Göç tarihi, aynı zamanda korkuların tarihi aslında. Dünyanın karşı karşıya kaldığı mülteci krizleri, her seferinde toplumların en karanlık yönlerini ve korkularını açığa çıkarıyor. Sanki turnusol kâğıdı işlevi görüyor. Son bir hafta içinde peş peşe yaşananlar, bunu gösteriyor.
İnsanlığa set
Malum, mülteci akınına uğrayan Batı ülkeleri bu günlerde tarihe geçecek kadar kötü bir insanlık sınavı veriyor. En son İtalya’nın çiçeği burnunda yeni hükümeti, 630 göçmen taşıyan bir gemiye limanlarını kapattı. Malta da gemiyi reddedince, aralarında 7 hamile kadın ve 134 çocuk olan gemi Akdeniz’in sularında ölüme terk edildi. Neyse ki son dakikada İspanya imdada yetişti.
Gerçi Suriye savaşıyla birlikte bu dramlara artık iyice alıştık. Sınırı geçmeye çalışan mültecilere 3 yıl hapis cezası getiren Macaristan’ı mı istersiniz, göçmenleri sadece kutup ayılarının yaşadığı bir adaya yerleştirmeyi öneren Norveç’i mi...
İslam karşıtlığı
Kaldı ki Avrupa mültecileri kabul etse sonra ne olacak? Özellikle 11 Eylül’den beri Batı, Müslümanları entegre etmekte son derece başarısız. Bunun son örneği, geçtiğimiz hafta 7 camiyi kapatma ve 60 imamı sınır dışı etme kararı alan Avusturya’nın aşırı sağcı hükümeti. Ki aynı Avusturya önümüzdeki dönem AB Başkanı olacak!
Yine evvelsi gün Hollanda’nın aşırı sağcı lideri, parlamentoda Hz. Muhammed üzerine karikatür yarışması yapılmasına izin verdi. Ki Charlie Hebdo dergisinin yayımladığı Hz. Muhammed karikatürü üzerine 2015’te dergiye yapılan terör saldırısından beri bu konu patlamaya hazır bir bomba.
Kısacası, İslam karşıtlığı artık Avrupa’da yerleşik düzenin ana unsurlarından. Bu yüzden “Mülteciler Müslüman olmasa Batı’da böyle bir tepkiyle karşılaşmazlardı” diyenler çok bu günlerde. Buna örnek olarak da Vietnam Savaşı’nın bitmesiyle Güneydoğu Asya’dan Batı’ya göç eden 3 milyon mülteciyi gösteriyorlar. ABD ve Avrupa’nın komünist rejimlerden kaçan bu kitleleri çok kolay kabullendiğini hatırlatıyorlar.
Yüzleşme
Dolayısıyla, Batı’nın acilen kendisiyle yüzleşmesi gerekiyor. Ki aslında Charlie Hebdo olayından beri Avrupa’nın duyarlı kesimleri önemli bir tartışma başlattılar. Mesela, bu tür karikatürlerin ifade özgürlüğüne girmediğini ve sansür uygulanması gerektiğini savunanlar çok. Buna Fransa’nın eski Cumhurbaşkanı Hollande ve Papa Francis de dahil.
Aslında tartışılan, Voltaire’in temsil ettiği liberalizm anlayışı. Malum, Voltaire, Fransız Aydınlanması’nın ve ifade özgürlüğünün simgelerinden. İslam dahil tüm dinleri hicveden eserleriyle tanınıyor. Bugün ise Voltaire’in 18. yüzyılından farklı olarak, Batı toplumları çok kültürlü ve çok dinli. Bu yüzden mevcut anlayışın değişmesi ve farklı inançların hassasiyetleriyle ifade özgürlüğü arasında yeni bir denge kurulması şart.
Ama burada iki tarafa da görev düşüyor. İslam ve Batı dünyası birlikte yaşamanın kurallarını yeniden inşa etmeye mecburlar. Yeni bir toplum sözleşmesi oluşturmak, yani karşılıklı olarak birbirlerini anlamaya çalışmak ve yıkıcı beyanlardan kaçınmak zorundalar. Her iki tarafta yayılan aşırıcılığa karşı tek panzehir bu.
***
Durum ise umutsuz değil. Unutmayın ki bugün kötü sınav veren Avrupa’nın Vietnam örneğindeki gibi kucaklayıcı olduğu dönemler de olmuş. Aynı şekilde, bugün Avrupa içinde daha ılımlı tepki veren ülkeler de var. Dolayısıyla, zamanla koşullar, algılar ve tepkiler değişiyor.
O yüzden insanlıktan umudu kesmeye gerek yok!
***
Bütün okurlarımın Ramazan Bayramı’nı kutluyor, güzelliklere vesile olmasını diliyorum.