07.12.1998 - 00:00 | Son Güncellenme:
Şeref Oğuz
Türkiye'nin dinamizminde çok özel bir yere sahip Anadolu Kaplanları bugün, krizin pençesinde kıvranıyor. Küçük ve Orta boy işletmelerin, KOBİ'lerin zaten öteden beri süren sıkıntıları bugün ekonominin genel sorunlarıyla daha da ağır hale geldi.
Bu sürece gelirken neler oldu, nerede ne hata yaptık, bir göz atalım;
Anadolu Kaplanları, 1996'da ekonomi servisimizin 3 aylık araştırması sonucu yaptığımız saha çalışmalarının bileşkesinde adını buldu. 3 hafta boyunca, Anadolu'da mucizeler yaratan bu insanları, firmalarını ve ufuklarını kamuoyuna sunmuştuk.
Kaplan derken, "kaplan bakışı"nı kasdettik; Aç, yükselmek isteyen, hareket kabiliyeti yüksek ve gözü kara, risk alabilen, yeniliklere açık, dinamik vs... Ülkenin her kesiminde zaten kulağımıza gelen başarı öykülerinin kahramanlarını incelediğimizde, yeni bir olguyla karşılaştık; Bunlar daha ziyade Anadolu'daydı ve kaplan davranışı sergiliyordu.
Kredi pastasının yüzde 3'üne layık görülen, Türkiye'nin yüzde 97'si kaplanlar... Çoğu kayıtdışında kalmaya zorlanmış, rekabeti az alanlarda varolma mücadelesi veren, dış pazarları zorlayan, önce ateş edip sonra nişan alan bu dinamik yapı, son bir yıldır bozulmaya başladı.
Bozulmanın temelinde kaplan bakışını yitirmek vardı. Hala aynı tanımı koruyanları bir yana bırakarak... Raki filmleri dizisinde antrenörü Raki'ye şöyle diyordu; Bak Raki, seni bulduğumda gözünde, "aç ve yırtıcı bir kaplanın bakışı vardı. Sonra şampiyon oldun, paraya doydun, antremanı bile bıraktın. Seni yendiler zira sen, kaplan bakışını kaybettin."
Kaplanlar bu bakışlarını yitiriyor. Zira reel ekonominin dışlandığı Türkiye'de, üretimden ziyade para harmanlamaya öncelik veren hükümet politikaları var. İSO'nun KOBİ 250 araştırmasının sonuçlarına bakıyoruz, 1997 yılında Anadolu Kaplanları'nın karlarının yüzde 54'ü, faaliyet dışında oluşmuş. Bunun anlamı, kaplanlar repocu olmuş.
Bu yargı bana düşmez ama... Devletin böylesi "ahlaksız" yüksek faiz "teklifi" karşısında, belki de repocu olmaya mecbur kaldılar. Üretimi desteklemeyen sistem, onların hayatta kalması için, herkesin yaptığı yanlışı getirdi. Artık üretmiyor, özkaynak yaratmıyor, yeni istihdam açmıyor, yeni pazar aramıyor... Kazandığını götürüp yüzde 150'lik cazibeye yatırıyor.
Tüm suç bu ahlaksız teklife kanan kaplanlarda mı? Bu soruya hemen herkes, "devlet desteğinin azlığından" dem vurarak cevap verir. Ama ben buna katılmıyorum. Zira kaplanlar hiç bir zaman Ankara'nın bilgi ve ilgisi dahilinde olmadı ki... Bir kaç uyanık siyasetçinin bu potasiyele yönelik söylemi dışında zaten kmendi yağları ile kavrularak varoldular.
Benim görüşüm, kaplanlar işte bu özelliklerini, "yoklukta varolma" dinamizmlerini kaybettiler.
Küresel kriz, siyasi kriz, durgunluk... Bunlar işin tuzu biberi oldu. Peki daha başka nerede yanlış yapıldı? bunun cevabını masabaşından veremeyiz. Milliyet Ekonomi Servisi bu cevabı Kaplanlardan öğrenmek, tıpkı 2 yıl önce olduğu gibi, yerine, ayağına giderek anlamak için yollara düştü.
Bugün Denizli, Çorum, Bursa, Gaziantep, Kahramanmaraş ve Uşak'tan yola çıktık. Bu illerin ardından diğer kaplanlara da gideceğiz. Amacımız, adını koyduğumuz dinamizmin yaralarını yerinde görmek. Varsa bir çare bulmak. Bu çarenin de ne Ankara'da ne de bizim kurulduğumuz plazalarda bulunacağına inanmıyorum. Yaralı kaplan konuşacak, biz aktaracağız.
Ekonominin belkemiğindeki kanamayı durduramazsak ne olur? Bence muhtemel bir krizde Türkiye ekonomisi nakavt olur. Zaten kaplan yarayla varolamaz. Ya ölür, ya da yaralı kaplanın muhteşem efsanelerini yaratır. Şimdi söz onlarda...
Yazara E-Posta: seref.oguz@milliyet.com.tr