Her şeye siyah ya da beyaz diye bakmaya çok alışmışız. Bir şey illa ya siyah ya beyaz. İkisi bir araya gelirse sanki ortaya “sıfır” çıkacak.
Çıkalım artık bu yapay denklemden. Siyah ve beyaz pekâlâ yan yana durabilirler. Ya da birleşip griyi oluşturabilirler.
Bunu aklıma getiren şu oldu: Çevreye, insana, dünyaya zarar vermeyen bir düzen kurmak için, sanayiyi ve kapitalizmi ortadan kaldırmak gerek sanıyoruz. Oysaki mevcut düzeni muhafaza ederek, ama onu değiştirerek çevre dostu olabiliriz. Üstelik böylece hem içinde bulunduğumuz sistem, hem doğa iyileşir. Hatta bu düzen daha bile güçlenir, dünyaya zarar vermeyenler daha bile zenginleşir. Bunu söyleyen ben değilim, rakamlar ve yaşanmışlıklar.
Marka Ligleri
Söylediğim özetle şu: Sanılanın aksine, dünyaya zarar vermemeyi ve insana-çevreye yararlı olmayı hedef alan şirketler daha fazla kazanıyor. Zira her şeyden önce, bu değerleri olan kurumlarda çalışanlar çok daha verimli oluyor. Mesela cinsiyet ayrımı yapmayan bir firmada çalışanların katkısı, dolayısıyla ortaya çıkan ürünlerin kalitesi çok daha artıyor. “İyi bir dünya için çalışan bir şirkete dünya da iyi davranıyor” diyor, telefonda konuştuğum eski TÜSİAD Genel Sekreteri Dr. Bahadır Kaleağası.
Bir ayağı Paris, bir ayağı İstanbul’da bulunan Bosphorus Enstitüsü’nün Başkanı olan Bahadır Bey’in bundan kastı şu: Bir şirket gelir dağılımı, iklim, çevre konularında duyarsız oldukça, bunun onun için bedeli de oluyor. Mesela çevre kirlendikçe enerji maliyetleri artıyor, bu duyarsızlığı onu prestij olarak aşağı çekiyor vs... Bununla birlikte, bu konularda duyarlı olan bir kurumun örneğin finans ilişkileri daha sağlıklı oluyor, daha rahat kredi buluyor. Kısacası, bir şirket içinde bulunduğu eko-sisteme nasıl davranırsa, o da ona öyle davranıyor.
***
Üçüncüsü, tüketiciler de artık bir markanın dünyaya zarar verip vermediğiyle yakından ilgileniyor. Mesela çocuk işçi çalıştıran ya da hayvanlara işkence ederek üretim yapan bir markayı sevmiyor. Bu tip, yani sadece ticari hedefleri olan ve kısa vadeye odaklanan kurumlardan uzaklaşıyor, onları cezalandırıyor, satın almıyor. Aksine, duyarlı olanları ödüllendiriyor.
Bunun en iyi örneği herhalde dünyanın en büyük süpermarket zinciri olan Walmart. Dev şirketin başına 2013’te gelen yeni CEO Guilherme Loureiro ilk iş marketteki her ürünün üzerine ne kadar karbon salımına sebep olduğunun yazılmasına karar verdikten sonra, firmanın satışlarında muazzam bir sıçrama olmuş. Bu başarı asıl olarak, tüketicilerin kendi sağlıklarıyla ilgilenilmesinin yarattığı algıya bağlanıyor.
Benzer şekilde, elektrikli araç üreten Tesla’nın korona döneminde hisselerinin değerinin iki kattan fazla yükselmesi ve dünyanın en değerli 2. otomobil üreticisi haline gelmesi de aynı trende delalet.
Kısacası, “Yeni Marka Ligleri” oluşuyor. Tüketiciyi önemseyen kuruluşlar yeni dönemin yükselenleri olurken, bu duyarlılığa sahip olmayan ve insan canını, çevreyi hor kullanan kurumlar cezalandırılıyor. Alt lige itiliyor.
Yeni küresel ağ
Daha önce de yazdım: Yeni bir “küresel değerler ağı” ortaya çıkıyor. Çevre, iklim, gelir dağılımı, çocuk işçiler, cinsiyet eşitliği, sağlık, eğitim gibi konulara, yani insana ve dünyaya değer veren şirketler ve ülkeler yakınlaşıyor. Coğrafi konumdan bağımsız, bu değerlerden oluşan yeni bir medeniyet doğuyor.
Bu trend son yıllarda zaten ortaya çıkmıştı. Ancak koronayla birlikte muazzam bir hız kazandı. Temiz hava solumanın ve açık havanın değerini anlayan geniş kitleler, bir anda kendi sağlıklarını ve çevrenin/havanın temizliğini en ön plana koymaya başladılar. Bu da insanların tercihlerine bire bir yansımaya başladı. Sadece iş dünyasında değil, siyasette de... Mesela geçtiğimiz hafta Fransa tarihinde ilk kez ülkenin bütün büyük şehirlerini Yeşiller Partisi’nin alması, çevre politikalarını önemsemeyen tüm partilerin ciddi oy kaybına uğraması ve bunun üzerine Cumhurbaşkanı Macron’un alelacele devasa bir çevre paketi ilan etmesi, dünyaya hızla yayılan ”yeşil dalga”nın en iyi göstergesi.
İşte bu yeni küresel ağ, para ya da mal üzerine değil, değerler üzerine kurulu. Bu nedenle de bir ülkenin coğrafi konumundan tamamen bağımsız. Her ne kadar şu anda Batı dünyasında daha fazla görünüyor olsa da, korona salgınının da etkisiyle çok daha hızla tüm yerküreyi sarıyor.
***
Tüm dünyaya yayılan bir önceki küresel dalga olan “küreselleşme”nin nasıl kazananları ve kaybedenleri olduysa... Bu yeni dalganın da üzerinde yükselenler ve altında kalanlar olacak. Çok açık. Yeter ki siyahla beyazın yan yana gelebildiğini bir fark edelim. Gerisi kolay...