Kriz öncesinde, müşterilerine sentetik yatırım araçlarını öneren bankalar, bir “saadet zinciri” yaratmışlardı. Bu yolla, hem kendileri büyük komisyon geliri elde ediyorlar; hem de müşterilerine iyi para kazandırıyormuş görünümü veriyorlardı. Bir zamanlar, borsalar için dile getirilen “Büyük Gazinolar(Gazino, “Kumarhane” anlamında kullanılıyor)” söylemi, kriz öncesi banka işlemleri düşünüldüğünde, bankalar için gerçek oldu. Sonunda, kopan “saadet zinciri” büyük krizi beraberinde getirdi.
Şimdi, bankalar ayranı bile üfleyerek içiyorlar. Eskiden bir kaç saat içinde sonuçlandırılan tam ve gerçek teminatlı kredi talepleri bile, artık en erken 48 saat içinde sonuçlandırılabiliyor. Çünkü, tüm taleplerin ilave birimler tarafından kontrol edilmesi ve asgari yirmi ayrı bölümde kayıt altına alınması gerekiyor.
Stres testlerinin, geçmiş verilere dayalı olarak, geleceğe yönelik tahminler ortaya koyduğu anlaşılınca da, bir çok bankanın tâbi olduğu stres testi uygulaması zordaki bankaların durumlarını daha da kötüleştirdi.
Özel bankacılıkta yeni dönem
IMF’in 2010 sonu rakamlarına göre, küresel çapta bankaların bilançolarına resmen yazmak zorunda kaldıkları zarar 2.2 trilyon doları aşıyor. Bu zararın 800 milyar dolarlık bölümü, gayrimenkul ve ticari kredilerle doğrudan ilgili bile değil. Bu durum, sektörün ve özellikle de “yatırım bankacılığı”nın risklerini giderek büyüttü. Sonuçta, varlıklı müşterilerinin paralarını yöneten “Özel Bankacılık” birimleri, yeniden yapılandırılmaya başlandı.
Küresel kriz, daha önce çok rahat biçimde çalışan bankaların, “Özel Bankacılık” birimlerini daha kontrollü ve sıkı prensiplerle çalışmaya itti. Müşteriler artık, ince eleyip sıkı dokuyorlar.
- Özel Bankacılık birimleri sentetik yatırım araç satmak yerine, doğrudan Sermaye Piyasası araçlarına yönelmeye başladılar. Bu durumda ise, alınan komisyonlar rekabet yüzünden “sıfır”a kadar inebiliyor. Bu gelişme, banka kârlarını da etkiliyor.
- Kriz sonrasında, bankaların “Risk Yönetimi” birimlerinde çalıştırdıkları eleman sayısı ikiye katlandı. Kontrol nedeniyle kredi kararlarının uzaması ise, verimliliği azaltıyor; müşteriyi caydırıyor; banka masraflarını yükseltiyor.
- Bankacılıkta düzenleme ve denetleme yapan kurumların yeterince gözetim yapamadıklarının ve getirilen kuralların işlevselliğini kaybettiğinin anlaşılması yatırımcıları çok daha dikkatle yatırımlarını yönlendirmeye sevk etti.
- Artık, müşterilerin bankacılarının kendileri adına işlem yapabilmesine olanak sağlayan toleransları da neredeyse yok oldu. Müşteriler, yatırım sürecine doğrudan müdahil olmak istiyorlar ve temsilcilerinin yetkilerini neredeyse sıfıra kadar düşürüyorlar.
- Müşteriler, krizden zarar görmüş olan bankalardan bir an önce çıkıp, “güçlü marka” sayılan ve krizden etkilenmeyen mali kuruluşlara sığınıyorlar. Bunlar arasında, Türk bankaları da var.
- Artık, bankacılığı büyütmenin tek yöntemi, müşteri güvenirliliğini sağlamaktan geçiyor. Müşterilerinin güvenini kaybeden bankalar, bu güveni yeniden kazanabilmek için epeyce uğraşacaklar. Başarı kazanamayanlar ise, yok olup gidecek.
- “Özel Bankacılık” birimlerinin müşterileri, artık mümkün olduğunca likit sayılan enstrümanlara yatırım yapmak eğilimindeler.
- Müşteriler, “Özel Bankacılık” birimlerinin kendilerine özel çözümler üretmesini istiyorlar. Piyasalara giriş ve çıkışları ile yatırım süreleri boyunca, mutlaka temsilcilerinin geniş tecrübesinden yararlanmayı bekliyorlar.