ortalama 14 saat beklemek zorunda kalıyor. Tanker gibi tehlikeli yük taşıyan gemilerde bu süre 30 saati buluyor. 200 metre üzerinde bir uzunluğa sahip geminin günlük kiralama kaybı 120 bin doları aşıyor. ‘Vakit nakittir’ sözü en çok denizcilik sektörü için geçerli bir söz. 2050’de dünya deniz ticaret hacminin 95 milyar tona çıkacağı da düşünüldüğünde Kanal İstanbul’un neden stratejik bir yatırım olduğu daha iyi anlaşılabilir.
Montrö’yü etkilemez
Kanala Montrö üzerinden itiraz eden çevreler ya sözleşmeyi bilmiyor ya da başka bir hesapları var. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 5 Nisan günü yaptığı açıklamanın satır aralarında Ankara’nın Kanal İstanbul’a sadece bir yatırım projesi olarak bakmadığı görülüyor: “Kanal İstanbul ile Montrö arasında kurulan bağ tamamen yanlıştır. Türkiye Boğaz’daki ağır deniz yükünü Kanal İstanbul ile hafifletirken tamamen kendi egemenliğindeki alternatife kavuşmuş olacak. Şu anda İstanbul Boğazı’nda egemen miyiz? Maalesef. Bir başka ifadeyle, Kanal İstanbul, Boğaz’daki egemenlik haklarımızı güçlendirecektir.”