İsviçre Bankaları, uzun yıllar kara para aklayıcılarının sakin ve güvenilir limanı olmuştu. “Bankacılık sırrı” prensibinin esas alındığını söyleyerek uzun yıllar numaralı hesapların kullanılmasıyla, yalnız kişilerin, diktatörlerin, terör örgütlerinin, kaçakçıların değil, devletlerin de el altından yürüttüğü ve karşılığının örtülü ödeneklerden ödendiği operasyonlarının da kotarılma merkezi oldular. Önce, İsviçre halkının bu operasyonlara karşı çıkması ve bazı kantonlarda numaralı hesapların yasaklaması; daha sonra da, ABD ve AB’nin İsviçre Hükümeti’ne baskı yaparak, numaralı hesaplarla ilgili bilgilerin vergi otoritelerine verilmesini zorunlu tutması neticesinde, “İsviçre Bankacılığı” büyük darbe yemişti.
Bugünlerde, en büyük İsviçre bankası olan UBS’nin Londra şubesinde çalışan genç bir uzmanın Banka’yı ve müşterilerini 2 milyar dolar zarara uğratması, “İsviçre Bankacılığı”nın yeniden sorgulanmasına neden oluyor. Anlaşılan, İsviçre bankaları bu kez defa, kısa sürede kolay ve çok para kazanma ve kazandırma operasyonlarında uzmanlaşmaya başlamış. Tecrübesiz bir uzmanın yaptığı “hedging” operasyonu, sadece UBS’i ve “İsviçre Bankacılığı”nı değil, son aylarda güvenilir liman olma özelliğini kazanmaya başlayan İsviçre Frangını da olumsuz etkilemeye başladı.
Çıkarılacak dersler
Global krizin gerçek sebebi olan “hedging” işlemlerinin halâ bazı kişi ve kurumları cezbettiği anlaşılıyor. Oysa, iyice kısa vadeye sıkışmış ve belirsizliğin had safhaya ulaştığı bu parasal ortamda böylesi işlemlerle para kazanmaya çalışmak akıl kârı değil. Adları ne kadar güçlü ve güvenilir olarak anılırsa anılsın, bankacılık sistemlerini denetleyen İngiliz ve İsviçre kurumlarının görevlerinde yeterince başarılı olamadığı anlaşılıyor. Bu açıdan bakılırsa, ülkemizin bankacılık sistemini düzenleyen ve denetleyen kurumun (BDDK), onlardan çok daha etkin olduğunu söyleyebiliriz.
“İsviçre Bankacılığı”nın yeterince şeffaflık olup olmadığı ve halâ kolay para kazanma yollarını açık tutup tutmadığı konularının sorgulanma zamanı gelmiş görünüyor. “İsviçre Bankacılığı”nda ve en azından UBS’de “banka içi denetim”in yeterli olmadığı ortaya çıktı. Bu tecrübe, tüm bankalar için iç denetim mekanizmalarının önemini bir kez daha gündeme getiriyor.
UBS’de işlemlerin aşamalı üst yönetici onayları ile gerçekleşmediği; tecrübesiz uzmanlara gereğinden fazla güvenildiği ve onlara işlem limiti verildiği de açık.
İngiliz Bağımsız Bankacılık Enstitüsü Raporu’nda da değinildiği gibi, bu işlemin “yan etkileri” büyük olacak. Bankalar kumarhane, bankacılar da krupye değil...