Durmuş Yılmaz, gelmiş geçmiş en mütevazı, samimi ve öz güvene sahip Merkez Bankası Başkanı oldu. Yaşının nasıl ve neden büyütüldüğünün hikâyesi de, Bankalar Birliği Genel Sekreteri Ekrem Keskin’in ve diğer köşe yazarlarının eleştirilerine yaklaşımı da, bu tespitleri doğruluyor.
Kendinden önceki Merkez Bankası Başkanı Serdengeçti’nin, Taraf gazetesinde açıklanan “Wikileaks Türkiye Belgeleri”nde yer aldığı şekliyle, ABD Büyükelçisi Pearson’a “Ak Parti durumun ciddiyetini kavramamış; ABD yardımı ya da IMF programı olmadan da yola devam edilebileceğini zannediyorlar. Onların bu bilinç eksikliği beni korkutuyor” dediği bir zeminde, Durmuş Yılmaz’ın kendi politikasını yürütmesini takdirle karşılıyorum.
Merkez Bankası’nın, para politikasının temel aracı olarak Munzam Karşılıkları kullanmasını, daha önceki yazılarımda da eleştirdiğim gibi, onaylamıyorum. Hele, yüksek öz kaynakları sayesinde kârlılıkları kaçınılmaz olarak artan bankaların, bu kârlarına göz dikilmesini hiç doğru bulmuyorum. Bilindiği gibi, öz kaynakların yüksek tutulmasını BDDK zorunlu kılıyor. Geçen hafta gazetelerde, Şişecam’ın 2010 yılında 484,3 milyon lira kâr ettiğini okuduk. Şimdi, bu kâra da mı göz dikilecek? Şirketlerin kârlarına göz dikilen bir anlayış varken, ülkeye yabancı yatırımcı nasıl gelecek? Üstelik, bankaların oldukça büyük sayılabilecek orandaki hisseleri yabancılara ait iken.
Yeni başkan nisanda seçiliyor
Önümüzdeki ay, yeni bir Merkez Bankası Başkanı atanacak veya Durmuş Yılmaz’ın görevine devam etmesi istenilecek.
Bazıları ise Merkez Bankası’nın seçimlere kadar vekâleten yönetilebileceğini söylüyor.
Merkez Bankası’nın bağımsızlığını, başkan temsil eder. Çünkü, Banka Meclisi’nin ve başkan yardımcılarının hükümet tarafından kolay sayılabilecek yöntemlerle değiştirilmesi mümkün. Banka Meclisi üyeleri Ekonomiden Sorumlu Bakan tarafından, Hazine aracılığı ile; yardımcılar ise, “üçlü karar” ile atanıyor. Sadece, “Başkan”ın atanmasında Bakanlar Kurulu Kararı gerekiyor.
Hükümet, Merkez Bankası seçimi konusundaki iradesini istediği gibi kullanabilir. Ancak, bu iradenin beklenilmeden kullanılması gerekir. Aksi halde, “Hükümet, bağımsız bir Merkez Bankası istemiyor” anlamına gelecek bir uygulama yapmış olur.
Bütün Ortadoğu karmaşa içinde iken, iç istikrarın bozulmasını kimse istemez. Merkez Bankası Başkanı atanmasının geciktirilmemesi de, istikrarlı bir yönetim anlayışının bir parçasıdır.