Türkiye’nin büyümesi Çin’i bile geçti; dünya rekoruna ulaştı. Ancak bu büyüme, dış cari açıktaki (cari açık) artış sayesinde gerçekleşebildi. 2011 yılının ilk çeyreğinde yıllık bazda % 11’e ulaşan büyümenin devam ettirilebilir olmadığı bir gerçek. Hiç bir tedbir alınmayıp piyasa kendi akışına bırakılsaydı, cari açıktaki gittikçe artan büyüme nedeniyle ani düzeltmelerle karşılaşılacak; kontrol edilemez kur yükselmeleri eskiden olduğu gibi ekonomiyi allak bullak edecekti. Neyse ki, ekonomi yönetimi zamanında tedbir aldı ve tedbirlere devam ediyor. Umuyorum, cari açık belâsından ekonomide ağır sarsıntılar ve spekülatif kârlar yaratılmadan çıkılacak.
Büyüme rakamı olan % 11’in neredeyse % 75’lik (8.7) bölümü özel tüketimden ve % 60’lık (7.2) bölümü de özel yatırımlardan oluşuyor. Büyüme ile özel kesimin yatırım ve tüketim harcaması toplamı arasındaki fark (8.7 + 7.2 – 11= 4.9), ithalatla karşılanıyor. Yani, öncelikle özel tüketim, sonra da özel yatırım harcamalarının cari açığın oluşmasında büyük payı var.
Büyüme, yıl sonuna kadar % 6.5’e indirilebilirse, cari açık da yıllık 75 milyar dolar seviyelerine çekilebilecek. Cari açığımızı bugünkü dengelerle 40 milyar dolar civarına çekmemiz gerektiği düşünülürse alınan tedbirlerin sürdürüleceğini ve Türk Lirası’ndaki değer kaybının beklenenden uzun bir süre devam edeceğini söyleyebiliriz.
Cari açık nasıl finanse edildi?
Tedbirler alınmasaydı ve döviz kurundaki artış gerçekleşmeseydi, cari açık, 2011 yılı sonunda Gayri Safi Milli Hasıla’nın % 8-8.5’ine ulaşacaktı. Bu aşamada, cari açığın finansmanının nasıl sağlandığına bakmak gerekiyor:
- 2008 yılında doğrudan yabancı yatırımlardan 40 milyar dolar civarında gelir elde edilmişken, 2010 yılında bu gelir 16 milyar dolara düştü. Bu yıl da düşmeye devam ediyor. Demek ki, yabancıların ülkemizde yaptıkları yatırımı arttırmamız şart.
- 2008 yılında, yabancıların tahvil ve bono alımları sadece 2 milyar dolar iken, 2010 yılında 34 milyar dolara yükseldi. Yükselme devam ediyor. Bu yükselmeyi durdurmak için Merkez Bankası’nın faiz indirimine gitmesi gerekliydi. Öyle de yaptı.
- 2008 yılında, 8 milyar dolar civarında olan bankaların dış borçlanması, 2010 yılında 27 milyar dolara ve 2011 yılının ilk 5 ayında 39 milyar dolara yükseldi. Anlaşılan, cari açık ciddi anlamda bankaların dış borçlanmalarıyla kapatılıyor. Demek ki, bankaların dışardan borçlanmalarının, borç yenilemeleri hariç bundan sonraki artışına sınır getirmek gerekiyor.
- Özel şirketlerin dışardan borçlanması 2008 yılında 55 milyar dolara ulaşmışken; özel şirketler 2010 yılında 12 milyar dolarlık geri ödeme yaptılar. Ancak, bu yılın ilk 5 ayında 9 milyar dolara varan yeni borçlanma gerçekleştirdiler. Demek ki, kurdaki artış özel sektörün dışardan yaptığı borçlanmayı azaltırken, sektörün bu konudaki kur riski yükselecek. Doğal olarak, bu kur riskine dahilde alınan dövizli kredilerin kur riskini de eklemek gerek.
Bu konuya yarın da devam edeceğim.