Geçen ay Madrid’e gittik ve harikulade yemekler yedik
Her şey sevgili Deniz Alphan’ın benden bir ricası ile başladı. Masum bir rica. Atletico Madrid-Beşiktaş maçı öncesi bana mesaj attı ve eşi ile oğlunun maça gitmişken birkaç da tapas bara uğramak istediğini söyledi. Benden tavsiye istedi.
Epey zamandır Madrid’e gitmiyordum. Aklıma hemen Rogelio Enriquez geldi. Madrid’de doğup büyümüş. 38-40 yaşlarında ve aslen eczacı. Hayatımda tanıdığım en iyi 10 damak arasında.
Rogelio’ya mesaj atıp tavsiye istedim ve hemen cevap geldi.
Geçen ayın sonunda hanımın bilimsel bir kongre için Valladolid’de olması gerekiyordu. Fırsat bu fırsat dedik. Biz de artık hırsızlığın her yerde kol gezdiği ve hem polisin hem de mağaza (Il Corte Inglese) yetkililerinin olup bitene gözlerini kapayıp ‘adam sende, bana ne’ tavrı takındıkları Barselona’ya değil, Madrid’e gidelim.
Çok da iyi etmişiz!
Harikulade yemekler yedik Madrid’de. Yeni keşfettiğim üç lokantadan önümüzdeki haftalarda bahsedeceğim.
Madrid macerası aslında çok iyi başlamadı. Yolda ciddi ama kısa süren bir kar fırtınasına yakalandık. Lastikler de kar lastiği değil. Neyse ki adamlar hazırlıklı ve hemen yolu temizlediler. Gecikmeli bile olsa Madrid’e 19.00 civarı vardık.
Çok merkezi yerde dört yıldızlı bir otel seçmiştik dört gün için. Senator Gran Via. Otelin önüne arabayı çekelim, valizleri indirelim, sonra kiralık arabayı bırakır, taksi ile geliriz diye düşündük.
Öyle düşündük ama otelin önüne araba çekmek imkansız. Birkaç başarısız denemeden sonra vazgeçtik ve şehrin göbeğinde benzin istasyonu aramaya başladık. GPS’ten baktık ve bizi yönelttikleri ilk iki istasyonun yerinde apartman blokları dikildiğini gördük.
Üçüncüsünde turnayı gözünden vurduk ve depoyu doldurarak kazıklanmaktan kurtulduk (kiralık araba alınca depoyu onlar doldurursa fiyatı üçe katlıyorlar).
Hertz bürosu 20.00’de kapanıyor. Tam 19.55’te vardık.
Yerleri garajın en alt katında. Neyse ki yetkili hâlâ orada idi ve arabayı teslim aldı.
“Buraya bir taksi çağrılabilir mi valizler için?” diye sordum (Roma’da öyle yapmıştık). Maalesef olmuyormuş. Asansör de yok. 27-28 kiloluk iki büyük ve 12-13 kiloluk iki küçük valiz, artı bilgisayar çantaları.
Olmuyor ama misafirperverlik ve insanlık ölmemiş. Hertz yetkilisi futbolcu Ronaldo’ya benziyor ve o cüssesiyle iki devasa bavulu aldı, ben küçükleri aldım, hanım da iki bilgisayarı.
Taksiye kadar taşıdı ve güler yüzle bizi uğurladı.
Otele çok yakınmışız. Taksimetre 2.5 avroya açılıyor galiba. 3 tuttu. 5 verdim. Adamcağız çok şaşırdı ve bavullarımızı lobiye kadar taşıdı.
Lobiyi görünce ben şaşırdım. Hiç bu kadar çirkin bir 4 yıldızlı otel lobisi görmemiştim. Lobi yok gibi. Hıncahınç da dolu. Gelen gruplar, giden gruplar...
Bu kadar baskı altında olmalarına rağmen lobideki iki kız güler yüzlü ve çabuk iş yapıyorlar. “Siz beklemeyin” dediler. Pasaportları verdik ve birden ortaya çıkıveren ufak tefek ve Meksikalı olduğunu tahmin ettiğim bir komi bavullarımızı hemen odaya getirdi. Bahşiş beklemeden hoş geldiniz dedi ve tam odadan çıkarken ben 2 avro verince 10 kez teşekkür etti ve dört gün boyunca bizi ne zaman görse gülümseyerek hatırımızı sordu.
Kaldığımız junior süit biraz eski idi ama hoşuma gitti. Özellikle vergisi dahil günde iki kişi 110 Euro ve şehrin merkezinde olduğunu düşünürseniz hiç de fena değil. Odada minibar ve minibarda su, meyve suyu ve bira var. Onlar da bedava. Kahvaltı da dahil (ben etmedim). Lobi çirkin ama çalışanlar güler yüzlü ve yardımcı. Otelin tam önünde devamlı hayat kadınları ile onların koruyucularının bulunması ve bir türlü bitmek bilmeyen polis klaksonları sorun olabilir. Ama pencereyi kaparsanız ses gelmiyor ve otelin tam önünde metro durağı var.
Madrid’de kaldığımız dört gün boyunca Rogelio’nun tavsiye ettiği altı tapas bardan üçüne gittik. Unutmayın. Madrid’in en iyi tapas barları turistik eski şehir bölümünün dışında
İşte size özetler:
Salmorejo’yu unutamayacaksınız
Laredo
Vilalua’dan sonra koşar adımlarla 23.30’da vardık buraya (20 dakika mesafe yürüyerek. Adres calle Menorca, 14). Mutfağı kapamak üzerelerdi ama hemen tezgaha kurulup Rogelio’nun tavsiyelerini ısmarladık.
Önce salmorejo. Soğuk içilen ve domates, kırmızı biber ve salatalıktan hazırlanan gaspaçyoyu duymuşsunuzdur. Salmorejo da bir nevi gaspaçyo. Ama kıvam çok daha koyu. Önce krema eklenmiş sandım. Değil. Bayat ekmek kullanılıyor. Lezzeti harika. Üzerine kıtır jambon ekliyorlar. Acaba bizde domates çorbasına kıtır pastırma eklense nasıl olur?
Jambon yemezseniz söyleyin ama mutlak bir salmorejo deneyin burada. Unutamayacaksınız.
Sonra İspanyol usulü aşırı tuzlu olmayan beyaz ançüvez. Yanında bir kadeh manzanilla sherry ile.
Son olarak da gene Rogelio’nun tavsiyesine uyup günlük risotto ya da ‘arroz’ istedik. Paella ile karıştırmayın. Hafif sulu özel pirinçten pilav. Sulu dediğim, deniz ürünlerinden yapılan taze stok. Pilav ‘carabineros’ denen devasa jumbo karides ve taze kuşkonmazlı. Sanırım stokta karidesin kafası kullanılmış.
Yanında Rueda üzümünden fazla aromatik olmayan ama canlı, diri, asiditesi güçlü ve bitimi hafif vejetal bir şarap kuşkonmaz ve deniz ürünü ile iyi gidiyor.
İki lokantada iyi yiyip
içtik ve toplam 100 avro harcadık. İçecekler
dahil tabii.
Servet bırakmadan iyi şarap içmek bir imtiyaz. Maalesef ülkemizde olmayan bir lüks.
Balık yumurtası tabağı harika
JOTAS 5
J5 bu. Madrid’de her yerde bulunan 5J ile karıştırmayın.
Adres 423 Ayala. Orta ve orta-alt kesimin yaşadığı bir semt. Hiç turistik değil.
Rogelio götürdü beni buraya.
J5 Jamon Iberico denen, batı dünyasının en lezzetli şarküteri ürününün üst derecesi. Joselito da en önde gelen iki-üç üreticiden biri. Joselito Gran Reserva dört sene mağarada yıllanıyor ve inanılmaz bir lezzet.
J5 bu jambonun en iyisini alıyor çünkü Joselito damadına kıyak geçiyor. Evet, buranın sahibi Joselito’nun kızı ile evli.
Tamam jambon şahane ama okuyucularımdan çoğunun yemeyeceğini biliyorum.
Ama gene de gidin buraya. İki nedenle.
Birincisi harikulade bir balık yumurtası tabakları var: ‘Tabla de ahumadas’. Üç-dört farklı balığın farklı şekillerde kurutulmuş yumurtaları ve çeşitli füme balıklar. Harikulade.
Yanında şarap içmeyin. Bence rakı ile gider ama İspanya’dasınız.
Manzanilla ya da Fino sherry deneyin. Salinite önde olduğu için füme balık ve balık yumurtası ile nefis gidiyor.
İkinci neden ise gerçek yani gerçekten boğadan ‘rabo de toro’. Kuyruk yani. Kıkırdak ve etrafındaki et. Uzun süre oloroso sherry ile pişirmişler. Harikulade bir et.
Onun yanında kırmızı bir Rioja tavsiye ederim. Tempranillo üzümünden. Bizde de yavaş yavaş ekilmeye başlıyor.
Uygun fiyata çok iyi ve geleneksel stilde bir Tempranillo istiyorsanız Vina Tondonia tavsiye ederim. Biz 99 senesini denedik. Yüksek alkollü, güçlü, uluslararası stilde bir şarap değil. Tam tersine. Azıcık okside ama son derece zarif, kırmızı meyvelerin hakim olduğu ve asiditesi güçlü, uzun bitimi ile insanı şaşırtan bir şarap. Ben yakın zamanda 68 yılını denedim ve olağanüstü buldum.
Sakın ahtapot ısmarlamayın
VIlalua Madrid’in lüks bir semtinde son derece şık bir tapas bar burası. Adres Calle Ayala 87. Çam ağacı olduğunu düşündüğüm güzel bir tezgahları arkada ise ahşap masalar var. Rezervasyon gerekmiyor ama akşamları dolup taşıyor.
Deniz ürünleri açısından son derece zengin.
Herkes gibi biz de son derece özel ve sadece İspanya ve Portekiz’de bulunan ‘percebes’lerin tadına baktık önce. Eğer kum midyesi ve deniztarağı seviyorsanız percebes’e bayılırsınız. Percebes’leri denizden, daha doğrusu yapıştıkları deniz altındaki kayalardan dalıp çıkarmak çok zor. Yaşamlarını riske attıkları söylenebilir genç dalgıçların. O yüzden Fransa’da bulunmasına rağmen kimse çıkarmıyor. En iyisi de Galisya’da.
Burada şansınız varsa bulursunuz. Combarro, Sanxenxo ve O’Pazo gibi lüks balık lokantalarının yarı fiyatına.
Sakin Galisya usulü ahtapot ısmarlamayın. Şaka yapmıyorum. O kadar lezzetli ki bir daha başka ahtapot yemeklerini beğenmez,
burun kıvırırsınız.
Güzel ve ev yapımı bir orkinos balığı börekleri var. Empanadas.
Galisya’dan getirdikleri
ev şarabı hiç fena değil, daha doğrusu bayağı düzgün bir şarap. 10 avro şişesi.
Fiyatlar uygun, yemekler güzel.