Başkan Trump’ın öncülüğünde ABD, İngiltere ve Fransa’nın Suriye’ye yaptığı tek atımlık hava operasyonu bize çok şey söylüyor. Ama söyledikleri kadar söylemediklerine de iyi bakmak gerekiyor.
ABD’nin gücünün sınırları
Her şeyden önce belli ki bu kısa süreli ve dar çaplı operasyonun asıl amacı, güç gösterisiydi. Ama hiç de öyle olmadı. Çünkü harekat ABD’nin gücünü değil, aksine gücünün sınırlarını gösterdi.
Suriye sahasına hâkim olan Rusya’yı karşısına almaya cesaret edemediği için, operasyonu tek atımda kesti. Çünkü devam etmek, iki süper güç arasında küresel bir savaş başlatacaktı. Bununla birlikte, Rusya’nın 5 üyeli Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde (BMGK) Çin’le birlikte ABD’nin tasarılarının önünü kesmesi, Trump’ın gücünün sınırlarını daha da ortaya çıkardı.
***
Kaldı ki ABD Başkanı’nın Rusya’yı hedef alma niyetinin olmadığı zaten operasyonun en başından beri belliydi. Bu da harekâtın bize gösterdiği ikinci gerçek. Trump Suriye’ye füze gönderirken Rusya’yı topa tutan bir tweet attıktan dakikalar sonra, bu sefer şunu yazdı: “Bugün Rusya ile ilişkimizin kötü olmasını gerektiren bir sebep yok... Bizim tüm ulusların birlikte çalışmasına ihtiyacımız var.” Bu tutumu doğrular şekilde, Rusya’nın resmi ağızları da operasyonun en başından itibaren ABD ile tüm iletişim kanallarının işlediğini vurgulayıp durdular.
Kifayetsiz uluslararası toplum
Operasyonun ortaya koyduğu bir diğer şey ise, iki süper güç arasındaki rekabetin her türlü katliama korunak sağladığı. ABD Rusya’yı karşısına alamadığı için, bundan en fazla Suriye’de kimyasal saldırı yapan aktörler yararlanıyor.
Bu iç karartıcı gerçeği besleyen ise, uluslararası toplumun hâlâ bu tür saldırıları engelleyecek ve cezalandıracak mekanizmalar geliştirememiş olması. Saldırının hemen akabinde inceleme yapmak üzere soluğu Suriye’de alan Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü (OPCW) bile suçluyu bulmaktan değil, sadece iddiaların gerçek olup olmadığını araştırmaktan sorumlu.
Harekâtın gösterdikleri
Bu kısa harekat, Avrupa ülkelerinin uluslararası müdahalelere karşı değişen tavrını da ortaya koydu. Geçmiş Irak ve Afganistan işgallerinden ağzı yanan İngiltere başta olmak üzere birçok Avrupa ülkesi, operasyona başta mesafeli durdu. Sonradan İngiltere ve Fransa liderleri katılma kararı alsalar da şu anda kendi parlamentolarında ve halklarına karşı ciddi bir sorgulamayla karşı karşıyalar. Zaten bu operasyonun “Suriye’ye daha fazla müdahil olacakları anlamına gelmediğini” de sürekli vurguladılar.
***
Harekâtın bu kadar kısa tutulması ABD’nin asıl niyetinin Suriye’de Rusya’nın önünü kesmek ve masada olmak olduğunu da gösterdi. Operasyon biter bitmez, ABD, İngiltere ve Fransa’nın Suriye’ye yönelik BMGK üzerinden diplomatik atağa geçmesi, bunun en iyi göstergesi. Zaten harekâtın hemen öncesinde ABD’nin yeni Dışişleri Bakanı adayı Pompeo, Senato’da açıkça “Biz de Türkiye, İran ve Rusya liderlerinin Suriye görüşmelerine katılmalıyız” demişti.
Son olarak: Bu operasyon Türkiye’nin ABD ile Esad’ın destekçisi Rusya-İran arasında sıkışıklığını da ortaya koydu. Ankara her ne kadar bu durumu kıvrak bir diplomasiyle aşsa da gelecekte daha çok kereler benzer şekilde sınanacağı aşikâr.