Şu an dünya üzerinde var olan hayvan ve bitki türlerinin yüzde 75’i yok olmak üzere. Bilim insanları buna “Yeryüzünün 6. Yok Oluşu” ismini takıyor. Zira insanoğlunun var oluşundan bu yana dünya üzerinde yaşam 5 kez böyle tükenmiş. Her seferinde yeryüzünde canlıların yüzde 75’i hayatını kaybetmiş.
İşte bugün içinde olduğumuz süreç de bunun 6.sı. Daha korkunç olan ise şu: El birliğiyle yaptığımız bu imhanın hızı, daha önceki seferlerde insanların diğer canlıları yok etme hızının en az 100 katı. Teknoloji sağ olsun. Süreç o kadar hızlı ki, düşünün, 1970’den bu yana hayvan nüfusu yüzde 68 oranında azalmış. 500 hayvan türü de tamamen yok olmak üzere. En kötü olan ise şu: Bu sürecin geri dönüşü yok. Yani yok olan canlı türlerini bir daha hiç göremeyeceğiz.
Uzmanlar bir türün yok oluşunun başka bir türün yok olmasına yol açtığını da özellikle vurguluyorlar. Hakeza tüm canlılar beslenme ve üreme üzerinden birbirlerine bağlılar. Tam da bu yüzden yok oluş topyekûn oluyor. Dolayısıyla, bunun insanlığın da yok oluşunun başlangıcı olduğu söyleniyor.
Yeni ekonomik düzen
İşte bu korkunç gidişata İngiltere dur dedi. Geçtiğimiz hafta İngiltere Hazine ve Maliye Bakanlığı 600 sayfalık bir rapor yayımladı. Rapor, mevcut ekonomik düzenin doğaya verdiği muazzam tahribat yüzünden dünyanın şu an olağanüstü risk altında olduğunu söylüyor. Bunun için de acilen ekonomik düzenin, doğayı merkeze koyarak yeniden kurgulanması gerektiğini yazıyor.
Bakanlık dünyada ekonomik refahın ancak doğaya çok büyük zarar vererek elde edildiğini ve acilen küresel üretim, tüketim, sanayi, finans düzeninin yeniden düzenlenmesi gerektiğini söylüyor. Doğanın sağladığı sermayenin yani hava, su ve gıdanın tükenmesinin ortaya çıkaracağı ekonomik çöküşe işaret ediyor.
“Doğa bizim yuvamız. İyi bir ekonomi için ona iyi davranmak zorundayız. Gerçekten sürdürülebilir bir ekonomik büyüme ve kalkınma için, doğanın verdikleri ile ondan talep ettiklerimiz arasında bir denge kurmamız şart” diyor. Bir diğer deyişle, onu katletmeyi bırakmamız. İngiltere Başbakanı Boris Johnson da, “Dünyayı kurtarmak için iyi niyet yeterli değil. Acilen toplu, planlı ve koordine bir eyleme ihtiyacımız var” diyerek anında bu radikal değişikliğe tam desteğini açıkladı.
***
İşte bu rapor çığır açıcı bir adım olarak tarihe geçecek. Çünkü dünyanın en büyük ekonomilerinden olan İngiltere, bundan böyle gayri safi milli hasılasını hesaplarken doğal kaynakların tükenişini merkeze alacak. Eğitim sistemini de buna göre değiştirecek. Müfredat, insanların doğayla aralarındaki mesafeyi kaldıracak şekilde yeniden kurgulanacak.
Dahası, bakanlık tüm dünya ekonomilerini bunu yapmaya çağırıyor. Özellikle iklimi, okyanusları ve ormanları korumak için yeni uluslararası kurumların kurulması gerektiğini söylüyor. Daha yoksul olan ülkelerin de bu harekete katılabilmeleri için maddi olarak desteklenmeleri çağrısında bulunuyor.
Bu adımı atan merciin Çevre Bakanlığı değil, Hazine ve Maliye Bakanlığı olduğunu özellikle vurgulamak gerek. Yani doğanın yok oluşu artık aynı zamanda ekonominin çöküşü ve insanın yok oluşu anlamına geliyor. Geldiğimiz durum bu.
Küçük güzeldir
Bu gidişata karşı belki de ilk uyarıyı İngiliz-Alman ekonomist Ernst Friedrich Schumacher yapmıştı. 1973’te yayımladığı ve Times dergisi tarafından 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana çıkmış en etkili 100 kitap arasında gösterilen “Küçük Güzeldir: Önceliği İnsana Veren Bir Ekonomi Anlayışı” kitabı dünyayı resmen sallamıştı. Kitap sanki bugün yerini, anlamını, önemini çok daha iyi buluyor.
Schumacher sayfalarında en çok da doğal kaynaklara vurgu yapıyor. Yeryüzünün aslında her insanın gereksinimini doyuracak kadar verdiğini, fakat her insanın açgözlülüğünü doyuracak kadar veremeyeceğini hatırlatıyor. Dünyaya yağmacı davrandığımızı söyleyip, “Yenilenemez olan maddeler sadece başka seçenek olmadığı zaman kullanılmalı. Kullanıldığı zaman da azami dikkat ve tutumlulukla harcanmalı. Rastgele veya bol keseden harcamak bir zorbalık eylemidir” diyor.
Bundan kastı elbette petrol-doğal gaz gibi doğal kaynaklar, toprak, hava, su, bitkiler, hayvanlar. Yani tüm doğal döngü. Hepsinin de ancak alternatifi olmayan durumlarda tüketilmesi gerektiği, ana tezi. İnsanın bilimle-teknolojiyle-bilgiyle ürettiği sermayenin, doğanın sağladığı sermayeden çok daha küçük olduğunu, oysa bizim doğal kaynakları sermayeden bile saymadığımızı vurguluyor.
***
Onun dediği gibi: Doğal kaynakları insan yaratmamıştır; o yüzden devreye sokulamazlar. Bir kez tükendiler mi, sonsuza dek tükenmiş demektirler.
Bizim dışımızdaki canlıların tükenmesinin bizim de tükenmemiz demek olduğunu anlamaya başlayanlar var sanki. Darısı tüm insanlığın başına.