Gayrettepe’deki Serenzo İstanbul’da sık karşılaşmadığımız tipte bir İtalyan lokantası.
Bu küçük ve sevimli mekanda tattığım yemekleri biri dışında beğendim. Şefi Enzo özellikle hamurişlerinde İtalyan düzeyini tutturuyor
Gerçek bir İtalyan trattoria Serenzo. Yani küçük ve sevimli bir mahalle lokantası. Gayrettepe’de.İstanbul’da bu tip bir İtalyan ile karşılaşmak güzel bir sürpriz. Güzel çünkü bizde İtalyan lokantaları daha çok büyük ölçekli ve belli bir kişiliğe, sıcaklığa sahip olmayan mekanlar. Aşçıları genelde İtalyan değil ve yemeklerin çoğunu kitaplardan buldukları tarifleri Türk damak tadına uydurarak ve basitleştirerek hazırlıyorlar. Bu tip hazırlanan öğünlerin kötü olduğunu söyleyemem ama ruhsuz olduklarını iddia edebilirim.
Bunun dışında bizdeki İtalyanlar sanki Allah’ın emri gibi hep pizza bulundurmaya çalışıyorlar menülerinde. Halbuki İtalya’da pizzayı pizzacılarda bulursunuz ve ne ciddi lokantalarda ne de osteria ve trattoria’larda pizza olur.
Haşlama dil çok lezzetli
Diğer bir sorun da malzeme kalitesi. Özellikle pasta yani İtalyan işi hamurişlerinde kullanılan unlar bizde sadece İtalya’daki değil, diğer Avrupa ülkelerinde veya Amerika’da bulacağınız standardın çok aşağısında.
Serenzo tam bir aile işletmesi.
İtalyan Enzo Prandino mutfakta.
Eşi Serpil Hanım salonda. Serenzo adı buradan geliyor. Romantik ve samimi bir çağrışım yapıyor. Tam da öyle bir yer burası. Bendeniz buraya romantik bir vesile ile gelmedim ama harika bir akşam geçirdim. Beni buraya Alikonur Yarsuvat Bey davet etti ve üçlü masamızda Yarsuvat Hukuk Bürosu’ndan iş hukuku avukatı Mine Zanapalıoğlu Hanım da vardı.
Beni seksizmle suçlayabilirsiniz ama ben hanımların biz erkeklerde olmayan bir yeteneğe sahip olduğunu düşünüyorum. Akıl, analitik zeka ve sezgi gücü, deney, gözlem ve okumuşluktan gelen birikim ve olgun bir mizah anlayışıyla birleşince ortaya öyle bir cazibe çıkıyor ki bu, güzellikten de önemli. Dünyanın her yerinde erkekler bu tip hanımları “tehlikeli” buluyor çünkü içi kof ve boş erkek gururu işin içine girince kimse kendisinden akıllı ve düşüncelerini okuyan bir hatun istemiyor. Bizim gibi kültürel açıdan özellikle özürlü bir toplum söz konusu olunca da etkin pozisyondaki birçok erkek “Dunning-Kruger etkisi”yle kendisini çok akıllı sanırken akıllı hanımlar “aptal sarışın”ı oynuyor.
Neyse bu konuları bırakıp Enzo’nun güzel yemeklerine bakalım. Her masaya gelen focaccia ev yapımı. Zeytinyağlı, zeytinli, kaparili ve biberiyeli. Ama çok yiyip doymayın çünkü yemekler güzel. Bizim üçlü grup üç tane antipasti’yi paylaşıyor. Lingua di vitello con salsa verde bu üçü arasında benim favorim. Sarımsaklı maydanoz sos eşliğinde sunulan haşlama dil çok lezzetli.
Mozzarella caprese roka yatağında taze domates dilimleri ve mozzarella salatası. Belki mozzarella umduğum düzeyde olmadığından İtalya’daki düzeye ulaşmıyor ama hafif.
Mükemmel bir ravioli
Capesante gratinate yani fırında kum midyesi tüm öğünler arasında tek başarısız olanı. Deniz tarakları fazla pişmiş. Kullanılan deniz tarakları dondurulmuş bile olsa içlerinin daha sulu olması gerekir. Kullanılan tereyağlı, sarımsaklı, maydanozlu ve ekmek kırıntılı sos gerçek İtalyan. Ama bu sosla örneğin düz midyeyi taze ve içi sulu kalmış yeseniz kuru karides ve deniz tarağına göre daha çok zevk alırsınız.
Hamurişleri ile düzey yükseliyor. Hepsi İstanbul ortalamasının üzerinde.
Spaghetti alle vongole yani kum midyeli spagettide kum midyeleri dondurulmuş olsa bile kurumamış. Makarnanın unu çok iyi. Al dente pişmiş.
Bunun dışındaki üç pasta ise çok iyi. Adaçayı sosunda beş peynirli ravioli’yi beğenmeyecek kimse düşünmüyorum. Hamur ince açılmış, peynirler lezzet açısından birbirini tamamlıyor, sos taze ve adaçayının otsal acılığı tam kıvamında.
Tagliatelle alla carbonara yani bacon, krema ve yumurta ile hazırlanan kalın erişte de İtalyan düzeyini tutturuyor. Yanında güzel bir kırmızı şarapla büyük keyif veriyor.
Yazının başında hanımlarla ilgili olumlu şeyler söyledim. Şimdi dengeleyeyim (Dayım “Senin her övgünün gerisinde bir ama gelir” der). Hanımların ciddi bir sorunu var. Çabuk doyuyorlar! Mine Hanım da maalesef öyle. Yemeğin burasında havlu atıyor ve son iki porsiyonu kaçırıyor. Bunların bir tanesi çok iyi bir rizotto: Risotto alla Milanese. Yani safranlı ve kemik iliği ile lezzetlendirilmiş. Sanırım arborio pirinciyle hazırlanmış. Pirinç sosu tamamen absorbe etmiş ve ne çiğ ne çok pişmiş. Her tanesi lezzetli.
Ana yemek olarak da costolette di miale al burro alıyoruz. Tereyağında kızarmış fırınlanmış domuz pirzolası. Patates kumpir ve fırınlanmış istiridye mantarı ile. Domuz kalitesi ülkemizde çok yüksek değil ama bulunması önemli. İstanbul tarihsel olarak kozmopolit yani farklı kültür ve yaşam anlayışlarının bir arada yaşadığı hoşgörülü bir kent olagelmiş ve öyle kalacak.
Tiramisu iştah açıyor
Hanımlar hakkında uzun yemek maratonlarına pek dayanamadıklarını ve çabuk doyduklarını yazdım. Aması var ama. İş tatlıya gelince her şey değişiyor. İştahları tekrar açılıyor. Sadece onların değil, herkesin iştahı açılıyor çünkü Enzo’nun klasik tiramisusu iyi ama özellikle limonlusunun dayanılmaz bir cazibesi var.
Serenzo bütün olarak, tek tek öğünlerin dışında cazip ve var olduğu için şükür dediğim
bir lokanta.
Lokantada sadece beş-altı masa var. Rezervasyonsuz gitmeyin. Ben tekrar gitmek istiyorum ama bu sefer de yanımda 4 saatlik, 10 öğünlük ve iki şişe şaraplık bir yemek maratonunu kaldırabilen bir hanımı götüreceğim.
Biraz gerçeküstü yani!