Politik değerleri tartışmamız sırasında, demokrasi, güçler ayrılığı, yargı anlayışımız farklı derken, şimdi ekonomide de birbirimizi tam olarak anlayamıyoruz.
Geçtiğimiz 8 yıllık dönemde, Gayri Safi Milli Hasıla(GSMH)’nın, enflasyonun, Kişi Başına Düşen Milli Gelir’in hesaplama yöntemi değişti. Bu arada, Türk Lirası’nın gerçek değerini hesaplamada kullandığımız dahil, karşılaştırmalarda baz alınan temel yıllar bile değiştirildi. Artık, veri ve istatistikler istenilen sonuçları gösterecek biçimde. Rakamlarla öyle oynanılır hale geldi ki, Türk ekonomisi insanlardan soyutlanıp, rakamlarla ifade edildiği durumlarda çok iyi gözüküyor.
Verilere bakarak ekonomimizin iyi durumda olduğunu düşünüyorum ama bu iyiliğin ne kadarının istatistiklerdeki oynamayla sağlandığına emin değilim. Daha 8 yıl önce, 3 bin dolar olan kişi başına düşen milli gelirimiz, 10 bin dolara kadar yükseltildi. Tabii ki, küresel kriz nedeniyle şimdi bu seviyenin altındayız.
Bakana göre!
Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı, işsizlik oranının % 10’un altına düşürülemeyeceğini; düşürülmesi için yapısal tedbirler alınması gerektiğini söylüyor. İşsizlik, ülkemiz insanının kaderi mi? Madem yapısal tedbir alınması gerekiyordu, 8 yıldır niçin alınmadı? Alınacak yapısal tedbirler nelerdir? Sıcak para girişinin önlenmesi amacıyla ekonomimizin büyümesi bile engellenirken, işsizlik sorunu nasıl çözülecek?
Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı, “Cari İşlemler Açığı”nın GSMH’nin % 5.4’ünü aşması halinde tehlikeli olduğunu söylüyor. Bu noktada yine, “GSMH hesaplama yöntemi” önem kazanıyor. Kaldı ki, sıcak para tedbir dinlemiyor. İşte, Merkez Bankası Başkanı’nın söylediği gibi 1 ay içinde 10 milyar dolar çıktı, yeniden girdi. Birileri bizimle eğleniyor. Sıcak paranın sermaye piyasalarına girişini engelleyen tedbirler alırsanız, bu defa yabancılar sizin mevcut özel ve kamu şirketlerini almaya başlarlar. “Cari İşlemler Açığı” var oldukça, satılan bu değerler karşılığında elde ettiğimiz döviz, bir biçimde yeniden yurtdışına gidiyor demektir. Sonuçta biz, malını satıp, yiyen mirasyedi gibiyiz.
Zorunlu karşılıklarla oynamak makro riskleri azaltıyor mu?
Merkez Bankamızda, Araştırma ve Bankacılık Genel Müdürlükleri var. Bu iki Genel Müdürlüğün hazırladığı politika tedbirleri, önce Başkan’a ve Başkan Yardımcılarına, sonra da Para Politikası Kurulu’na sunuluyor. Önerilerden uygun görünenler Banka’nın para politikası olarak benimseniyor. Yani, her para politikası kararında olduğu gibi, “zorunlu karşılıklar”la oynanmasında da, araştırmacı ekibin rolü var.
Merkez Bankası’nın “Lira” dergisinin son sayısında bir uzman arkadaşımızın (Nursel Yavuzarslan), “Makro Riskleri Azaltıcı Politika Aracı Olarak Zorunlu Karşılıklar” başlıklı bir çalışması yayınlandı. İnceleme, faiz silahına ek olarak, faiz dışı politika araçlarının kullanılması halinde, hem finansal istikrarın hem de fiyat istikrarının daha iyi sağlandığını gösteriyor. Finansal istikrarı ve fiyat istikrarını sağlayan faiz eğrileri (Taylor kuralı) birbirine daha da yaklaşarak, istenilen istikrar sağlanabiliyor.
İstatistiksel sonuçlar iyi; mantık farklı!