Verda Özer

Verda Özer

verdaozer@gmail.com

Tüm Yazıları

İnsanın kendi hayatının değiştiğini kabul etmesi nedense çok zor oluyor. Yaşamının merkezindeki şey bile değişmiş olsa, yine de “Her şey yeniden eskisi gibi” olacak inancından bir türlü kendini kurtaramıyor. Hani Şems-i Tebrizi’nin meşhur “Düzenim bozulur, hayatımın altı üstüne gelir diye endişe etme. Nereden biliyorsun hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını?” deyişindeki gibi... İnsan altlar-üstler birbirine karışmasın istiyor. Yeniliğe, değişime direniyor.

Bunu aklıma getiren, hepimizin şu pandemi döneminde olan bitene bakışımız oldu. Hep bir “Ne zaman normale döneceğiz?” sorusu gündemde. Her şey ne zaman eskisi gibi olacak? Bunu konuşup, bunu sorup duruyoruz... Oysaki şunu görmekten kaçıyoruz: Bir şeyler kökten, derinden değişti. Bundan böyle “eski normal”e dönüş yok. Artık yeni bir normal var. Yeni bir düzen ve buna göre yeni alışkanlıklar var. Buna da ne kadar çabuk adapte olursanız, o kadar rahat edersiniz. Özellikle de ülkeler olarak. Çünkü eski kodlarla yeniyi anlayamazsınız.

Haberin Devamı

Çin’de hayat ‘normal’

Hemen Çin’i anlatarak başlayayım: Şu an salgın tamamen kontrol altına alınmış görünüyor. Günlük 10 ile 20 arasında vaka tespit ediliyor ki bunlara “ithal vakalar” deniyor. Zira tamamı yurt dışından Çin’e gelenler. Çoğu da yine Çinliler. Onlar da 15 gün karantina otellerinde tutuluyor, sonrasında testleri negatif çıkarsa ancak serbest bırakılıyor. Böylelikle salgının yayılması engelleniyor. Hatta o kadar ki şu anda aşı geliştiren Çinli şirketler aşıyı test edecek insan bulamadıkları için başka ülkelerde deney yapıyorlar.

Dün telefonda konuştuğum, Çin’de yaşayan gazeteci arkadaşım Emre Demir, “Bak sana şu an oturduğum mekânı anlatayım. Kafe dopdolu. İnsanların bazıları maskeli, masalar da mesafeli. Hayat yeniden hareketli” diyor. Zaten ekonomik göstergeler de bunu doğruluyor. OECD’nin (Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı) evvelsi gün açıkladığı raporuna göre, Çin bu yıl G-20 içinde (yani dünyanın önde gelen ekonomilerinde) pozitif büyüme sağlayacak tek ülke olacak.

Haberin Devamı

Hem sanayi üretimi, hem alışveriş/tüketim rakamları pandemi öncesine dönmüş durumda. Eğitim de başladı. Okullar ders başı yaptı.

İşte şimdi tüm bu tabloya bakıp, “Al işte, her şey eskisi gibi” demek işten bile değil. Ama işte hiçbir şey öyle göründüğü gibi değil. Çünkü bu kuşbakışıyla her şey aynı gibi görünse de, kapağı kaldırıp içine bakınca her şey farklı.

Dijital kölelik

Her şeyden önce, bugün Çin’de insanlar tamamen dijital kontrol altında. Zaten pandemi öncesinden, 10 yıldır “geliyorum” diyen dijital devrim artık rüşdünü ispat etti. Salgınla birlikte herkesin cep telefonuna yüklemek zorunda bırakılan “QR” kodu, Çinlileri birer dijital köle haline getiriyor. Bu kodlarda nüfus cüzdanı ve pasaport numaranız, adresiniz yanında, sağlığınızla ilgili bilgiler de kayıtlı. İşte şu anda her yere girip çıkarken (oturduğunuz site dahil) bu kodu okutuyorsunuz. O anda nabzınız ve ateşiniz de ölçülerek buraya işleniyor.

Dolayısıyla, evet, sokakta yaşam yeniden hareketlendi. Ama nasıl? Sokağa çıktığınızda görevliler hemen gelip sizi ellerindeki aletle kontrol ediyor ve o anki sağlık durumunuzu QR kodunuza işliyor. Eğer QR kodunuz yeşil renkte kalırsa, yaşadınız. Bir yere girerken okuttuğunuzda otomatik kapılar açılıyor ve marketlere, binalara vs girebiliyorsunuz. Ama kodunuz kırmızı veya sarı renkteyse, yani belli bir sağlık seviyesinin altındaysanız evden çıkmanız bile mümkün değil.

Haberin Devamı

Aynı dijital tahakküm eğitim sistemine de işlemiş durumda. Mesela okullar başladı başlamasına... Ama nasıl? Her öğrencinin cep telefonunda çeşitli “mini uygulamalar” var. Mesela teneffüste cebine bakıyor ve o an kantinde kaç kişi olduğunu görüyor. Sayıya göre de gidip gitmeme kararı veriyor. Bu tip programlar sayesinde üniversite yönetimi de öğrenciyi adım adım takip ediyor. O anki nabzı, ateşi vs de buna dahil tabii!

 

Çin halkının ise tüm bunlara itirazı yok. Zira sonuçta tüm bunlar sağlıkları için yapılıyor ya... Sağlık bu kontrolü meşrulaştırıyor. Kaldı ki zaten Uzakdoğu’da toplumlar devlet tarafından gözetlenmeye, kontrol edilmeye, baskı altında tutulmaya ezelden beri alışıklar.

“Aslında nasıl ki 11 Eylül terör saldırıları dünyada yeni bir güvenlik mimarisi yarattıysa ve bugün hâlâ o düzen hâkimse... Korona salgını da yeni bir dijital mimari yarattı ve bu kalıcı olacak” diyor Emre Demir.

 

Bir diğer yanılgı da, ekonomik veriler. Elbette Çin pandemi öncesi rakamları yakalamış görünüyor ancak bu, eski ekonomik düzenle devam edildiği ve edileceği anlamına hiç gelmiyor. Pekin, bu pandemiden aldığı derslerle çok kökten, derinden yapısal değişikliklere gidiyor. Hatta bu anlamda dünyaya hâkim olacak, yeni ekonomik düzene öncülük edecek gibi görünüyor. Nasıl mı? İnsan odaklı büyüme modeliyle...

Bir sonraki yazıda devam...