Antalya’daki 7 Mehmet Restaurant benim beklentilerimi karşılayan bir mutfağa sahip. Mezeleri harika. Tadına baktığım Antalya usulü köfte, kıymalı su böreği, kuzu tandır birbirinden lezzetli...
Antalya’daki 7 Mehmet Restaurant, Türkiye’nin en iyi lokantası mı? Bunu iddia etmek zor... Son bir-iki senede Alaçatı ve İstanbul’da açılan üç-dört lokanta çizgiyi yukarı çekmeye ve Batı’da normal farz edilen ama bizim için yeni olan standartlara ulaşmaya başladı. Ama kebapçı, pideci, yöresel mutfak gibi tek bir alanda uzmanlaşmış mutfakları bir kenara bırakırsak 7 Mehmet’in bende en çok beklenti oluşturan ve bu beklentileri karşılayan bir mutfağı olduğunu söyleyebilirim.
Belki bunun nedeni yurt dışında sık sık yemek yeme şans ve imtiyazına sahip olmam. Alancha, Gile, Frankie, haftaya ele alacağım Nicole gibi lokantalar çok iyi işler başarıyorlar ama malzeme kalitesi ülkemizde bir İtalya, Fransa, İspanya hatta San Francisco ve New York’un çok gerisinde olduğu için eldeki malzeme ile, dünyanın en iyi aşçıları ülkemize gelse bile, Batı ülkelerindeki üst düzeyi bizde yakalamak mümkün olmuyor. Sadece bir Michelin yıldızı olan Indewulf, Septime, Sergent Recruteur, Yam’Tcha gibi lokantalarda bir kez yemek yiyip kaliteyi görün. Ne demek istediğimi anlarsınız. Özellikle sebze, evet sebze ve av etiyle kabuklu deniz ürünleri söz konusu olunca dağlar kadar fark var arada. Malzeme tedarikinde bir devrim yaşanıp özel ürünler çok iyi muhafaza edilerek lokantaların eline ulaşmadıkça değerli şeflerin yapabileceği çok bir şey yok.
Ziyafet mezelerle başladı
Eldeki malzemeyi çok iyi bilip avangart mutfağa yönelmek yerine, Akdeniz’e has ve yöresel geleneklerden yararlanıp çok lezzetli ve Batı’da bulamayacağınız bir mutfak yaratmak mümkün ama.
7 Mehmet’i bu yüzden çok seviyorum. Buranın sahibi ve her şeyi Hakkı Akdağ Hakk’ın rahmetine kavuştu. Şimdi oğlu Mehmet Akdağ bu kökleşmiş müesseseyi aynı titizlikle mükemmel bir şekilde devam ettiriyor. Kadro da aynı. Lokantada uzun süre emeği geçmiş çalışanlar standartları düşürmeden, İstanbul dışında pek kolay kolay bulamayacağınız bir servis sunuyorlar.
Bir ay önce burada hizmet sektörü profesyonellerinin davet edildiği özel bir yemeğe katıldım. Ana tema Türk mutfağıyla Türk şaraplarının uyumuydu. Bu şaraplarla dolaysız ilgim olduğu için üzerlerinde hiçbir şey söyleyemem.
Tek belirtmek istediğim nokta ortak bir projeye katılımımın niteliği. Adımı vermenin ötesinde kalite kontrolüne ortak olarak hataları ve sevabıyla bu projeye inandım. Başarılı olup olmadığının kararı tabii sizin.
Mezelerle başladı 7 Mehmet’teki ziyafet. Önce hibes. Tahinli harika bir meze. 7 Mehmet o kadar güzel yapardı ki üniversite yıllarında Antalya’nın şimdi adını unuttuğum tek otelinde başgarson Şahin Bey’in kendi hazırladığı hibes kadar güzel. Hayır, Mehmet Bey işin sırrını vermiyor!
Şarap değil, rakı mezesi hibes. Arkasından nefis bir balık kavurma. Gerçek lagos. Yani ithal değil. Tereyağı kullanılmış. Arpacık soğanı, kiraz domates ve sarımsak...
Günün zeytinyağlısı olarak yeni bir lezzetle tanışıyorum. Dikenli kabak.
Hani yazının başında yurt dışında bulduğum sebze kalitesini ülkemde pek bulamıyorum artık demiştim ya. Sorun tarımın doğallıktan uzaklaşması ve endüstriyel olması tabii. Öte yandan 7 Mehmet hâlâ buluyor doğal ürünleri.
Akdeniz’in özü tabakta
Gerçek tarator sosu ile sunulan dikenli kabak harika. Gerçek yani yoğurtsuz, kötü mayonezsiz, cevizli, sarımsaklı, ekmek içli, sirkeli tarator da artık tarihe karıştı ülkemizde.
Bu zeytinyağı bende sadece nostalji uyandırmıyor. Sanki Akdeniz’in özü tabakta.
Geçmişte bir ara Mehmet Bey’le Antalya’da piyazcı Mustafa’nın harika tahinli piyazı konusunda sohbet ettiğimizi hatırlıyorum. O kalitede bir piyaz geliyor önümüze. Köfte ile tabii. Antalya usulü köfte. Ama Antalya’da ben hiç böyle köfte yemedim ki! Hiçbir yerde yemedim desem daha da doğru. Sanırım kuzu boşluğu da var harcında. Sonra satırla çekilmiş. İstanbul’da köfteci üzerine köfteci açılıyor ama bu köfteyi standart olarak alırsanız onlara ne diyeceksiniz? Bu 5 üzerinden 5 ise onlar ne?
En iyisi üzerinde hiç düşünmemek.
Kıymalı su börekleri de Türk mutfağının şaheserlerinden birisine gerekli saygıyı gösterdiklerini simgeliyor. Damakta eriyor tereyağlı börek.
Kıyması kuru değil ve miktarı çok iyi ayarlanmış. Bravo.
Benim ricamla menüye giren mantı çorbası aslında yemeğin başında içilmeli. Onun en büyük özelliği gerçek, yani bulyon olmayan et suyunda pişmiş olması. Lezzetli. Öte yandan salata ve kuzu tandır için sadece lezzetli demek haksızlık olur. Ülkemizde salata yapmanın bilinmediğini hep söylüyorum ve söyleyeceğim. Sos diye bir şey yok. Dünyanın hiçbir yerinde müşteri kendi sosunu salataya kendisi eklemez. Ayrıca salatanın son anda, yani sipariş sonrası hazırlanması ve yaprakların elle koparılması gerekir. Bizde kötü salataların üzerine iki dilim füme somon ya da dil koyunca 30 liraya satan ve hiç utanç duymayan kafeler var İstanbul’da.
Her öğlen böyle bir salatayı yesem...
Yapraklar elle kırılmış. Brokoli ve avokado da var salatada. Brokoli minik ve kıtır. Avokado olgun. Zor bu kalitede sebze ve salata bulmak. Kullanılan zeytinyağı da çok iyi. Her öğlen böyle bir salata yesem?
Yanında kuzu tandır. Bana gerdan düşüyor. Ne yalan söyleyeyim, bana bu denli zevk veren kuzu tandırı sadece Konyalılar Etli Ekmek ve Beyti’de bulabiliyorum.
Tatlı bile aynı standartları tutturuyor. Kabak tatlısı ve kaymak. Bu düzeyde katıksız kaymağı nasıl buluyorlar?
Onu bilmiyorum. Ama bildiğim bir şey var. 7 Mehmet’in iyi ve sağlıklı olduğunu bilmek benim için özellikle yazları çok sıcak ve nemli olduğundan zor çekilir olan Antalya’nın cazibesini artırıyor.
Ama daha yaza çok var!