Vedat Milor

Vedat Milor

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Kazan Antebi’yi daha önce beğenmiştim. Bir defa daha gittim, özellikle yanımdaki arkadaşlarım tatmin olmadı

İki-iki buçuk sene önce Caddebostan’daki bu kebapçıyı ziyaret etmiş ve okuyuculara tavsiye etmiştim. Birkaç okuyucudan aldığım mektuplar sonrası burayı tekrar ziyaret ettim. Yanımda Sultani’den sınıf arkadaşlarım Cengiz ve Taci baba ve sevgili zevceleri ile.
Damak işinin de ligi kurulsa bu ikisi süper ligde oynar. Benim gibi her şeyi kolay beğenen cinsten değildir arkadaşlarım.
Cengiz ana karnından “eleştirmen” doğmuş ama sınıf birincisi olduğu için hasbelkader tıp okumuştur. Dünya çapında dermatolog olmasına rağmen estetik, botoks falan gibi işlere girip para kazanmayı beceremez.

İlk ziyaretimde daha iyiydi
Ama bir tek bu tip ticari işleri iyi becerenleri eleştirmez çünkü haset ve kıskançlık gibi milli kültürümüzün vazgeçilmez değerlerine, aile terbiyesinden dolayı uzak kalmıştır.
Buna karşılık başta sevgili eşi ve kızı olmak üzere yakın, hatta uzak arkadaşları, isteseler de istemeseler de arkadaşımın “iyi niyetli” eleştirel zekasının odak noktası haline gelirler. Onun bilgi, gözlem, tecrübe, zeka ve öğütlerinden feyzalırlar vizite ücreti ödemeden.
Taci baba da eski banka müfettişidir. Yediği yemekleri de aynı bir yeminli murakıbın hassasiyet ve titizliği ile inceler.
Bu ikisi ile birlikte olduğumda ben lokantada yan gelir yatarım. Eleştiri işini onlara bırakırım. Ama hukuk tahsilim de olduğu için, kötü raportör değilimdir. Söylediklerini unutmam ve böylece Cengiz’den zılgıt yemekten kurtulurum.

“Elle çekilmeyen kebaba kebap denmez arkadaş!”
Maalesef Kazan Antebi pek beğenilmedi bu grup tarafından. Arkadaşlarım benim pek dikkat etmediğim detaylara dikkat ettiler.
Arkadaşlarım lokantanın “açık fiyat” politikasını beğendiler. Ama ortaya azıcık miktar ve vasat bir tulum peyniri koyup adam başı 4 TL kuver ödenmesini yadırgadılar.
Garsonumuz görevini yapıyordu ama ısmarladığımız gavurdağı salatasını getirmeyi unuttuğunu ben unuttum, mali müfettiş arkadaş unutmadı.
Her iki arkadaşım da benim gibi “kılıbık” değillerdir. Örneğin eşleri ceviz ve peynir soslu ve hoşafla birlikte yenen makarnayı ya da oruk kebabını, tam annelerinin yaptığı gibi hazırlamasın, medeni oldukları için dayak atmazlar ama “eleştiri” yoluyla kızlara “Vallahi dayak yesek bu kadar canımız yanmaz” dedirtirler.
Öte yandan eşlerinin bir dediğini iki etmezler. Bütün romantik Akdenizli erkekler gibi benim arkadaşlarım da hanımları memnun etmek için devamlı bir seferberlik halindedir.
Lokantada Ayşe ve Ayşecan sigara dumanı ve sıcaktan yakınır yakınmaz Taci ve Cengiz seferber oluyor ama nafile. Kazan Antebi’de havalandırma ya çalışmıyor ya da çalıştırmak istemiyorlar.
Bunun üzerine arkadaşlarım da beni bile unutup yemeklere yöneltiyorlar eleştirileri.
Sondan başlayalım.
Sofraya gelen simit kebap, patlıcan kebap, Adana kebap.
Üçü de kuru.
Hiçbiri zırh ile çekilmemiş. Makine ile iri çekilmiş.
“Elle çekilmeyene kebap denmez arkadaş” diye anlatıyor Taci: “Elle çekilen kebap ateşe konduğunda da iyi pişer çünkü makine kıymasının aksine, ateş zırh ile çekilen etin içine rahatlıkla nüfuz eder ve etin tamamının kurumadan eşit olarak pişmesine olanak sağlar.”

“Puf ekmek soğuk geldi, bunu yazmayı unutma”
Hem makine ile çekip hem fazla pişirince kuruyor tabii bu meret.
Bizim müfettiş bey gene de iyi kalpli. “Suç duyurusu” yapmaya karşı. “İhtar yeter” diyor.
Cengiz’e gelince... O daha çok benim eleştirilerimi eleştiriyor.
Örneğin ben zahter ya da yaban kekiği salatasını beğeniyorum. Cengiz “Kullanılan nar ekşisi çok tatlı” diyor.
“Masaya gelen puf ekmeğin soğuk olduğunu yazmayı unutma” buyuruyor.
Ben çiğ köfte için “idare eder” diyorum ama o “kötü” diyor. “İnce bulguru çok şişmiş, belli ki fazla beklemiş.”
İçli köfte için ben “iyi” diyorum Cengiz ise “vasat” diyor ve daha zanaatkar, içli köftenin kabuğunu da elle açan yerlerin adlarını arka arkaya bana mitralyöz ile ateş eder gibi sıralamaya başlıyor.
Ama Allah’a şükür kırık zeytin pilaki beğeniliyor. Narlı ve cevizli.
Soğuk pazı kavurma yoğurtlu ve üstü kuru börülceli. Karadeniz yemeklerini iyi bilen Taci’nin eşi Ayşe hanım şikayet etmeden bu mezeyi yiyor.
Sarmısaklı fındık lahmacun sıcak ve fırından çıkar çıkmaz geliyor. Ben “Bu iyi” diyorum ve kimseden itiraz gelmiyor.

Gecenin en iyi yemeği güveçte ciğer yahni
Ne kadar uyumlu bir grup olduğumuz ise gecenin en iyi yemeğinin ne olduğu konusundaki ortak yargıdan anlaşılıyor: Ciğer yahni. Güveçte, bol soğan, domates ve baharatla pişmiş.
Bence nefis rakı mezesi. Cengiz kola ile daha iyi uyum sağladığını iddia ediyor.
İnanırım. Denemeye gerek yok.
Garsonumuz mini biftek yemeğini tavsiye ediyor. Hepimiz yemeğin başında ısmarlıyoruz. Ama bitmiş. Kısmet olmuyor.
Teselli mükafatı olarak meyve tabağı ve fıstıklı kadayıf ile bol Antep fıstığı konuyor önümüze. Fıstık oldukça taze. Lokantadan çıkarken satın almayı düşündüğüne göre Taci Baba testini geçiyor.
Ayrılırken Cengiz’in, beni “sosyetik” yerleri yazmakla eleştirip karşı örnek olarak gösterdiği “Atilla Dorsay ve Hasır meyhanesi” (ama ondan sonra Atilla bey pahalı yerleri de yazmaya başlayınca Cengiz okumayı bırakmış) hikayesini 10’uncu kez dinlemediğim için sevinirken, eleştiri okları bana dönüyor:
“Bir dahaki sefere kurtuluşun yok. Bizi daha çok seveceğimiz bir yere götüreceksin.”
“Tamam” diyorum, “Sen davet et, size yemeğe gelirim.” 
Tel: (0216) 368 07 33

DEĞERLENDİRME: *  *