"Ermeni Sorununu Anlamak - Önyargıları Aşmak ve Nefretten Arınmak” isimli Uluç Gürkan’ın kitabı, yıllardır kafamı kurcalayan meseleyi açık seçik anlayabilmeme neden oldu.
Birçok Ermeni arkadaşım ve komşum oldu. Birçok günlük ihtiyacımızı, Yaranuş adlı Ermeni bakkaldan karşılıyoruz. ABD’de tanıştığım Ermeniler, Osmanlı’nın kendilerine çok mezalim yaptığını; kendilerinin ana kucağından beri, bu mezalimi anlatan hikayelerle büyüdüklerini söylüyorlar. Osmanlıların, Ermeni halk ile Ermeni çeteler arasında ayrım yapmaksızın tüm Ermenileri sürdüğünü anlatıyorlar.
Uluç Gürkan diyor ki:
1- Birinci Dünya Savaşı’nda, Rusların Doğu Anadolu’yu işgali sırasında, Ermenilerin gönüllü birlikleri ile cephede, çeteleriyle cephe gerisinde Osmanlı Devleti’ne karşı ayaklanmaları üzerine “askeri bir tedbir” olarak planlanan tehcirin uygulanması sürecinde, Ermenilerin büyük mağduriyeti ile karşılaşılmıştır. Bu süreçte yaşananlar, sadece “zarar gören Ermeni’lerin acısı” sayılamaz. “Hepimizin ortak acısı” olabilmeli; acılar paylaşılabilmeli; gerektiğinde, birlikte yas tutulabilmelidir.
2- Savaş sırasında, cephede ve cephe gerisinde, tüm Osmanlı halkı büyük acılar yaşamıştır. Bu acılar ve duyarlılık, Türk’ü, Kürt’ü, Müslüman’ı, Hristiyan’ı için, ırk ve din ayrımı yapılmaksızın bir bütün olarak değerlendirilmelidir.
Hukuki bir karar
3 - Olayın tarihi ve hukuki boyutlarına bakılmalıdır. Tarihsel bir olayın “soykırım” olarak adlandırılması, ancak hukuki kararlarla olabilir. 1948 Birleşmiş Milletler (BM) Soykırım Sözleşmesi’ne göre, bu suçun tüzel kişilere değil, gerçek kişilere yönetilmesi gerekir. Türkiye, sadece Osmanlı arşivlerini açmakla kalmamalı, ülkesi ve ulusuyla Türkiye’ye yönlendirilen, hukuk dışı ve ırkçı iddiaları tartışmanın ön koşulu olarak, hukuk bazında kararlar alınmasını istemelidir.
4 - BM Soykırım Sözleşmesi, “soykırım suçu”nun varlığı ya da yokluğu konusundaki yetkili mercii, “yargı organları” olarak belirtmiştir. Yetkili yargı organları da sözleşmede açıklanmıştır.
Tehcir uygulaması
5 - 1949 tarihli Cenevre Sözleşmelerinin, 1977 tarihli Ek:2 Protokolü uyarınca, tehcirin, “askeri gereklilik” kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir.
6 - İkinci Dünya Savaşı öncesi ve sırasında Yahudilere karşı uygulanan soykırım gerçeği sırasında, Yahudilerin ne Almanya’ya karşı silahlı bir direnişi ne de Almanya’nın savaş halinde olduğu ülkelerle silahlı bir işbirliği vardı.
7 - Ermenilerin önemli bir bölümü, Birinci Dünya Savaşı öncesinde ve sırasında uğradıkları mağduriyetlerin, “soykırım” olarak tanımlanmasını istiyorlar. 1915 olaylarını kullanarak, Türkiye’den tazminat ve toprak talep ediyorlar.
8 - Lahey’deki Uluslararası Adalet Divanı’nın 3 Şubat 2012 tarihli kararı, “Yabancı ülkelerdeki yerel mahkemelerin başka ülkeleri yargılamaları, hiçbir hukuki değer taşımaz. Tam aksine, bu yargılamalar uluslararası hukukun ihlalidir” diyor. Dolayısıyla, Ermenilerin, çeşitli ülkelerde ve parlamentolarda aleyhimize aldırdıkları kararların, hiçbir hukuki dayanağı bulunmuyor.
Yargılama yapıldı
9 - Osmanlı Devleti, görevini kötüye kullanan tehcir sorumlularını yargılamıştır. Nürnberg Mahkemeleri ile aynı prensipler kullanılarak yapılan Malta yargılamasında, hukuki değeri olan hiçbir kanıt bulunamamıştır. Yargılamalar sırasında, İngiliz Kraliyet Başsavcısı tarafından ünlü tarihçi A. Toynbee’ye yazdırılan “Mavi Kitap” dahi kanıt olarak kabul edilmemiştir.
10 - Ermenilerin Sevr Anlaşması görüşmelerine “Savaşın Tarafı” olarak kabul edilmeleri talebinin reddi de, tarihçi Bernard Lewis’in “Soykırım değil, Savaş Trajedisi” tespitini doğrulamaktadır.
11 - Birleşmiş Milletler Savaş Komisyonu da, Ermeni iddialarına atıf yapılması önerilerini reddederken, bu durum kabul edilirse, “tüm savaşlar, soykırım sayılır” demiştir.
Birinci Dünya savaşı sırasındaki Ermeni isyanlarının çoğu bağımsızlık amaçlamaktadır. Hristiyan tebaanın ayaklanması gibi, Ermeni isyanı da uluslararası planda destek buldu. Ermeni isyanı, Doğu Anadolu’daki Rus işgaliyle, Hristiyan ayaklanması da Fransız işgali ile bütünleşmişti.
Tarih tarihte kaldı. Ne Ermenilere ne de Hristiyanlara art niyetli ve hınçla yaklaşmamalıyız.