Yaşadığımız global kriz, ekonomik modellerin, özellikle de ekonometrik modellemelerin neredeyse tamamen değerini yitirdiğini gösteriyor.
- En gelişmiş ülkelerdekiler dâhil tüm Merkez Bankaları, bu krizde hata yaptı. Neredeyse hepsi krizi öngöremedi ve krizi önlemeye yönelik tedbirler alamadı.
- Geleneksel ekonomi teorileri ve ekonometrik modeller ülke büyümelerindeki devamlılığı, krizlerin önlenmesi için neler yapılacağını, piyasaların hangi yönde hareket edeceğini açıklayamıyor.
- Günümüzün ekonomi politika ve programları, “enflasyon hedeflemesi”, “mali kural” konulması, “kur hedeflemesi”, “sıkı para politikası”, “stres raporları” gibi cilalı ve göstermelik tedbirler alınmasıyla uğraşıyor. Ekonomistler, kredi darboğazların nasıl aşılacağı ve günümüzün merkez bankalarının nasıl olup da yanlış istikametlere yönelebildikleri konularını incelemiyor.
- Ekonomik krizde, dalga tersine dönünce, özel sektörü ve bankaları kurtarmak adına devletlerden yardım istendi. Liberal prensipler uyguladıklarını söyleyen hükümetler, kendilerini sosyalist uygulamalar içinde buldular.
- Artık, ekonomi dünyasında bakılması gereken en önemli veri, “borç stoku” haline geldi. Yalnız, borcun büyüklüğü değil, ödenen faiz yüksekliği de ülkelerin ve şirketlerin geleceğini şekillendirecek.
- Tüm gelişmekte olan ülkelerde uygulattırılan politikalar birbirine benziyor. Paraların değerli tutulması sayesinde bol ithalat yapılıyor. Sonuçta, enflasyon düşüyor, hükümetler daha fazla oy alıyor. Ama, üretim gücünü ve dışa bağımlılığı düşünen yok.
Ne yapmalı?
- Ekonomik dalgalanmayı esas alan ve bu sırada gerçekleşmesi beklenen her bir sonucun birbirlerinden bağımsız zaman aralıkları ile gerçekleşebileceğini veya hiç gerçekleşemeyebileceğini öngören, yeni bir ekonomik model üzerinde çalışılmalı.
- Bizde Merkez Bankamız için yapıldığı gibi, tek bir kurumu olan bitenin sorumlusu olarak göstermekten vazgeçilmeli. Sorunların uluslararası ve ulusal tüm ekonomik birimleri ilgilendirdiği göz ardı edilmemeli.
- Hükümet harcamaları, neredeyse tüm ülkelerde büyüme oranının ve vergi gelirlerinin artış oranlarının üzerinde artıyor. Kısacası, dünya ekonomileri içinden çıkılmaz bir borç sarmalına sürükleniyor. Diğer hedefleri bir tarafa bırakıp, Devlet ve reel sektör, “borç” sorununun nasıl çözüleceği üzerine bir ekonomik model geliştirilmeli.
- Krizden etkilenen tüm ülkelerde vergiler kaçınılmaz olarak artacak. Bu oluşuma bir de artan ve alınan borçlar geri ödenirken büyütülecek olan likidite eklenirse, uluslararası enflasyonist bir baskı oluşacak. Bu nedenle, devletler ve şirketler için, “vergi yönetimi” ve “borç yönetimi” öncelikle ele alınmalı.
- Krizden çıkış stratejisinin bir parçası olarak ABD, ülke rezervlerinin artırılmasını istiyor. Çünkü, bizim rezerv artışımız (rezervlerin çok önemli bölümünün ABD’de tutulmuş olması nedeniyle), ABD’ye verilmiş “faizsiz borç” anlamı taşıyor. Yoksa, amaç Merkez Bankamızın döviz alması sayesinde ihracatımızın desteklenmesi değil. Bu nedenle de, döviz fiyatını yükseltici büyüklükte bir alım yapılamıyor. Bu politikaya da, artık uluslararası ekonominin bir parçası olan Türkiye, uymak zorunda ve uymalı.
- Bu durumda, Hazine’nin ve reel sektörün “borçlanma faizi” önemli oluyor. Merkez Bankamız ve Hazinemiz bu konuya çok önem verip, faizleri “sıfır”a yaklaştıracak tedbirler üzerinde çalışmalı.