Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İtalya gezisinde en çok Vatikan’da Papa ile görüşmesi öne çıktı. Oysaki bu ziyareti asıl kritik yapan, Türkiye’nin milli güvenliğini geliştirmesi oldu! Erdoğan’ın dönüşte bizlere verdiği mülakatta sarf ettiği, “2023’e ulaştığımızda inşallah kendi güvenliğini sağlayabilen bir ülke haline gelmiş olacağız” sözü, bu ziyaretin amacını özetler gibiydi.
***
Şöyle ki: İtalya ziyaretinden tam 1 ay önce, Erdoğan Paris’te muadili Macron’la görüşmüştü. Ve burada Fransa-İtalya ortak üretimi olan EUROSAM’la füze anlaşması imzalamıştı. İşte bu hafta da bu anlaşmanın 2. ayağına, yani İtalya’ya giderek bu çerçeveyi tamamladı. Ve başkent Roma’da bu anlaşmanın çok yakında hayata geçeceği taahhüdünü aldı.
Çokuluslu üretim
Ancak Türkiye’nin kendi güvenliğini sağlayacak bir ülke haline gelecek olması, sadece bu füze anlaşmasının bir sonucu değil. Güvenlik ihtiyacımızı gidermenin başlıca 3 ayağı var. Bunlar hava, kara ve deniz savunması. Bu her 3 ayağın bir kısmını dışarıdan tedarik ediyoruz. Bir kısmını da biz kendimiz karşılamayı hedefliyoruz. Yani “milli ve yerli” olmasını.
Ancak, burada bir yanılgıya düşmemek gerekiyor. “Bugün hiçbir ülke tamamen yerli ve milli girdilerle savunma sistemi üretemez” diyor EDAM (Ekonomi ve Dış Politika Araştırmalar Merkezi) Başkanı Sinan Ülgen. Bu yüzden de çokuluslu ortak üretimler tercih ediliyor.
***
Bunun iki sebebi var. 1.si; her ülkenin kendine özgü teknolojik yetenekleri var. Ve bunlardan yararlanmak mecburiyetindeyiz. 2.si; ne kadar çok ülkenin ürettiği parçayı kullanırsanız, o ürünün maliyeti o kadar düşüyor. Çünkü bir parçayı satan ülke, üretilecek olan silahı ya da sistemi satın alacağını baştan taahhüt ediyor. Dolayısıyla, o ürünün alıcısı artıyor. İşte bu sebeplerden dolayı ABD bile bugün hiçbir savunma sistemini tamamen kendisi üretmiyor. Biz de EUROSAM gibi anlaşmalarla zaten bunu yapıyoruz.
Milli savunma sanayii
Bununla birlikte, savunma sistemimizi ne kadar “milli ve yerli”leştirirsek, o kadar güçleniriz. EDAM Savunma Analisti Dr. Can Kasapoğlu’na göre, bunun 3 nedeni var. 1.si; güçlü bir milli savunma sanayii, silah ambargolarına ve siyasi dalgalanmalara karşı daha sert bir bağışıklık oluşturur. 2.si; Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekâtlarında olduğu gibi, TSK muharip ihtiyaçlarını daha çok yerli kaynaklardan karşılayınca, bu sistemler gerçek harp koşullarında denenmiş oluyor. Bu da uluslararası savunma pazarında bizim için çok önemli bir referans. Böylelikle savunma sanayii ihracatını stratejik bir araç olarak kullanabiliriz.
En önemli nedeni ise şu: Milli güvenliğimize yönelik sınırlarımızın ötesinden gitgide daha fazla tehdide maruz kalıyoruz. Bunların bertaraf edilmesinde de milli askeri güç unsurlarını daha ağırlıklı kullanacağız gibi görünüyor. Dolayısıyla, savunma sanayiini geliştirmemiz, kendi askeri yeteneklerimizi desteklemek için elzem.
***
İşte Erdoğan’ın bahsettiği gibi “milli güvenliğimizi kendimiz sağlamamız”, hem kendi savunma sanayimizi geliştirmemiz anlamına geliyor hem de onu dışarıdan desteklememiz. Buna yönelik neler yaptığımız ise bir sonraki yazıda.