İyi bir filmden sonra temayla uyumlu bir yemek yemek büyük bir keyif... Geçtiğimiz hafta 2014’ün en iyi 12 filminin altısını ve onlarla uyumlu öğünlerle içecekleri yazmıştım. Diğerleriyle devam ediyorum
1- Vampir filminden sonra dana biftek iyi gider
SADECE AŞIKLAR HAYATTA KALIR/ ONLY LOVERS LEFT ALIVE:Jim Jarmusch hâlâ film çeviren, söyleyecek sözü ve kendine özgü bir stili olan nadir yazar-yönetmenlerden biri. Son filminin kahramanları Adem (Tom Hiddleston) ile Havva (Tilda Swinton) iki vampir ama bildiğiniz tür vampir değil bunlar. İki entelektüel vampir. Gitar çalıp ciddi edebi eserler okuyorlar. Ne yapsınlar ki? Filmin geçtiği Detroit’te motorlu taşıt imalatı kaput olunca geriye kalan enkaz halinde bir metropol ve çürümüş, kansız bir sosyal doku, bir iskelet. Vahşi kapitalist rekabet kan bırakmamış kimsede. Adem ile Havva da depresyonda ama tam sizin de üzerinize ağırlık çökmek üzereyken Havva’nin seksi ve iştahlı kız kardeşi Ava (Mia Wasikowska) ortaya çıkıyor ve film boyunca hem düşünüyor hem de eğleniyorsunuz. Acaba can sıkıntısı ve varoluş krizi iyi okumuş, görmüş geçirmiş, çağdaş entelektüelin dramı mı? Cevabını bilmiyorum ama filmin görsellerinin estetik açıdan olağanüstü olduğunu söyleyebilirim. Ayrıca kan ve şiddet içermiyor.
Vampir filmi olduğuna göre, film sonrası, kuru dinlendirilmiş ve azıcık kanlı bir dana biftek ve yanında babadan kalma Öküzgözü/ Boğazkere kupajı neden olmasın?
2- Hayalimde Madrid sokakları, tabağımda karides
STOCKHOLM:Film Madrid’de geçiyor. Seyrettikten sonra neden adının Stockholm olduğunu merak ettim ve Wikipedia’ya baktım. Stockholm sendromu bir tutsağın onu esir alana hem empati hem sempati duyması ve bazen onunla özleşleşip onu savunması anlamına geliyormuş. Peki tutsak kim, cellat kim? Erkekseniz aynaya bakın ve yatağa atmak için arzuladığınız hanıma nasıl yalanlar savurduğunuzu düşünün. Belki biz bunu yüzümüze gözümüze bulaştırmış olabiliriz ama varlıklı, genç ve yakışıklıysanız ve ağzınız laf yapıyorsa şansınız fazla çünkü karşı taraf, mantığı farklı yönde sinyal verse de size inanmak istiyor. Rodrigo Sorogoyen’in bir gece boyunca Madrid’in karanlık sokaklarında geçen filmi günümüz İspanyol gençliğinin varlıklı ve şımarık bir kesimini mercek altına alıyor ama tema evrensel. Son sahnesi özellikle etkileyici.
Madrid gözümde tüttü filmden sonra. Gambas al Ajillo, güveçte bol sarımsak ve zeytinyağlı karidesle de Fino Sherry iyi gider hani.
3- Ancak acı bir kahve ve lokum beni kendime getirir
BIRDMAN:Meksikalı Alejandro Gonzales Inarritu’nun yönettiği “Birdman” etkileyici bir yapım. Orta yaş krizine girmiş, şaşaalı yıllarını çoktan geride bırakmış aktör Riggan Thompson’u canlandıran Michael Keaton inandırıcı. Acaba Riggan sahneye koyduğu ve başrolünde olduğu yeni Broadway oyunuyla kendini ispatlayarak tabana vuran özgüvenini onarırken, paramparça olmuş ailesini toparlayabilecek mi? Oyunun başarısı için son anda kadroya dahil edilen Mike Shiner (Edward Norton) sahneye çıkıncaya kadar bu soruların olumlu cevabı mümkün görünüyor. Ama sinsi ve yetenekli Mike’ın kafasındaki planlar başka ve Dimyat’a pirince giderken eldeki bulgurdan olmak an meselesi. Riggan
ne yapacak?
Filmi izlerken Riggan’ın ikilemlerini iliklerimde hissettim. Tüylerim diken diken olduktan sonra beni ancak acı kahve ve tek bir lokum kendime getirir.
4- Gel de taratorlu midyenin yanında bir bira içme!
NEBRASKA:Alexander Payne “Sideways” ve “Senden Bana Kalan” gibi çok iyi filmlerle üne kavuştu ama gerçek potansiyelini bu filme saklamış. Siyah-beyaz çekilen ve her karesi insanın içine işleyen film Nebraska’dan Montana’ya telepazarlamacı üçkağıtçılara inanıp kazandığını düşündüğü
1 milyon doları talep etmek için yola çıkan, devamlı karısından azar işiten, 70’lerinde ve kafası azıcık üşütük All Woody’nin (Bruce Dern) trajikomik hikayesi. Payne adeta tüm Amerikan toplumunun beyninin ve kalbinin röntgenini çekmiş. Dostoyevski seyretse takdir ederdi bu filmi.
Filmde o kadar çok bira içiliyor ki canım film sonrası bira çekti. Yanında da taratorlu midye kızartma.
5- Canım malt viski ile yanında bitter çikolata çekti
LOCKE:Hollywood stüdyolarından birinden kafanızdaki bir film projesi için destek almaya çalıştığınızı düşünün. Senaryoyu özetliyorsunuz: “Çok büyük bir inşaat firmasının orta düzey yöneticilerinden biri olan Ivan Locke, bütün gece boyunca bir yandan arabasını kullanıp kendisinden hamile kalmış sevgilisinin yattığı hastaneye doğum öncesi yetişmeye çalışırken, sürekli olarak eşi, iş arkadaşlarıyla telefonda konuşarak iş ve aile hayatındaki krizleri savuşturmaya çalışıyor.” Bu senaryoyla giderseniz Hollywood’a, poponuza tekmeyi yapıştırırlar. Steven Knight ilk filmini çok düşük bir bütçeyle gerçekleştirmiş. Sonuç? Modern yaşam, bireysel sorumluluk, iş ahlakı, vefa duygusu ve hayatta öncelikler gibi hepimizi ilgilendiren konuları inceleyen küçük bir başyapıt. Başroldeki Tom Hardy’nin performansı da mükemmel.
Hardy’nin koyu İskoç şivesinden sonra canım tek malt İskoç viski çekti. Yanında da bitter çikolata.
6- Kıtır cips, acılı sos ve yanında margarita
GECE VURGUNU / NIGHTCRAWLER:Martin Scorsese’nin “Taksi Şoförü”nde psikopat şoförü canlandıran Roberto de Niro’nun performansından sonra beyazperdede böyle bir performans görülmedi. Karizmatik ve istediğini elde etmek için hırsın ötesinde gözükara ve hiçbir etik sınır tanımayan Lou Bloom rolünde Jake Gylanhaal müthiş. Reyting kazanmak için kendisini öldürmek dışında yapmayacağı hiçbir şey olmayan, Lou’nun annesi yaşındaki TV haber müdürü Nina (Rene Russo) ondan aşağı kalmıyor. Bu dinamik ikilinin istediği ne? Cinayet, trafik kazası, tecavüz
gibi seyirciyi TV’ye mıhlayan haberleri diğer kanallardan
önce ekrana taşımak. Yönetmen, yazar Dan Gilroy’un daha ilk filmi bu
ve arkası gelecek.
Los Angeles’ta beyaz Amerikalıdan çok Meksikalı yaşıyor. Filmde Lou ile Nina ittifaklarını kutlamak için Meksika lokantasında margarita içiyorlar. Neden olmasın? Yanında da mısır unundan kıtır cips ve acılı sos.