Bazı değişimler var olan sistemin içinde olur. Yani sistem değişikliğe uğrayarak devam eder. Ki buna “yatay” değişim diyebiliriz.
Bazı değişimler ise, sistemin kendisini dönüştürür. Yani değişim o kadar derindir ki topyekûn yeni bir düzen oluşur. Buna da yapısal ya da “dikey” değişim diyebiliriz.
İşte şu an böyle bir evredeyiz. Kovid-19 öncesi hâkim olan sistem kökünden, derinden, içeriden dönüşüyor. Birkaç yıl sonrasında ete kemiğe bürünecek olan yeni bir dünya düzenine geçiyoruz. Şu anda da bunun sancılarını yaşıyoruz. Uyumlanmaya çalışıyoruz.
Bu sürece daha hızlı uyumlanan bireyler, kurumlar, ülkeler ise şimdi hızla öne çıkıyor. Onlardan oluşan yeni bir “dünya ligi” meydana geliyor.
Çin-ABD rekabeti
Çin de bu yeni dönemin kodlarını doğru okuyup hayata geçiren ülke olarak başı çekiyor. Bunu da en açık olarak teknoloji üzerinden yapıyor. Teknoloji altyapısı o kadar güçlü ve ileri seviyede ki salgını bu sayede atlatıp ekonomisini yeniden canlandırabildi. Vatandaşlarını tek tek cep telefonuna indirilen QR kodu üzerinden ve her yere döşediği kameralar sayesinde takip ederek, virüsle mücadelede dünyada öncülük etti.
Hakeza Çin özellikle Huawei, sonra da Alibaba ve Baidu gibi dev teknoloji şirketleriyle 5G teknolojisinde de lider konumda. Hatta uzmanlar “ABD’de ve Avrupa’da bu alanda çalışan tüm şirketler bir araya gelseler, bir Huawei belki olabilirler” diyorlar. Zaten tam da bu yüzden Başkan Trump Çin’e bu konuda tam anlamıyla açıktan savaş açtı. Korona öncesinde yaptığı basın toplantısında, açıkça müttefiklerini Çin’le teknoloji alanında çalışmamaya çağırdı. Hatta daha sonrasında İngiltere bu çağrıya uymadığı için Başbakan Boris Johnson’la telefonda tartıştığı bile basına yansıdı.
Tam da bununla uyumlu olarak, geçtiğimiz hafta Yunanistan’ı ziyaret eden ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, Atina ile devasa bir teknoloji anlaşması imzaladı. Bizler bu ziyareti sadece Doğu Akdeniz gerilimi üzerinden takip ettik ve bu yüzden çok daha büyük önemi olan bu anlaşmayı gözden kaçırdık. İmzalanan anlaşmanın kapsamı öyle böyle değil! İki ülke arasındaki yatırımların yapay zekâ, siber güvenlik, 5G ve stratejik altyapının özelleştirilmesi konularında artırılmasını hedeflemekle kalmıyor. Bu teknoloji iş birliğini enerji ve savunma alanlarına da taşıyor. Elbette sözleşmede adını vermeden Çin’e meydan okuyarak!
Ve hangi Çin’e biliyor musunuz? Yunanistan’ın en büyük limanı olan Pire Limanı’nın çoğunluk hissesini 2016’da satın alan Çin’e! Zaten Pekin, 2013’te duyurduğu “Bir Kuşak, Bir Yol” projesi kapsamında 16 Balkan ülkesine 12 milyar euro yatırım yapıp hepsini kendine göbekten bağladı bile. Özellikle de teknoloji alanında. Bu hızla yayılan nüfuzu da AB içinde de “Eyvah! Ya Çin bizi bölerse!” korkusunu tetiklemiş durumda. Bu yüzden Pekin’in Avrupa’daki teknoloji yatırımlarına yasal sınırlamalar getirmeye başladılar bile.
ABD ile Çin arasındaki bu teknoloji restleşmesi en çok da Asya-Pasifik bölgesinde hissediliyor. 2004’ten beri Singapur Başbakanı olan Lee Hsien Loong, geçtiğimiz ay Foreign Affairs dergisinde yazdığı makalede tam da buna veryansın ediyordu. Yazısında, soğuk savaş döneminde ABD ile Sovyet Rusya arasında kapışılan Güneydoğu Asya ülkelerinin şimdi de ABD ile Çin arasındaki teknoloji savaşının arasında kaldığını anlatıyor. İki ülkeye de mealen “Yapmayın, etmeyin” diye yalvarıyor ve bu çekişmenin bölgeye büyük zarar vereceği uyarısında bulunuyor.
Yeni liderlik
Peki, dünya liderliğine oynayan bu iki dev, teknoloji alanında neden savaşıyor? Cevabı basit: Çünkü 21. yüzyılda bir ülkenin dünya üzerindeki konumu, teknolojiyi ne kadar iyi kullandığıyla çok bağlantılı. Zira teknoloji artık bir ülkenin diğer ülkelerle ilişkisini ve dünyadaki yerini kökten etkiliyor. Dünya dengelerini değiştirecek güçte.
En başa dönecek olursak, Çin-ABD rekabeti işin “yatay” kısmı. Biz asıl “dikey” olan dönüşüme bakalım. Yani oluşmakta olan yeni sisteme acilen uyumlanalım. Aksi takdirde Pompeo’nun Yunanistan ziyaretini sadece Doğu Akdeniz çerçevesinde okumaya devam ederiz. Asıl olmakta olanı fark edemeyiz. Şimdi olduğu gibi...