Kainatta herşey birbiri ile ilişkili. Her varlık, yaşamak için bir diğerini yenmek, hatta yemek zorunda. Her zafer, diğer bir varlığın yenilgisi anlamına geliyor. Güçlüler kalıyor; güçsüzler eleniyor. Bağıranlar kalıyor; sessizler eleniyor. Birleşenler kalıyor; tek başina olanlar eleniyor. Tahakküm edenler güçlenirken, biat edenler güçsüzleşiyor. Tanrı’ya sığınmamız bile, aslında bir diğerimizi saf dışı edebilmek için. Tanrı’nın koyduğu düzen böyle. Kainata da hakim olan bu düzen, siyasetten ekonomiye; uluslararası güç savaşından, insan davranışına kadar her ilişkiyi yönlendiriyor.
Kainatta her şey birbiriyle ilişkili ama bu ilişkinin hangi esaslara dayandığı ve nasıl işlediği henüz kanıtlanabilmiş değil. Belki de hiç kanıtlanamayacak. Elektromanyetik güç ile güçlü ve zayıf nükleer güçlerin birbirlerine olan etkisi, henüz araştırma safhasında. Bilim adamları, her ilişkinin 3 (zaman işin içine katıldığında 4) değil, asgari 10 boyutla incelenmesi gerektiğini düşünüyor. Kainattaki en yüksek hızın ışık hızı olduğu bilinirken, kainatın kendisinin de büyüdüğü, üstelik bu büyümenin ışık hızından çok daha hızlı gerçekleştiği anlaşıldı. Tabii ki, bilim tarafından ispatlanamayan her şey Tanrı kavramı ile açıklanmak zorunda. Hepimiz Tanrı’ya inanıyoruz.
Bazılarımız ilk insanların Afrika’dan çıktığını düşünürken, bazılarımız Harran Ovası’ndan çıktığına inanıyor. Aslında, sonuç değişmiyor; her şey birbiri ile sıkı sıkıya ilişkili olmaya devam ediyor. Bu ilişki yumağı da bilimsel ve tam olarak açıklanamadıkça bilmediğimiz şeyler var olmaya devam edecek.
Global ısınma bir direniştir
Global ısınma olgusunun, sadece tabiatın değil; kainatın da bir direnci sonucu oluştuğunu düşünüyorum. Kainatın kurulu düzeni o denli kendisini korumaya şartlanmış ki, hastalıklar için ilaç ve çare bulundukça, yeni ve hiç bilinmeyen hastalıklar ortaya çıkıyor. Çünkü, düzen “her canlının ölümü tatması” üzerine kurulu.
Kainatın ilişkiler zinciri ile fazla oynanması, tabiatın kurulu düzeninin direncini de artırıyor. İnsanoğlu ne kadar güçlenirse güçlensin ve gücünü birleştirsin, tabiat güçlerine karşı çıkabilecek kadar güçlü değil. Hala, tabiat güçlerine boyun eğmek zorunda.
Böyle bakıldığında, “global ısınma olgusu”nun sadece iklim değişiklikleri veya okyanus hareketleri ile açıklanabilmesi mümkün değil. Gezegenimizin bulgulara dayanan geçmişine bakıldığında, global ölçüde artan sıcaklığın tüm dünyadaki jeolojik aktiviteyi artırdığını da görüyoruz. Anlaşılan o ki, global ısınma ile birlikte, volkanik hareketler, toprak kaymaları, depremler, sel baskınları, okyanus altı toprak hareketleri gibi olaylar devam edecek. Bu stresin deniz seviyelerinde ani yükselmelere neden olabileceği de öngörülüyor. Bu yükselmenin asıl nedeni ise buzulların erimesi değil, okyanuslar altındaki volkanik hareketler ve toprak kaymaları olacak.
“Bazıları sıcak sever” ama sadece sıcak değil, büyük ve yıkıcı felaketlerle karşılaşacağımız anlaşılıyor. “Kainatta her şey birbiri ile ilişkili” tezinden yola çıkarsak, belki de dünyadaki tüm insanların kafasının da neden bu denli bozuk olduğunu açıklayabiliriz. Acaba, siyasetimizdeki sertlikte, global ekonomik krizlerde, Büyük Orta Doğu bölgesindeki toplumsal hareketlerde, “global ısınma”nın bir etkisi var mı?