Masa’da belki yemekler muhteşem değil ama hepsi belli bir standardın üstünde. Buranın özelliği, eklektik mutfağı ve rahat ettiren ortamı
Mutfak kültürü açısından zengin İstanbul’da eksikliği çekilen bir kategori var: Eklektik mutfak. Füzyon değil; ayrı mutfak türleri ve anlayışlarından esinlenerek bunların sentezini yaratmaya çalışmayı kastetmiyorum.
Hem yerli hem yabancı yemeklerin bulunduğu bir mutfağı kastediyorum. İstersen bir pizza ya da salata yiyip kalkılabilecek, istersen arka arkaya üç-dört porsiyon yenilebilecek bir mutfak.
Ayrıca eğlenceli. Değişik yemekler olduğu için, grup halinde gidebileceğiniz ve birçok yemek ısmarlayıp bölüşebileceğiniz bir yer.
Tabii böyle bir yerde ambiyans önemli. Bu tip yerler genellikle kalabalık olur. Güzel bir bar olur. Mutfak açık olur. Ortam öyle olmalıdır ki bir veya iki hanım geldiği zaman rahatlıkla yemeklerini yiyip içkilerini içebilsinler.
Güzel bir şekilde şarabınızı içebilmelisiniz bu tip yerlerde. Ama şişe açtırmaya mecbur olmamalısınız. İsterseniz bir kadeh ısmarlayıp arkadaşlarınızı bekleyebilirsiniz. Eğer hanım iseniz de aynı şeyi rahatlıkla yapabilmelisiniz.
Her zaman güzel ve şık olan Ayşe hanımın yaptığı gibi.
Uzun süre yalnız kalmaya niyetli değil tabii ama ne yapsın? İçinde benim ve sevgili eşinin de olduğu dört kişilik bir grup onu ağaç etmiş. Masa’da saat 21.00’de randevu verilmiş ama bizler saat 21.45’te arzı endam etmişiz.
Garson “Sipariş ver” diye sıkıştırmıyorHaber vermek de mümkün olmamış çünkü İstinyepark’ta bir filmden geliyoruz. Son derece aptalca olan film üstelik gereksiz yere uzun çekilmiş ve tahminimizden çok sonra bitmiş. Telefonlar kapalı olduğu için Ayşe hanımla da haberleşmek mümkün olmamış.
Öte yandan, şansımıza, İstinyepark’taki Masa yalnız bir hanımın rahat edebileceği bir yer. Garson onu ikide bir “Bir an evvel ısmarla ve kalk” diye sıkıştırmıyor. İyi eğitilmişler. Bazı masalarda sadece hanımlar var. Son derece şık olanlar da var, spor ve rahat giyimli olanlar da.
Ambiyans medeni. Özenti ya da snop değil. Herkes rahat.
İstersek bir pizza yer kalkarız. Ama herkes aç.
İyi ki de pizza ısmarlıyoruz. Odun ateşinde pişiyor pizzalar. İki tane ısmarlayıp 5 kişi paylaşıyoruz.
İlkinde prosciutto, gorgonzola peyniri, incir, domates ve sarmısak var. İkincisinde ise sadece üç malzeme; breasola (kurutulmuş dana eti), roka ve mozzarella.
Pizzalar oldukça güzel. Kenarları iyi pişmiş, ortası yumuşak kalmış. Malzemeler ne çok az ne de fazla konulmuş. Hamur gerçek pizza hamuru. 27 TL olmaları dışında eleştirilecek bir şey yok.
İçi keçi peynirli ve ıspanaklı ravyoli istiyoruz. Yanında ıspanak yaprağı ve domates.
Bu ravyoli de “uydurma” değil. Hazır alınmamış belli ki. Kendileri açmış. Malzemeler lezzetli. Ispanak ve keçi peyniri tadı var. Öte yandan fazla pişirmişler. Hamur laçkalaşmamış ama olması gerektiği gibi, “al dente” de değil.
İtalyan temasına devam ediyor ve kum midyeli linguini ısmarlıyoruz. Hem bizim evde hem yurtdışında çok sık yediğimiz bir yemek.
En önemlisi tabii ki kum midyelerinin lezzeti ve tazeliği. O açıdan sorun yok. Öte yandan makarna kuru. Ayşe hanımın diplomat eşi de bu yemeği çok seven ve yurtdışında defalarca yemiş biri. Yemeği ısmarlayan da o. Beğeniyor fakat linguininin beyaz şarap ve deniz ürünleri suyunda pişmesi gerektiğini ve daha sulu gelirse daha lezzetli olacağını söylüyor.
Ne ekleyebilirim ki doğru lafa?
Bıldırcın külbastı 1-2 dakika fazla pişmişMasamızdaki iki hanım, ülkemizdeki hanımların yüzde doksanı gibi ........ ısmarlıyor tabii.
Yukarıdaki boşluğu bilerek bıraktım. Tahmin ettiniz mi ne ısmarladıklarını? Salata dediyseniz büyük ikramiye sizin.
Salatalardan biri Japon mutfağından esinlenmiş. Teriyaki sosunda marine edilmiş ızgara jumbo karidesli salata. Diğeri ise kalamar köfte ile. Daha Türk işi.
Yemekler konusunda yargıları ben vermiyorum. Damak zevki olan ve deneyimli insanlar ile olunca susup onları dinlemek lazım.
Verilen yargılar şu. Salatalar başarılı. Vinegret (sos) özellikle iyi. Belli ki dünya mutfaklarında ne olup bittiğini bilen insanlar var mutfakta. Karidesli salataya doğranmış rezene ayrıca lezzet vermiş.
Ama kalamar köftenin kuru olduğu sonucuna varılıyor. Karides dondurulmuş ama daha lezzetli.
Ben de bıldırcın külbastı ısmarlıyorum. Kimsenin arkasına saklanamayacağım için kendi kanaatlerimi bildirmem lazım.
Bıldırcının kemiği alınmış ve marine edilmiş. Soya sosu ve zeytinyağı ile. Aşırı soya lezzeti yok. Kıvamında. Soya ile zeytinyağı “füzyonu” başarılı.
Yanında Çin makarnası ile sunuluyor bıldırcın. İçi sebzeli. O da baştan savma yapılmamış.
Bıldırcın mangalda pişmiş. Kebap gibi pişirmemişler ama burada biraz fire vermişler. Bir-iki dakika fazla pişirmişler. Kuruduğunu söyleyemem ama sulu da değil.
Bu tip kuşları bütün pişirmek en iyisi tabii. Sonra kesilip kemiğinden ayrılsa daha iyi olur. Ancak herhalde lokanta müşterilerin bu işi “zor bulup” yemeği ısmarlamayacağını düşünüyor. O yüzden bıldırcın külbastı öneriyorlar.
Biz etleri fazla pişmiş yemeğe alışık bir ulus olduğumuz için lokanta risk almak istemiyor. Ama kolayı var. Herkese başta “Nasıl pişirilsin?” diye sorulur. Benim gibi “orta-az” diyen olursa ona göre mutfağa direktif verilir.
Eğer rakipleri çıkarsa burası da güzelleşirBütün bunların dışında burası “eklektik” tanımlamasını hak eden bir yer. Uluslararası mutfak ama karikatürize değil. Herkes ısmarlayacak bir şey bulabiliyor. Belki hiçbir yemek “muazzam”, “nefes kesici” falan değil ama her şey belli bir düzeyi tutturuyor ve vasatın üstüne çıkıyor. Mönü tasarımı, sunum ve işletme anlayışı açısından yüksek puan alıyorlar.
Acaba kaç yer var İstanbul’da bunları yapabilen?
Sorun da bu. Bu tip yerlerin sayısı artmazsa elbette Masa da şimdi nerede ise orada kalır çünkü rekabet az. Öte yandan sayı artarsa onlar da daha da iyisini yapmaya çalışırlar.
DEĞERLENDİRME:
6.5/10