Uğur Mumcu’nun “Bu memlekette banka soyarken kar maskesi, darbe yaparken Atatürk maskesi taktılar” sözü meşhurdur.
Teşbihte hata olmaz. 28 Şubat’ta “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” için imzaladıkları mutabakat metnine “Atatürk” ve “Türk Milleti” yazamayan altı partinin ikinci buluşmada verdiği resmi görünce aklıma ilk gelen bu söz oldu.
Kendisini Atatürkçü, Kemalist, ulusalcı olarak tanımlayan seçmenden gelen tepki işe yaramıştı. Toplantıya ev sahipliği yapan Deva Partisi genel merkez binasını ve liderlerin oturduğu salonun duvarını Atatürk portreleri süslüyordu!
Atatürkçüler ve Kemalistler kızmasınlar ama fena halde kandırılıyorlar. Yerel seçimlerde oy verdikleri bazı isimler iktidar karşıtı tarikatlarla kol kola yürüyor. Genel siyasette ise Atatürk’ün adını anmaktan çekinen, ‘Türk Milleti’ diyemeyenler tarafından çantada keklik görülüyorlar.
Duvara astıkları Atatürk portresinin arkasına saklanıp istedikleri gibi at koşturuyorlar.
Dertleri parlamenter sisteme dönmek falan değil. Zaten bunu yapacak güçleri de yok. Parlamenter sisteme dönüş için 33 milyon oy almak ve yüzde 62 ile parlamento seçimlerini kazanmak gerekiyor. HDP’nin oyuyla bile bu mümkün değil.
Peki, asıl plan ne? CHP lideri Kılıçdaroğlu an itibarıyla muhalefet cephesinin en kuvvetli adayı olarak görülüyor. Ama seçim sürecine girildiğinde sürpriz bir Babacan hamlesi gelebilir. 2018’de Abdullah Gül’ü aday gösteremeyen Kılıçdaroğlu finali Babacan ile yapabilir. Ve belki de misyonunu böyle tamamlar.
Anadolu’da nereye gitsem Babacan’ın partisinin seçim kampanyası için 5 milyar dolar harcayacağı iddiasını duyuyorum. Deva Partililer özel sohbetlerde sık sık bu iddiayı dile getiriyormuş.
Anketlerde yüzde 2’yi geçemeyen bir partinin bu kadar parayı milletvekili seçimi için harcamayacağı açık.
O beş milyar doların kaynağı mı? Onu da siz tahmin edin...
Hapisteki yönetmenin mesajı
Altılı muhalefet masasının sakinlerine göre HDP’nin “Terör örgütü propagandası yapmaktan” kesinleşmiş hapis cezası bulunan eski Eş Başkanı Selahattin Demirtaş bir barış insanı! Ve derhal serbest bırakılmalı.
Altılı masanın açtığı bu sınırsız kredi Demirtaş’ın cüretini her geçen gün biraz daha artırıyor. Önceki gün Acıların Kadını Bergen’in hayatını anlatan film üzerinden muhalefete öyle bir “Esas patron benim” mesajı verdi ki... Bu kadar olur. Tabii anlayana...
Ne diyor Demirtaş mesajında: “Filmi 4 milyon kişinin izlemesi direnene saygı duyulmasından. Daha filmi çekilecek çok direniş var! Bir gün yönetmen koltuğunda oturduğumuzu da göreceksiniz!”
Demirtaş ve arkadaşlarının filmini çekmeyi düşündüğü direnişler ne ola ki? Altılı masanın sakinleri bu sorunun cevabını verebilir mi? Yoksa onlar Erdoğan’ın gitmesi için hapisteki yönetmenin set işçisi olmaya bugünden razı mı?
Erdoğan antipatisinin gözlerine perde indirdiği siyaset esnafı ayakta uyumaya devam etsin. Bu millet o senaryonun filme dönüşmesine izin vermeyecek.
Z kuşağı tamam, ya Metaverse?
Siyasetin gözü ilk kez oy kullanacak 6 milyon 300 bin Z kuşağı gençte.
2023’te oy kullanacak genç sayısı ise 13 milyonun üzerinde.
Bu gençlik internette, dijital dünyada. Siyaset bu gerçeğin ne kadar farkında derseniz... İşte orada işler biraz karışık.
“Z kuşağından, gençlerden oy alamaz” denilen AK Parti dijital dünyaya kendisini hazırlayan neredeyse tek parti.
Kimilerine göre yakın gelecekte sanal ve fiziksel gerçekliğin buluşacağı mekân olan Metaverse üzerine geçen hafta Ankara’da büyük bir etkinlik gerçekleştirdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da katıldığı etkinlikte ileri teknoloji uygulamaları ve altyapıları gerektiren Metaverse konusunda Türkiye’nin atacağı adımlar ele alındı.
Peki, gençleri iktidardan iyi anladığını iddia eden ve kendisine oy vereceğini düşünen muhalefet ne diyor Metaverse hakkında?
AK Parti’nin toplantısının üzerinden bir hafta geçti. Muhalefetten tıs yok. Teknolojinin dünyaya, dünyanın teknolojiye yön verdiği bir süreçte bizim muhalefetin gündeminde Metaverse yok!
Sanal değil reel gerçek bu...
Büyükelçiyle yemeğin faturası emekçiye!
Saim Tanır ve Osman Turan.
İkisi de İstanbul Büyükşehir Belediyesi işçisi.
Daha doğrusu, öylelerdi. Seçim öncesi “Emek en yüce değer, kimsenin işine, aşına dokunmayacağız” deyip namus sözü verenler ikisini de kapının önüne koydu. Hem de 25/II. maddeden. Yüz kızartıcı suç işlediği iddiasıyla tazminatsız!
Neydi suçları? İddia o ki Ekrem İmamoğlu’nun İngiliz Büyükelçi’yle karlı bir İstanbul akşamında yediği 46 bin liralık yemeği Balıkçı Kahraman’da görüntüleyen müşteriyle arkadaş olmak! AK Parti döneminde işe girmek.
Yapma Ekrem Başkan... 5-6 bin lira maaşla ev geçindiren insanları bu sebeple mağdur etmek ne adalete ne de vicdana sığar. Varsa bir suçları çıkıp açıklayın. Yoksa mantıklı bir açıklamanız, o emekçileri derhal işe başlatın. Adil bir yöneticinin yapması gereken budur.