John Buchan, “Politika, bir insanın yaşayabileceği en muhteşem maceradır” diyor. Politikacılar da maceracı ve asi karekterli oluyor. Özellikle diktatörler diğer politikacılardan çok farklı. Mussolini gençken öğretmenin suratına mürekkep hokkası boşalttığı için okuldan uzaklaştırılmıştı. Korkunç İvan da çocukken sarayın yüksek pencerelerinden kedi ve köpekleri atıp öldürüyordu.
Tarih boyunca hile karışan seçimlerin sayısı, karışmayanlardan çok fazla. 1927’de Liberya Cumhurbaşkanlığına seçilen Charles King sadece 15.000 kayıtlı seçmen varken, 234.000 oy almıştı. Bu zatın, 1930’da kendi vatandaşlarını satarak köle ticareti ve seçimlerde yabancı ülkelerle işbirliği yaptığı, Milletler Ligi tarafından açıklandı. Mısır’da hala seçme hakkına sahip vatandaşın % 23’ü oy kullanabiliyor. 1987’de Pensilvanya Guvernörü seçilen Robert Casey, kendisiyle aynı isimde bir rakip gösterilmesiyle halkın kafasının karıştırılması yüzünden önceki iki seçimi kaybetmişti. Edgar Allan Poe’nun kıyafet değiştirerek bir çok kişinin yerine oy kullandığı belirlenmişti.
Seçmenlerin önemli kararı
Politikacılar hayatlarında bir süre tutuklanmışlarsa, “yargı konusunda ciddi tecrübeye sahip olmuş”lardır ve idealleri “yargı reformu yapmak” tır. Başladıkları işi batırmışlarsa, “tecrübeli işadamı” durumundadırlar ve işadamlarını eleştirme hakları vardır. İşten atılmışlarsa, “emekçilerin koruyucusu”durlar. Okuldan atılmışlarsa, “hayat üniversitesini bitirmiş”lerdir.
Muhalefet bir politikacının “hırsız” olduğunu iddia ederse ve o politikacı da gerçekten hırsızsa, söylemesi gereken şudur (David Borgenicht-Politics): Seçim kampanyasını çamurun içine çekmeye çalışıyorlar. Seçmenler şu anda çok daha önemli bir konu üzerinde karar vermek durumundalar. Halkın olumsuz söylemlere ve partizanlığa karnı tok. Halk için ölmek var, dönmek yok.
Bir politikacıyı çökertmenin ve yükseltmenin en kolay yolu, ona bir lakap bulmaktır (Ecevit’e “Karaoğlan”, Demirel’e “Baba” denmesi gibi). Sultan 1. Mustafa’ya “Sahte”, Margaret Thatcher’e “Süt Sağıcı” denmişti. “Hepsi senin mi?” kampanyası Reagan’a büyük zarar verdi.
Tarih, politikacılara gelebilecek en büyük zararın en yakınındaki kişilerden geldiğini gösteriyor. Roma İmparatoru Galba, korumaları tarafından, Bizans İmparatoru Konstantin oda hizmetçisi tarafından, Güney Kore Başkanı Park Chung-hee ülkenin gizli istihbarat teşkilatı tarafından katledilmişti.
Diktatörler genellikle en büyük yalanı kendi taraftarlarına söylemişlerdir. Castro, Küba’nın başına geçmeden önce, seçim yapılacağını söylemişti. Başa geçince
“Küba halkı seçimini yaptı” diyerek, seçimleri rafa kaldırmıştı. Mussolini ise “İtalya halkı, özgürlükten bıkmıştı; ben o nedenle seçildim” demiştir. Hitler de
seçimle başa gelmişti.
Diktatörler eleştiriden hoşlanmazlar. Çin İmparatoru Qin Shi Hang, kendisini eleştiren 460 kişiyi bir çukura doldurup, canlı canlı yakmıştı. Seçimle Arjantin Diktatörü olan Peron “Ya Peron ya Ölüm” sloganını kullanıyordu. Yukos’un sahibi Mikhael Khodorkovsy, 15 milyar doları aşan servetiyle, Putin’i karşısına alıncaya kadar Rusya’nın en zengin adamıydı. Vergi kaçakçılığı ile suçlandı; mallarına el konuldu; 10 yıl hapis cezasına çarptırıldı ve Sibirya’daki bir çalışma kampına gönderildi.